Yaklaşan yerel seçimler sadece kimin iş başına geleceği, Erdoğan’ın deyimi ile “Türkiye’nin kaymağının kimlere dağıtılacağı” açısından değil aynı zamanda eski sistem kodları üzerinden şekillenen AKP-MHP ittifakı ve onun yarattığı yeni rejimin karakterinin belirginleşmesi açısından da önem arz ediyor.
İktidar partisi yıllar içerisinde hep bir koalisyon olarak kendisini var etti. Çıkar çevrelerinin bir araya gelerek oluşturduğu ve ağırlığını farklı eğilimlere sahip tarikat ve cemaatlerin oluşturduğu bir koalisyon oldu. Bu koalisyonda ihtiyaçlara göre zaman devşirilen Kürtler, Aleviler, kadınlar, liberaller, Türkiye’nin demokratikleşmesini önemseyen kesimler dahil edildi. Fakat gittikçe bu koalisyonun içeriği ve biçimde değişimler, deformasyonlar yaşansa da iktidarın karakteri gereği genel gidişatı kendi içinde tutarlıydı ve belli bir amaca göre gittikçe esas kimliğine kavuşmaya başladı. AKP’nin iktidar yolculuğu aynı zamanda kendisine verilen yeni sistemin karakterini kazanması, forma girmesinin de yolculuğuydu.
Erdoğan’ın sık sık bugün yaşananları 2’inci Kurtuluş Savaşı dönemine benzetmesi Türkiye’nin bir bekaa sorunuyla karşı karşıya olmasını kaynaklanmıyor; iktidarın mevcut sistemi aslına bağlı kalarak dönüştürme görevine güçlü bir referans ve önemli bir göndermeyi ifade ediyor. Erdoğan’ın hegomonyasını inşa etme sürecindeki temel referansı Kemalist rejimin inşa sürecidir. Bugün yaşananların 1920’lerde yaşananlara birçok açıdan tıpa tıp benzerlikleri taşıması bununla ilgilidir. Kurtuluş savaşı döneminde daha sonra inkar edilecek toplumsal kesimler ve halklar ile gerçekleştirilen ittifaklar mecburiyetten kaynaklıydı ve bu ihtiyaç ortadan kalktıktan sonra sistemin karakteri gittikçe “tekçiliğe, milliyetçiliğe” evrildi. En başta Kürtler ve mütedeyyin kesimler sistemden dışlandı, bütün farklılıklar inkar edildi ve “herkesin Türk kabul edildiği” milliyetçilik kaldı. Bugün de yaşanan bundan farklı değil.
AKP ilk iktidarının ilk yıllarında tıpkı Kemalist rejimin geniş toplumsal kesimlerle ittifak kurmasına benzer bir şekilde Kürtler, liberaller, Aleviler, farklı toplumsal kesimler, özgürlük talebi olanlar ile ittifaklar geliştirdi. Özgürlükçü, kapsayıcı bir profil ortaya koydu. Fakat ilk günden beri yönelimi, tekçiliğe, farklılıkları reddeden merkeziyetçiliğe, özgürlüğü tasfiye eden otoriterliğe yönelikti. O yüzden iktidar bugün gerçek kimliğine kavuşmuştur; daha milliyetçidir, daha erkektir, daha devletçidir ve gittikçe 1920’nin de öncesine dayanan geleneksel bir muhtevaya sahiptir.
AKP, 2002 yılından başlayarak hiç değilse seçim süreçlerinde, toplumsal eğilimleri gözeterek, biraz da muhalif kesimlerin altını boşaltmak ve onlardan rol çalmak için devşirdiği kesimlerle kurduğu ittifaklardan bugün eser yok. Son birkaç seçimdir kendisine tam anlamıyla biat etmiş Kürt çevreler bile listelerden tasfiye ediliyor. AKP, artık göstermelik de olsa Alevileri aday gösterme kaygısına girmiyor, listelerinde kadın yok. Osman Can gibi liberaller, Abdullah Gül gibi nispeten farklı düşününler çoktan tasfiye edildi bile. Listeler ağırlıklı olarak AKP ve MHP’nin Erdoğan’a biat eden kadrolarından oluşuyor. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçilmesinden sonra yapılan yemin töreni, o dönem öne çıkarılan ritüeller, sembollerin tamamı bu yeni dönemin işaretlerini veriyordu. Yeni dönemin yönetim şeması gittikçe yarı Kemalist rejimin tekçiliği yarı Osmanlıcılık izleri taşıyor.
İktidar belediyeleri ve yerel seçimleri mevcut değişimi tamamlayacak bir tablo olarak görüyor. En üstte Saray ve onun altında ona yüzde yüz bağlı derebeylikleri şeklinde formüle ediliyor. Binali Yıldırım ve Devlet Bahçeli, Saray’ın altında oluşan şemayı tamamlama görevi üstlenmiştir. Cumali Atilla gibi isimlerin Kürt illerinde aday gösterilmesi devlet eliyle bu derebeylik sisteminin tamamlanması arayışıdır. AKP artık yandaş Kürtlere bile ihtiyaç duymuyor, onlarla ittifak arayışına girmiyor. Dün muhalif Kürtlere dayattığı “ya egemenliğime biat edersiniz ya da sizi ezerim” dayatması ve tehdidini bugün yandaş Kürtlere, kendisi ile ilgili soru işaretleri taşıyan laik Kemalistlere, Alevilere, kadın özgürlüğünü savunan çevrelere, dün kendisini allayıp pullayan liberallere, kendi içinde farklı arayışlara giren güç odaklarına da yöneltmiştir.
O açıdan bu seçim AKP’nin karakterinin gittikçe belirginleştiği, kimliğinin tam olarak netleştiği bir seçimdir. Artık toplumun AKP’nin gerçek kimliği ile yüz yüzedir. Yapılacak olan tercih bu kimliği kabul edip etmeme tercihi olacaktır.