Murat Türk*
Bulutların içinde, yavaş yavaş oluşan yağmur damlalarının arasında şiirler vardır. Sis halinde beliren sayısız zerreler, o şiirlerin ahengiyle birleşerek bir damla oluverirler. Her yağmur damlası okyanus potansiyeli kadar şiir taşır. Bulutların taşıdığı bu damlalar el ele verip birbirleriyle bağ kurunca, bir gerilim oluşur. Damladan damlaya geçen hızlı bir akım onları birbirine kenetler. Tam da bu anda, gökyüzünden yeryüzüne başlayacak bir yolculuğun tarifsiz heyecanı sarar damlaları.
Şiirin, şiirleşme yolundaki şiirsel yolculuğu böyle başlar. Süzülüp yağmadan önce her biri ayrı bir sevinç yaşar. Bu sevinç, toprakla buluşacak olmanın mutluluğudur. Her yağmur damlası buharlaşmadan önce toprakla buluşmak ister. Suyun toprağı, toprağın suya olan ezeli aşkı yeni bir buluşmanın heyecanı içindedir. Susamış toprağın çeki gücü hasret içerir.
Toprak vefalıdır, olduğu yerde aşkıyla buluşmayı sadakatle bekler. Her yağmur damlası yere güneşi doğurmak üzere iner. Kupkuru toprağa düşen damlalar o son görüntüleriyle güneşi selamlar. Sonra usul usul buharlaşarak görünmeden göğe çıkarlar.
Yağmur çöle yağmayı çok sever ama en çok da çorak dağların doruklarına düşmek ister. Çöllerin ve dağların suya hasreti derindir. Yağmur, yüzeye vuran bu derin hasrete tutkundur. Çünkü oraya düşünce aşkına kavuşacak, anında buharlaşacak, yeni bir damla olma yolunda yeni bir yolculuğa çıkacak.
Şair, bir sonsuz yağmur olma döngüsüdür. Onlar yağmur olma özgürlüğünün aşığıdırlar. Her şair bir damla yağmur olma yolunda ömrünü tüketir. Şairlerin yüreğinin bir yanı işte bu çorak dağ dorukları gibidir; bir yanıysa uçsuz bucaksız çöl…
Şairler ölümün çorak ıssızlığından cıvıl cıvıl hayatlar yaratır. Şair, ruhlar vahasıdır; içimizdeki çölü ancak şairler çiçeklendirir. Hiç şiir yazmadan, hayatımızın içinde şiir gibi dolaşan insanlar vardır. Dağların dorukları da yaratıcılığa zirve yaptıran esin pınarlarıyla doludur. Bereketli kaynakların rüzgarı doruklarda başlar.
Çöl, ruhunu yağmura dönüştüren şairlerin piridir. Yağmur damlaları, el ele tutuşarak yüksek yerlerden atlayan cesur çocuklara benzer ama atlamadan önce verilecek startı beklerler.
Ve birdenbire yıldırımın kılıçları parladığında, güçlü bir elektrik akımı yağmur damlalarını köklerinden koparır. Ele ele tutuşarak atlayan çocuklar az aşağıda birbirlerinin ellerini bırakırlar.
Tam bu sırada şair şimşek onların fotoğrafını çeker. Yağmur damlaları bütün fotoğraflarda, güneşli saçları rüzgarda dağınık, kolları açık, gülümseyerek çıkarlar.
Hepsi de birbirine benzer, hepsi de farklıdır, hiçbiri de birbirine benzemez. İşte bu benzer benzemezliği fark eden kıvılcım duyulu şairler, şiirlerini bu damardan çekerler.
Şairlerin yüreği yağmur damlalarıyla titreyen bulutların, fokur fokur kaynayan göksel yanardağların coğrafyasıdır.
Onlar, bulutların içindeki yağmur piyanosudur; sezgileriyle bu muhteşem cümbüşün orkestrasını yönetirler…
———————————
* Şakran 1 nolu T Tipi Cezaevi