Tamil olan 100 bin kadar insan Sri Lanka silahlı kuvvetleri tarafından kaçırıldı ve bir daha hiç görülmedi… Aylardır Sri Lanka’nın en büyük şehri olan Colombo’da protesto ve öfke sesleri yankılanıyor
Hannah Ellis-Petersen*
Aylardır, Sri Lanka’nın en büyük şehri olan Colombo’da protesto ve öfke sesleri yankılanıyor. Her gün, şehrin sahil şeridi boyunca, on binlerce insan, ülkeyi modern tarihin en kötü mali krizine sürüklediği için hükümete öfkesini haykırmak üzere toplanıyor.
Ama 200 mil kuzeyde, Mullaitivu semtinde sokaklar sessiz. Ekonomik kriz, Sri Lanka’nın kuzey ve doğu eyaletlerinde yoğunlaşan Tamil azınlığı güneydekiler kadar sert vurdu; buradaki balıkçılar zaten açlıktan öldüklerini söylüyorlar. Ama aynı zamanda size protesto etmenin Sri Lanka’da bir ayrıcalık olduğunu da söyleyecekler – ki bu onların hiçbir zaman sahip olmadığı bir şey.
100 bin insan kaçırıldı
Yerel barışçıl gösterilere katıldığı için 14 kez tutuklanan Mullaitivu’dan eski bir meclis üyesi olan 58 yaşındaki Ravikaran Thurairajah, “Burada Galle Face’de yaptıkları gibi bir protesto düzenleseydik, bizi vurarak öldürürlerdi” diyor ve ekliyor: “Mücadelelerine saygı duyuyoruz, ancak bizim mücadelemizin orada temsil edildiğini görmüyoruz.”
13 yıl önce, Sri Lanka’nın ayrılıkçı militan Tamil grubu, Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) – yaygın olarak Tamil Kaplanları olarak bilinir – ve Sri Lanka ordusu arasındaki otuz yıllık iç savaş bu bölgede kanlı bir şekilde sona erdi. LTTE yenildiğinde on binlerce kişi hayatını kaybetti ve çoğu Tamil olan 100 bin kadar insan Sri Lanka silahlı kuvvetleri tarafından kaçırıldı ve bir daha hiç görülmedi.
3 bin gün süren protesto
O zamandan beri Mullaitivu’daki birçok kişi Tamiller için adalet, hesap verebilirlik ve siyasi temsil talep etmekten vazgeçmedi. Aralarında balıkçı olan kocası Mariyadas Mart 2009’da avını almaya gittiği sırada donanma tarafından kaçırılan 49 yaşındaki Mariasuresh Eswari de var. Kocası asla geri gelmedi.
3 bin günden fazla süredir devam eden bir protestoda, düzinelerce eş ve anne, yerel devlet binalarının önündeki bir kampta oturup sevdiklerinin geri dönmesini veya nerede olduklarına dair cevap verilmesini talep ediyor. Ancak bu kadınların ödediği bedel çok ağır.
Eswari, “Ne zaman protesto etsek, bizi durdurmak için mahkeme emri çıkarıyorlar” diyor. “Polis tarafından tacize uğradık ve dövüldük. Bize küfrediyorlar ve polisin bize karşı güç kullanması nedeniyle yakın zamanda hastaneye kaldırıldım. Askeri istihbarat bizi sürekli gözetim altında tutuyor.”
Güneydeki protestolar neredeydi?
Gözlerinde yaşlarla kocasının duvardaki, zamanla sararmış fotoğrafını işaret ediyor. Bu derme çatma ofiste, Mullaitivu’nun kayıp insanları duvarlardan rahatsız edici bir şekilde bakıyorlar: Çatık kaşlı yaşlı adamlar, okul üniforması giymiş, saçlarında fiyonklu kızlar ve tropik arka planlara beceriksizce fotoşoplanmış genç erkekler.
Mariasuresh Eswari, savaş sırasında Mullaitivu’da kaybolan binlerce kişiden biri olan kocasının fotoğrafını işaret ediyor.
“Ordu ailelerimizi öldürüp götürdüğünde güneydeki protestolar neredeydi?” diye soruyor Eswari, savaşın sonunda güvenli bir yere kaçmaya çalışan çocuklarıyla birlikte cesetlerin üzerine tırmandıklarını anlatırken. “Orada protesto etmek onlar için kolay, burada aynı değil. Colombo’daki protestolarda gördüğüm tek şey ayrımcılık.”
Bu aile ülkeyi mahvetti
Mullaitivu’dakiler, Colombo’da Sri Lanka’nın en güçlü siyasi ailesinden olan cumhurbaşkanı Gotabaya Rajapaksa’nın istifası yönündeki çağrıları desteklerken, hüsran da hissediyorlar. Rajapaksa hanedanı, Sinhalese çoğunluğunun oylarını kazanmak için her zaman Sri Lanka’nın etnik gerilimleri üzerine oynamıştı ve Tamiller arasında neredeyse hiç desteği yok.
Eski meclis üyesi Thurairajah, “Rajapaksaları ve onların ırkçı çoğunlukçu siyasetini uzun zaman önce zaten reddettik” diyor. “Şu anda protesto eden Colombo’daki insanların aksine, 2019’da onlara asla oy vermedik. Bu ailenin bu ülkeyi mahvedeceğini hep söyledik” diyor.
Eski cumhurbaşkanı Mahinda Rajapaksa iktidardaydı ve Gotabaya Rajapaksa, çoğu ölümün kuzeyde meydana geldiği savaşın son, acımasız aşamasında silahlı kuvvetlerin başındaydı. Gotabaya Rakapaksa başkan olduğundan beri, savaş suçları mahkemelerine ve savaş zamanı uygulanan vahşet için hesap verme mekanizmalarına yönelik tüm ilerlemeler durduruldu.
Protestolar ve Tamillere yönelik baskılar
Ekonomik protestolara katılırlarsa, kuzeydeki Tamillere yönelik diğer baskıların, özellikle de topraklarıyla ilgili haksızlıkların, görünmezleşeceğine dair korkuları vardı. Tamil topraklarının müsadere edilip askeri ve devlet kurumlarına verilmesi, birçok kişi tarafından bölgenin demografisini değiştirmeye yönelik birleşik bir çaba olarak görülüyor. Tamillerin yüzlerce yıldır ibadet ettiği birkaç yerel Hindu tapınağı, yakın zamanda kazı için arkeoloji departmanı tarafından müsadere edildi ve yerlerine yeni Budist tapınakları inşa ediliyor.
Mullaitivu’da düzinelerce çiftçi, ordu tarafından yasadışı olarak işgal edildiğini söyledikleri ve başkanın adını taşıyan Gotabaya deniz üssünün şu anda bulunduğu topraklarını geri almak için on yıldan fazla süredir uğraşıyor.
Yakıt değil adalet istiyoruz
Oğlu Mayıs 2009’dan beri kayıp olan 55 yaşındaki Prabhakaran Ranjana, “Güneyden bize protestoda onlara katılmamız için davetler geldi, ancak onların istedikleri ile bizim istediklerimiz arasında net bir ayrım var” diyor. “Hükümetten yakıt ve ekonomik yardım istemiyoruz, cevaplar istiyoruz. Halkımız için adalet istiyoruz, topraklarımızı geri istiyoruz” diyor.
Colombo’daki yaygın hükümet karşıtı protestolara büyük ölçüde Singhalese-Budist çoğunluk hakim olsa da – Müslümanlar ve Hıristiyanlar da yer alıyor – Tamilleri dahil etmek için önemli girişimlerde bulunuldu. Milli marşın Tamil dilinde söylendiği – çok ender bir olay – bir etkinlik düzenlendi. Ve ilk kez, Mullaitivu’daki savaşın sonunda ölenler için anıtlar ve 18 Mayıs’ta ise, Tamil’in Jaffna kentindeki kütüphanenin yakılmasının anması – savaş sırasında Sri Lanka ordusu tarafından gerçekleştirilen en kötü kültürel vahşetlerden biri olarak kabul edilir – yapıldı.
Güneyde kutlama kuzeyde soykırım
Bununla birlikte, bu çabaların tümü, adanın devam eden etnik ayrımını ortaya çıkaran sorunlarla karşılaştı. Bir Budist rahip sahnede milli marşın sadece Singhala’da söylenmesi gerektiğini söyledi ve Tamil Kaplanlarını yücelttiği gerekçesiyle Mullaitivu anıtının durdurulması için girişimlerde bulunuldu. Anıtta kullanılan dil üzerindeki çatışmalar özellikle çetindi; 18 Mayıs güneyde zafer günü olarak kutlanırken kuzeyde Mullaitivu soykırımının yıl dönümü olarak bilinir.
Onlarca yıllık yatırım ve kalkınmadan yararlanan güneyden farklı olarak, Mullaitivu’daki insanlar, korkunç ekonomik koşulların onlar için yeni bir şey olmadığını söylüyor. Savaş sırasında şekere, süte veya sabuna erişimleri yoktu ve birçoğu haşlanmış pirinç lapası ile hayatta kalıyordu, yetişkinler nişastalı suyu içip çocuklara taneleri veriyordu. Ranjana, “Yine o savaş günleri gibi geliyor” diyor.
İnsanlar zaten aç
Ancak artan ekonomik yoksunluk, Mullaitvu’daki belirli bir grubu adeta kırılma noktasına itti. Balıkçılar, teknelerine yakıt olmadan artık balığa çıkamayacakları için açlığın eşiğinde olduklarını söylüyorlar. Genellikle günde 1600 tekne denize açılıyor ve bu alanda yaklaşık 12.000 kişi çalışıyor, ancak şimdi günde bir tekne bile çıksa şanslılar.
Hayatı boyunca balıkçı olan 53 yaşındaki Alagarasa Rasarathina, “Tekneler için yakıt alamazsak, önümüzde vahim günler var” diyor. “Yemek yemek istiyorsak, denize açılmamız şart.” Balıkçılar, karaborsadan normal fiyatın yedi katına yakıt satın almak için elde avuçta ne varsa topladıklarını, ancak bunu bile bulmanın zor olduğunu ve topluluğu desteklemeyeceklerini söylüyorlar.
Rasarathina, “Bu küçük avı tüm balıkçılar arasında paylaşmak çok zor – ailelerin hepsini beslemek için yeterli değil” diyor. “İnsanlar zaten aç, yakında ölmeye başlayacaklar.”
Avın bir kısmı karşılığında balık ağlarını tamir etme ve temizleme gibi küçük işlere bağımlı olan kadın işçiler için işler daha da zor. Şimdi onların hiçbir şeyi yok. Savaşta beş çocuğunu kaybeden ve teknelerde küçük işler yapan 59 yaşındaki Vaithaijah Mariyai, yolun kenarından topladığı bazı sebzeler, arta kalan balıkların sonuncusu ve bağışlarla geçiniyor. “Bundan sonra nasıl hayatta kalacağımı bilmiyorum” diyor.
Balıkçılar son zamanlarda, hükümeti onları ölüme terk etmekle suçlayarak bölgedeki devlet binalarının önünde protesto gösterileri düzenlediler, ancak hala yakıt yok. 42 yaşındaki bir balıkçı olan Thiyakarasa Thiyagalingam, karaya oturmuş tüm balıkçı teknelerine kasvetli bir şekilde bakarken, “Fotoğrafımızı çekin” diyor. “Burada ne kadar kalacağımızı bilmiyorum.”
* Yeni Özgür Politika’dan alınan bu yazı Serap Güneş tarafından çevrildi.