Özgür Müftüoğlu
Orman yangınları, su baskınları, pandemi, kadın cinayetleri, ırkçı saldırılar, işsizlik, enflasyon ve daha pek çok meselenin devletin kontrolünden çıktığı ayan beyan ortadadır. Gerçi “kontrolden çıktı” demek ne kadar doğru bilemiyorum. Zira bir şeyin kontrolden çıkması için önce kontrol etme iradesinin gösterilmesi gerekir. Oysa “tek adam rejimi” inşa edildiğinden bu yana saray, -sandıkta halka hesap verme devrinin sonlandığını düşündüğünden olsa gerek- meseleleri çözmek bir yana AB, IMF, DB gibi uluslararası kurumların da her fırsatta önerdiği “sorunları sürdürülebilir hale getirme işlevi”ni bile yerine getirmeyip “koyver-gitsin” anlayışını benimsemiş görünüyor.
Bunun istisnası ise “koyverilen meseleler”e ses çıkaranlara yönelik baskılar… Saray devleti, tüm ceberut haliyle kendine muhalif toplumsal hareketleri, en zorba yöntemleri kullanarak sindirmeye çalışıyor. Tıpkı toplumun genel çıkarlarından uzaklaşmış, ideolojisini ve politikaları topluma benimsetme olanağı kalmamış, iktidarını koruyabilmenin tek seçeneğini otoriterizm olarak gören diğer tüm iktidarlar gibi.
Tarih bize halkını ikna edemeyip, otoriterizme yönelen iktidarın uzun süre devam etmediğini, çöktüğünü gösteriyor. Eğer söz konusu iktidar sadece bir parti ise ve devletin tümüne sirayet etmediyse, çöküş; partinin iktidardan düşmesiyle sınırlı kalıyor. Ancak siyasal iktidar, devlet içinde güçlendiyse hele devlet partisi ya da parti devleti durumu hasıl olduysa iktidarın çöküşü güç hale geldiği kadar çöküşün etkileri de sarsıcı oluyor. Ve hatta -sermaye birikim rejimiyle de ters düşüyorsa- durum, devletin tamamen ortadan kalkmasıyla bile sonuçlanabiliyor. AKP, 19 yıllık iktidarı boyunca adım adım devletin tüm kurumlarına sirayet etti ve nihayet partili cumhurbaşkanlığı sistemi ile devletin tüm yetkilerini “tek adam”da topladı. Ama gelinen noktada AKP’nin “tek adam” rejimi toplumun en acil, en yaşamsal sorunlarını dahi çözemiyor; çözmek bir yana varlığını yeni sorunlar üretmek üzerine kurduğu, her geçen gün yeniden teşhir oluyor. Toplum için felaket olan meseleler AKP ve şurekası için bekâ nedeni haline gelmiş durumda.
Sadece ormanlar değil, tüm devlet mekanizması alev almış, yanıyor! Bu yangın “Erdoğan gitsin yerine ben geleyim, AKP gitsin benim partim devlet partisi olsun” anlayışıyla söndürülemez!
Yangın ancak toplumun tüm kesimlerinin sorunlarını çözecek bir yaklaşımla ve toplumsal barışın, demokrasinin, insan haklarının, adaletin tesis edileceği yeni bir anlayışı egemen kılmakla söner! Kurulacak seçim sandığında, AKP’den ya da Cumhur İttifakı’ndan üç beş oy fazla alınarak iktidar değişmez! Zaten Cumhur İttifakı karşısındaki Millet İttifakı partilerinin de ne AKP’nin koyverdiği konuları çözmek gibi bir derdi ne de bu konuda dişe dokunur alternatif bir programı var.
Türkiye’de gerçek anlamda bir iktidar değişimi ancak devletin de -tek adam rejimine son verilmesi başta olmak üzere- köklü biçimde dönüşümüyle olabilir. Bu da mevcut muhalefet partileriyle değil, halkın mücadelesiyle gerçekleşebilir! Irkçı saldırılara karşı tepkileri, kadın hareketinin kararlılığını, işçi eylemlerini ve yanan ormanlarda halkın dayanışmasını gördükçe kendi adıma “Türkiye’de demokratik bir dönüşüm konusunda hiç de karamsar değilim!”
Ez cümle: Türkiye halklarının birlikte mücadelesi bu yangını söndürür!