Yalanı geçerli kılan tek şey alıcısıdır. Muhatabınızın yalanı yeme, yutma kabiliyeti oranında yalan söylemek işlevsel olabilir. Yalanı işlevsel bir araç olarak kullanmanın en yaygın görüldüğü yer siyaset sahnesidir. Siyasetçiler, temsil ettikleri çıkar gruplarının faydasına çalışırlar, ama söylemlerini ‘milli menfaat’, ‘ulusal güvenlik’, ‘kamu yararı’ gibi şablonlarla ifade ederler.
Post Sovyet küreselleşme döneminin neoliberal yıkıcı kapitalizmin ekonomik dayatması ile emeklilik yaşı aşamalı olarak yükseltildi ve ciddi mağduriyetlere yol açtı. ‘Emeklilikte yaşa takılanlar’ ifadesi ile tanımlanan mağdurların hak taleplerine karşı, ‘İskandinav ülkeleri bu yüzden battı’ cümlesi, siyasi yalanlara anlamlı bir örnek olarak gösterilebilir. Sonuçta ülkede İskandinavya’nın neresi olduğunu, İskandinav ülkelerinin hangileri olduğunu bilenler o denli küçük bir oran oluşturuyorlar ki, kimsenin aklına aykırı bir soru işareti takılmıyor. Oysa ‘battılar’ denilenler dünyanın en müreffeh toplumlarının yaşadığı İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkeler.
Benzer bir çarpıtma da ABD Temsilciler Meclisi’nin Ermeni soykırımına dair kararının ardından geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ermeniler değişik yerlerde göçer olarak yaşamaktaydılar. Türkiye’de de değişik yerlere göçmüşlerdi. Sonunda tehcir edildiler” derken toplumun, özellikle de kendi seçmen kitlesinin cehaletine ve işine gelen yalanlara sorgulama gereği duymadan, kolayca teslim olma eğilimine güveniyor. Esasen bu görüş yeni de değil. Azerbaycan’da Karabağ bozgunundan bu yana sistematik olarak üretilen ve uluslararası platformlara da taşınmaya çalışılan bir dezenformasyonun Türkiye’deki yansıması sadece. Bu bilgi kirliliği bir süreden beri Ermenilerin yüz yıl önce Ruslar tarafından Ermenistan’a getirildiği yalanını yaymaya çalışıyor.
30 Kasım’da Getronagan derneğinde düzenlenen kitap tanıtımı bu açıdan oldukça ilgi çekici oldu. ‘Ermenistan’ın tarihi haritaları’ adlı kitabın öyküsünün yazarı Ruben Galçıyan’dan dinlemek imkanını sağlayan ise ‘Pırgiç’ yayınlarıydı. Galçıyan esas mesleği elektrik mühendisliği olan Tebriz doğumlu İranlı bir Ermeni. Ailesinin kökleri ise Van’a dayanıyor. 80’li yıllardan bu yana değişik müzayedelerde satın aldığı haritalarla özel bir koleksiyon oluşturmuş. Ancak ilgi alanı onu değişik ülkelerdeki kütüphanelerde ve müzelerde bulunan haritaları da incelemeye yönlendirmiş. İlgi bilgiyi getirmiş ve daha önce İngilizce yayınladığı kapsamlı 9 eserin Türkçe özeti olarak Türkiyeli okura kadar ulaşmış.
Dünyada bilinen en eski harita 2600 yıl önce yazılmış bir Babil kil tableti. Londra, British Museum’da korunan haritada yuvarlak olarak betimlenen dünyanın dört tarafı sularla kaplı ve üzerinde sadece üç ülke işaretlenmiş, Babil, Asur ve Ermenistan. Kitapta yer alan haritalar arasında Ermeniler tarafından hazırlanmış olan tek bir örnek bulunmuyor. En eskileri Yunan haritaları olmak üzere Arap, Rus ve Avrupa haritacılığından örneklerin verildiği seçkide Ermenistan her zaman yerli yerinde duruyor. Geçen yüzyılın başlarında Türkiye’deki okullarda kullanılan Osmanlı haritaları da Ermenistan’ı ismiyle anmaktan sakınmamışlar.
Cumhuriyet Türkiye’si aidiyetini Osmanlı’dan bağımsız bir şekilde Ergenekon’la ilişkilendirmeye kalktı. Ege’yi işgal eden Yunan ordusunu çiçeklerle karşılayan Türk köylüsü gerçeği görmezden gelinir her nedense. Koskoca imparatorluğun çöküşünü dönemin küresel dengeleri ile değil de padişahların zevk ve sefa düşkünlüğü ile açıklayan bir anlatı kaçınılmaz olarak yalan ve inkâr üretmek zorundaydı. Yeni efsaneye uygun olarak kurmaca bir tarih anlatısına paralel şekilde, coğrafyadaki tüm yer adları değiştirilmekle kalmadı, şehirlerin, ilçelerin kuruluşuna dair de yeni masallar üretildi. Nüfus mühendisliği sayesinde eskiden gelen hafıza ağır bir kırıma uğrarken, yepyeni algılar oluşturuldu. İkonya Hıristiyan Ortodoks inancına bağlılığıyla ünlü bir yerleşim birimi iken, Konya olarak da alkol düşkünlüğüne, oturak âlemlerine rağmen İslam inancına bağlılığın simge kenti oldu. İşin tuhafı günümüzde Konyalılar şehirlerinin oldum olası bir evliyalar mekânı olduğuna da yürekten inanıyorlar.
Yalanın alıcısı olduğu sürece geçerli ve işlevsel olduğunu söylemiştik. Metro biletlerine zam veya ek iletişim vergisine başkaldırı olarak şekillenen kitlesel hareketlerin arkasındaki en temel etmen ise, yalana tahammülün bittiği gerçeğidir.