Psikolojik ve özel savaş DEM Parti ve DBP başta olmak üzere demokratik kurumları acımasızca, kirli yöntemlerle hedef almaya devam ediyor.
Sıkça tartışılan bir konu olmasına rağmen etkili tedbirlerin alınmaması, özel savaşın etkilerini artırıyor. Bu durum, bireylerin karşılaştığı sorunları göz ardı etmesine yol açıyor; gerçekler bulanıklaşıyor, doğru ile yanlış arasındaki çizgi silikleşiyor. Sonuç olarak bireyler, yanlış bilgilere dayalı kararlar almak zorunda kalıyor.
Az tedbir alındığından etkisi kırılamıyor. Yaşanan kimi sorunların ve etkisinden çıkılamayan duygu hallerinin nedenini psikolojik ve özel savaştan kaynaklı olduğunu söylemek doğrudur ama sadece tespit yapmak ne yazık ki bir şeyi değiştirmeye yetmiyor. Hal böyle olunca sıkça konuyu gündemleştirmek, farkında olunamadığı için bizleri de ona hizmet eden bir şeye dönüştürüyor. Tespit ve tedbir eşzamanlı olmalı ki anlam bulsun. Sadece tespit anlamın gücünü zayıflatır.
Psikolojik ve özel savaşın etkilerini görmezden gelmek ise ayrı bir sorun. Sadece son on yılda sirayet etme biçimine bakıldığında bile yaşam biçiminde, eyleme ve söyleme tarzımızda ne kadar etkili olduğunu anlamak için yeterlidir. Etkilerini bir başkasında aramak ayrı bir facia. Pratik aynamıza bakmamız yeterlidir.
Hedef kendi lağım zihniyetleri değil de siz olduğunuza göre etkilerini dışarıda aramak doğru sonuç vermez. Özel savaşın etkilerini kendilerinde kıramayanlar başkasında hiç kıramazlar. Bu yüzden ilk hedef kendimiz olmalı ve doğru sorularla kendimize yönelmeliyiz. Tıpkı bizi öldürmek için ciğerlerimize yapışmış bir virüs ile savaşır gibi mücadele etmeliyiz.
Soru şu: Özel savaşın bendeki oksijen kaynağı ne ve kendine nerede alan açıyor? Örgütleyemediğimiz her duygu, düşünce ve edimlerimizde ona alan açarız. Ret ve kabul ölçülerimiz zayıfsa virüs gibi bize yapışır.
Özel ve psikolojik savaşın hâkim olduğu yerlerde su bulanık, hava sisli, ölçü ve ilke muğlak, gerçek görünmezdir. Ölçü ve ilke muğlaktır, zira özel savaş öncelikle ölçü ve ilkelere saldırır, muğlaklık yaratır. Bu muğlaklık da doğru ile yanlışın, dedikodu ile gerçeğin, iyi ile kötünün tespitini imkânsız hale getirir. Gerçek yanlış, yanlış doğru olarak sunulabilir ve savunulabilir. Böylece kendini bizlerde yaşatma ve gizleme alanı yaratır.
Peki, ne yapmalı?
İlk hedefi ölçü ve ilkeler olduğuna göre ilk yapmamız gereken şey de ölçü ve ilkeleri yaşamsallaştırmak olmalı. Ne kadar çok ölçü ve ilke o kadar az özel savaş etkisi. İlke ve ölçülerin net olduğu yerde özel savaş etkili olamaz. İlkesizlik ve ölçüsüzlük ölüm olduğuna göre yaşamak ancak ilke ve ölçülere göre olur ama kendimize göre bir yaşamak değil kastım, ilke ve ölçülere göre yaşamak. Yumuşatmadan, eğip bükmeden…
Diğer önemli bir husus ise tavır ve duruş sahibi olmaktır. Dedikodu yapanlara, sorunları sanal medya mecralarına taşıranlara, sistem dili ile ortamı zehirleyerek konuşanlara, yalana ve yanlışa sessiz kalanlara, ölçüleri, ilkeleri muğlaklaştıranlara, negatif dil kullanarak yıkanlara, bozgunculara, yakınmayı tarz haline getirenlere, yılgınlığı ve çaresizliği dayatanlara karşı net bir tavır almak bizi özel savaş vebasından korur.
Yanlış edimlere karşı elbette eleştiri yapılmalı ancak meşru ortamlarda. Sanal medya mecralarında tepkiyle yapılan eleştiri, yerini bulmadığı gibi daha fazla karşıtlık oluşturur ve karşıtlığın olduğu yerde gelişme olmaz, sorunlar çözülmez.
Günlük hayatımızda birçok şey görüyor ve yaşıyoruz. Peki, olay ve olguları nasıl ele alıyoruz? Yaşananları tıpkı puzzle parçalarını bir araya getirerek bütünlüklü görebiliyor muyuz? Parça ve bütünün bağlamını iyi kurabiliyor muyuz? Yaşamın tüm alanlarının iç içeliğini doğru temelde hakikatin bütünlüğü temelinde oturtabiliyor muyuz?
Olay ve olgular parçalı değil; bütünlüklü ele alındığında, ilkelerde katı olunduğunda, yanlışa tavır alındığında kimden ve nereden gelirse gelsin psikolojik ve özel savaş propagandası, algı operasyonları, kirli karalama kampanyaları bizde etkili olamaz. Sistem dilimize, düşüncelerimize ve duygularımıza sızamaz. Köle Kürt ruhunu bizlerin bedenine zerk edemez.
En önemlisi de gündem sahibi olmaktır. Başkasının gündemine girenler, esas gündemden sapanlar en yakın hastaneye (!) gitmelidir, zira özel savaş virüsünün en tipik belirtilerinden biri de gündem kaymasıdır. Esas yerine taliyi tartışıyorsanız gündeminiz kaymıştır. Gündem kaydığında ise umut dili yerini karamsar dile bırakır. Umudun olmadığı bir yerde ise ne gelişme ne güven ne de esas alınacak bir değer kalır.
Çözüm tali olan değil, esas olan gündeme girebilmektedir. Esas gündem yaşamımızın her anında pratikleştiğinde etrafımızda ne bir felaket tellalı ne de şikâyet etmeyi yaşam tarzı haline getiren biri kalır.
Peki, esas gündem nedir diye akla bir soru gelebilir. 10 Ekim 2023 tarihinden itibaren esas gündemi neredeyse tüm dünya biliyor ve sen hâlâ bilmiyorsan geçmiş olsun, çünkü özel savaşın kıyılarında dolaşmaktasın.
Sonuç olarak psikolojik ve özel savaşla mücadele, herkesin ortak sorumluluğudur. Umut ve dayanışma ile bu yalan sarmalını aşmak mümkündür. Gerçekler, yalan ve hile karşısında komünal bir bilinçle inşa edildiğinde görünür hale gelir. Unutmayalım ki, Kürt halkının elli yıldır kesintisiz devam eden mücadelesi, dedikodu ve belirsizlikle değil, net bir duruş ve mücadele ile bugünlere geldi.