Seçimlerden sonra herkesin beklentisi bir an önce ekonominin düzelmesi. Yeni ekonomi kadroları devreye girdi ve çalışmalar başladı. İlk önce şunu söylemek gerekir; “Ben ekonomistim” diyen kişi ülkeyi nasıl bu hale getirdiğini açıklamalı. Balık hafızalı toplumlarda her şey çok çabuk unutuluyor. Ekonomi yeni bakana, Merkez Bankası da Boğaziçi Üniversitesi mezununa devredildi ve bu kadrolara tam yetki verildiği açıklandı. Bu kişilerin ellerinde sihirli değnek yok. Ya ekonomi düzlüğe çıkmazsa ne olacak? Bakan bey çok önemli bir konuya değindi. Başarılı olmak için hukukun doğru yönetilmesi gerektiğini açıkladı. O zaman Tatvan’da yaşanan vahşet saldırısının hukuka uygun bir şekilde yargılanması için kolları sıvayın. Yoksa Kürt gazeteciye saldırmak cezasızlıkla mı sonuçlanacak? Adalet her şeyin temelidir ama hukuk olmayınca temel sarsılıyor ve halk olarak da bunun acısını çekiyoruz. Bakan bey Meclis’te her an burun buruna geleceği Şenyaşar ailesinin hukuk arayışlarına cevap olabilecek mi? İşe en yakın yerden başlamak lazım değil mi? Daha önemlisi CB tarafından vergi affına uğrayan yandaşlara dokunabilecek misiniz? İtibarlık adı altında harcanan paralara dur diyebilecek misiniz? Dur demeye kalktığınızda o koltukta oturma şansınız olur mu? Bu sorular bu ülkede yaşayan herkesin merak ettiği ve geleceğini kurmak için tedirginlikle bekleyen halkın sorularıdır.
Eğitim sistemiyle o kadar çok oynanıyor ki, eğitmen ve eğitilen kalitesi eksilerden daha düşük bir seviyeye indi. Kendi çocuklarını yurt dışında okutan iktidar yöneticileri halkın çocuklarına “manevi eğitmenler” tayin ediyor. Gelecek nesillerimizi karanlık bir eğitim sisteminde kaybetmek istiyorlar. Çocuklarımız tarikatların medreselerinde kendilerini asıyorlar. Çok tehlikeli bir sistem uygulanıyor. Yerel gazeteciler o yurdun kapatıldığını yazdılar ama onun gibi birçok dernek, medrese, Kuran kursu ve dergâhlar var. Bu ülkenin “manevi eğitmenlere” değil “bilim eğitmenlerine” ihtiyacı var. Bazı din kişilerinin okullar üzerinden yaptıkları konuşmalar tehlikenin ne kadar büyüdüğünü ve yaklaştığını bize hissettiriyor. Karne seremonilerini dahi cinselliğe indirgeyen açıklamalar yapıldığında buna engel olunmuyorsa bu toplumda büyük bir ayrıştırma olacaktır. Bir de “biz demokrasi istemiyoruz, şeriat istiyoruz” diyenlere de hukuk müdahale etmeyince durum daha da net ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin uyuşturucu ve kara para aklama trafiğine bir çare bulunamazsa, ekonomiyi düzeltmenin çok zor olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalacağız. Ülke dört bir taraftan sarılmış durumda. Serhat bölgesi, İran iş insanlarının etkisinde. Habur sınır kapısı malum, Karadeniz’de Kafkas ülkeleri, Trakya’da Balkan ülkeleri, Antep, Urfa, Kilis, Hatay bölgesinde kimler ne yapıyor belli değil. Bunlar yetmiyor gibi Katar, BAE gibi ülkelerin gayrimenkul alımları, vatandaşlık için ev alımı yapan Afrika ülkesi vatandaşları. Bunlar yetmiyormuş gibi “Kanal İstanbul” projesi. Toplumun dokusu bu politikalar sonucunda bozuldu ve uçuruma doğru gelindi.
Bu sorunlar kısa vadede çözülür mü?
Görünen o ki ülkede her alanda bir reform şart. Savaşın sonlandırılması öncelikli olmalı, hukukta, ekonomide, eğitimde ve toplumsal yaşamda yeniliklere gidilmeli. Ülkenin en büyük sorununu çözmeden diğerlerini çözmeye çalışmak yanlışta devam etmek olur.