Pandemi koşullarında dükkânını kurtarmak için bankaya evini ipotek ettiren esnaf, evinin anahtarını da bankaya kaptırmak üzere. Ekmek, şeker, süt, un, yağ vb. ürünlere % 40 ila % 100 civarında yapılan zamlar hem halkı, hem de esnafı vuruyor
Çöküş döneminin sloganı: Faiz sebep, enflasyon neticedir!
“Faiz sebep, enflasyon neticedir” üzerinden süren tartışmada “sloganın saçmalığı, RTE’nin aslında diplomasının olmaması, iktisat bilmemesi” gibi dalgacı üslup öne çıkıyor. Oysa RTE sebep-sonuç ilişkisine takılmayacak kadar pragmatist bir şahıs. Berat Albayrak’ı Bakanlığa atadığı günden beri, çok bilinçli bir şekilde, halkı kur çıkmazına sokarak fakirleştirmeyi hedefliyor. Berat Albayrak’ın Bakanlıktan istifa etmeden önce Türkiye’yi “Avrupa’nın Çin’i yapma” vaadi de, RTE’nin kur dalgalanmaları karşısında hedef olarak Çin’i göstermesi de, Maliye Bakanlığı’na AKP’nin bitkisel hayata girişinin tecessümü olarak, Bakan Nebati’nin getirilmesi de, aslında halkın ekonomisinin değilse bile AKP’li oligarkların programının tıkır tıkır işlediğinin ya da işletileceğinin bir göstergesi. Yani asıl hedef, Türkiye’nin Çinleş(tiril)mesi ve bunun olabilmesi için borsa sermayesi üzerine kurulan saadet zinciri, sosyal adaletsizliğe dayanan sermayenin tekelleşmesi, halkın şah damarını mesken edinmiş yandaş keneler, savaş siyaseti ve buna bağlı savaş ağaları, mafyanın devletleşmesi, Kürt sorunun inkârı, örgütsüz toplum…
Netice: yoksulluk ve esaret kitleselleşiyor. “Her şey ateş pahası!” İnsanlar sürekli bu sözcüğü tekrarlıyor. Fiyat etiketleri günlük değişiyor. Toptancı zararda, esnaf zararda, vatandaş ekonomik çöküşte. Temel tüketim ürünlerine astronomik zamlar geliyor olması krizin bir yanı, ürünlerin fiyatlandırılamıyor olması krizin diğer yanı. “Ucuz-pahalı” sözcükleri zam yağmuru karşısında anlam yitimine uğradı. Bugün için pahalı olan ürün, yarın için ucuz sayılıyor. Türk Lirası buz kalıbı eriyor. Ürününü satan esnaf yerine yenisini koyamıyor. Maaşlar, kazançlar yerinde sayıyor ama TÜİK’in illüzyonistleri uzağı yakın, yakını uzak göstererek emekçilerin düşük maaş zammına razı olmasını sağlıyor.
Netice: Esnaf batıyor, tedarik zinciri kırılıyor. Covid-19 yasakları nedeniyle sarsılan ve banka kredileriyle ayakta kalabilen esnaf, ekonomik kriz nedeniyle büyük bir yıkımın ön günlerini yaşıyor. Pandemi koşullarında dükkânını kurtarmak için bankaya evini ipotek ettiren esnaf, evinin anahtarını da bankaya kaptırmak üzere. Ekmek, şeker, süt, un, yağ vb. ürünlere % 40 ila % 100 civarında yapılan zamlar hem halkı, hem de esnafı vuruyor. Tedarik zinciri stokçuluk nedeniyle kırılmak üzere.
Netice: Saray semirgenleri şahlanıyor. RTE’nin, Hiçişleri Bakanı SS’in ve Saray’dan Sesler Korosu’nun “ekonomi şahlanacak” sözünün boş çıktığını, tam bir çöküş yaşandığını söylemek doğru olabilir ancak Saray semirgenlerinin servetlerindeki artışa baktığımızda şahlanmanın gerçek olduğu da görülüyor. Döviz kurlarının artışı, ucuz emek, dolara endeksli devlet ihalelerinden elde edilen kazançlar yandaş şirketleri şahlandırıyor. Halk zamlar altında ezilirken Saray eşrafı büyük bir zenginleşme yaşıyor. Uyuşturucu, kumar, kara para işi yapan mafyacılar altın çağını yaşıyorlar.
“Bir mermi kaç para haberiniz var mı?” RTE’nin bu sorusu gayet yerinde bir soru. Militarizmin, savaş siyasetinin çok pahalı bir iş olduğunu bu soru bütün açıklığıyla ortaya seriyor. Savaş siyasetinin tek sorumlusunun Saray iktidarı olmadığının cevabı da bu soru içinde saklı. Kürt sorununu çözmemek için “terör” gargarası yapan “majestelerinin muhalefeti” de elbette savaşın maliyetinden sorumlu. Çözüm masasının devrilmesini ve savaş tezkerelerini destekleyenlere “bir Selefi cihatçının maliyeti ne kadar biliyor musun?” sorusu elbette sorulacaktır.
Sebep: Faşizm, militarizm çok maliyetli rejimlerdir. Şu an içinde bulunduğumuz ekonomik kriz, faşist inkâr-imha ve yağma siyasetinin maliyeti olarak ortaya çıktı. Ekonomik yıkımın bedelini emekçilerin değil, sermayenin ödemesi için mücadele etmenin yanında barış ve demokrasi mücadelesi vermek savaşın maliyetini reddetmek anlamına geliyor. Dikta rejiminin sebep, savaş ve yoksulluk koşullarının netice olduğunu bilerek, “Ekmek, barış ve hürriyet” istemek bir seçenek değil, zaruret.