AKP-MHP iktidarı devlete yerleşmenin verdiği imkânlarla uzun bir süredir dünya ve bölgedeki gelişmelerden toplumu bihaber kılıp iktidar olma konumlarını bugüne kadar korudu. Bunu büyük yalanlar söyleyerek, toplumu bu büyük yalanlara inandırmaya mecbur bırakarak yapabildi. Tabi büyük yalanlar büyük kaynaklar harcanarak gerçek kılınabilir ve Türkiye’de bu yapıldı. Bir taraftan elbette içteki kaynaklar devlet eliyle ele geçirilerek yapıldı. Diğer taraftan ve belirleyici olanı da bölgesel çelişki ve çekişmelerden yararlanarak, bunları maddi kaynaklara çevirerek yapabildi. Belli ki bölgesel çekişme ve çelişkileri istismar eden bir politika izlenmiş. İran, Suudi Arabistan, Katar, Suriye Mısır, daha önce Irak ve daha birçok bölge devletinin kendi aralarında ve ABD ile yaşadıkları çelişkiler üzerinden bir politika izlendi. Yanı sıra ABD ve Rusya gibi güç dengeleri arasındaki hegemonya mücadelesinden fayda sağlamaya çalıştı. Fakat ABD’nin İran’a uygulanan ambargonun delinmesi üzerine Türkiye’ye karşı tavır aldı ve bunun sonucunda işler değişmeye başladı. Bundan sonra Türkiye’nin dikiş tutamadığı anlaşılıyor.
Erdoğan-Bahçeli cenahı kendilerini bugüne kadar iktidarda tutabildiler ama artık dikiş tutturamıyor. Türkiye’nin bu minvalde izlediği tüm politikaların sonuna geldiği görülüyor. ABD’nin İran ile yaşadığı çelişkiyi fırsata çevirme ve kendi konumunu kabul ettirmenin aracı haline getirme durumu ortadan kalktı. Bundan sonra da İran faktörü her zaman bir siyaset alanı yaratacak olsa da Türkiye açısından eskisi gibi iki ipte aynı anda cambazlık oynamanın imkânı olmayacaktır. Tartışıldığı şekliyle yakın süreçte ABD’nin İran’a dönük bir müdahalesi gerçekleşmeyebilir ama ABD’nin bağları sıklaştıracağı anlaşılıyor. ABD bundan sonra İran konusunda Türkiye’yi farklı bir çizgiye çekmeye çalışacak ve bu durum AKP-MHP iktidarının devlet-millet-beka söylemi üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı Türkiye’nin katı ulus-devletçi yapısını koruma siyasetine hiç de uygun olmayacak. Yakın süreçte Türkiye’de hızlı savrulmaların olacağı anlaşılıyor ve durum AKP-MHP iktidarına olan güvensizliği daha da perçinleyecektir. Son yerel seçimlerde bu durum ispatlanmıştı. Söz konusu gelişmelerin yaşanması üzerine bir taraftan AKP-MHP’nin devlet nezdinde izlediği siyasetin tıkandığının anlaşılması, diğer taraftan bunun getirdiği ekonomik sıkışmışlığın toplum nezdinde artık tolere edilmemesi durumu söz konusu olmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın Kürtlere karşı yürütülen savaş sebebiyle ekonomik darboğazı tolere etme çağrı ve tehditleri toplum tarafından karşılık görmedi. AKP-MHP iktidarının Güney Kürdistan’ı işgal etmeye dönük yeni adımlar atadursun bu durumun gittikçe Kürtlere karşı yürütülen savaşı da sorgulatacağı malumdur. Elbette bunda Kürtlerin son seçimlerle beraber geliştirdiği stratejiyle yakından bağı vardır. Erdoğan’ın savaşta harcanan mermiler üzerinden daha fazla siyaset yürütmesi zor görünüyor.
Belki de kaybettiği bu konumuna tekrar ulaşmak için İstanbul’daki seçimleri iptal ettirdi. İstanbul seçimleri nasıl sonuçlanacak, bu yakında anlaşılacaktır. Türkiye’de seçimler değil, onun sonuçları artık önemli olmaktadır. Yoksa Türkiye toplumunun tercihi ortaya çıkmıştır. Türkiye toplumu Erdoğan-Bahçeli ikilisinin politikalarına onay vermemektedir. Dolayısıyla faşizme karşı bir duruş söz konusudur. Bunun yeterince görülmüyor olması, siyaset, örgüt ve eyleme dönüştürülmüyor olması ayrı bir problemdir ve üzerinde durulması gereken en önemli konudur. Bu durumun da artık salt yetersiz-yanlış anlayışlarla izah edilmesi yeterli sonuçları ortaya çıkaramamaktadır. Devrimci-demokratik kesimler için bir dogmatizmden bahsetmek mümkündür. Bunun da artık tartışılması gerekmektedir. Kesinlikle toplumun duruşunda ileri bir durum vardır. Birçok faşist süreçten daha olumlu ve güçlü umut veren bir toplumsal duruş söz konusudur. Devlet düzleminde de bazı şeylerin sorgulanması söz konusu olabilir. Faşizmle fazla bir şeyin kurtarılamayacağı anlaşıldıkça bunlar olabilir. Artık eski ulus-devlet tarzında bir oluşumu savunmak, korumak ve bu şekilde yaşamak ne mümkündür ne de anlamlıdır.
AKP-MHP özel savaşının söz konusu durumu tersten göstererek toplumu yürütmesi artık çok zordur. Yalancının mumu yatsıya kadardır. Faşizm için yatsı zamanı çoktan gelmiştir. Ne bölgesel ve küresel gelişmeler ne de içerideki toplumsal yapılanma buna artık imkân vermemektedir. Bundan sonra başta İstanbul’daki seçimlerde olmak üzere faşizme karşı olan kesimlerin her türlü ittifaklarının gelişmesiyle bu sürecin sonuna gelinebilir ve yeni bir sürecin önü açılabilir.