Son günlerde yirminci yüzyıldaki Kürt kahramanları üzerine okumalar yapıyorum. Yado’ya dair okumalardan sonra; yaşamı ve mücadelesinin geçtiği Bingöl ve Elazığ yöresinde, sözlü tarih araştırmaları yapan yazarlar Orhan Kaya ve Seyitxan Kurij ile yaptığım uzun sohbetlerle Yado Efsanesi beynimde daha bir oturdu.
Halk, adına stranlar yaktığı “Yadin Paşa”ya öyle bir inanıyor ve güveniyor ki yüz yıl sonra dahi öldüğüne inanmıyor, hatta ailesi bir dönem “Yado’dan mektup geldi de yetkililer bize ulaşmasına müsaade etmediler” diyormuş ve büyük şair Cegerxwîn kahramanları yad ettiği “Şahnema Şehidan” destanında Yado’ya sesleniyor.
“Ey kederli kalbim, konuş Yado ile
Dirilsin de derman olsun Kürt kavmine
Gel de bir kerecik bakalım Kürtlere
Hepsi güçlü kaplan, aslan ve yiğit de”*
Yado o kadar etkileyici ki Hoybun çalışmaları esnasında kısa bir süreliğine tanıdığı Kamuran Ali Bedirhan, 1937 yılında Herbert Oertel ile birlikte “Kürdistan Kartalı” YADO isimli bir roman yazıyor. Kitap, Yado’nun yaşamından kesitlerin de yer aldığı bir kurgu roman çalışması. Ama dedesi Mir Bedirhan dahil kendi ailesinde, yakınında, yaşamlarını ve serüvenlerini çok daha iyi bildiği onlarca kahraman varken YADO’yu çalışması, YADO’nun ne kadar karizmatik ve göreni derinden etkilediğinin nişanesidir.
1925 yılındaki/Şeyh Sait isyan ateşi, planlanandan önce yanınca, hiç kuşkusuz bu ateşi en harlayan eylemler, Şex Şerif ile Yado’nun birkaç gün içinde Bingöl, Palu ve Elazığ’ı kontrole almasıdır. Bu gelişme Ankara’da deprem etkisi yaratıyor ve hükümet değişiyor. Yeni başbakan İsmet İnönü özel yasa ve mahkemeler yetmezmiş gibi özel harp yöntemlerini devreye koyuyor. Halkın savaşçılara olan destek ve sempatisini bitirmek için Elazığ merkezde provokatif eylemler yaptırıyor; cephanelikler patlıyor, soygun furyası başlıyor, kargaşa kenti kontrole alıyor ve mertçe savaşta destan yazan Kürt savaşçılar bu oyunla baş edemiyorlar, bir anda her şey altüst oluyor.
İsyan bastırılıp Şeyh Sait ve 46 arkadaşı idam edilince, isyan ateşi bir anda sönmüyor. Yakalanmayıp, ölüme meydan okuyan Yado, Bingöl dağlarında umudu diri tutmaya devam ediyor. Devlet, Yado’ya olan sevgi ve sempatiyi bitirmek ve etrafındaki çemberi daraltmak için bölgeyi insansızlaştırıyor. Ölmeyip kalanlar diline, doğasına ve demografik yapısına, yabancısı oldukları diyarlara sürgün ediliyorlar.
Sürgün edilenler arasında Yado’nun büyük eşi Rabia Hanım ve beş, altı yaşlarındaki oğlu Çerkez de vardır. Kayseri’de askerler talimde “Yaşa Yaşa Kemal Paşa” diye bağırınca, küçük Çerkez ve arkadaşları da “Yaşa Yaşa Yadin Paşa” diye bağırırlar. Çerkez’i bir asker sözde kaza ile öldürünce, yaşama dair tek umudunu da yetiren Rabia Hanım’ın dünyası yıkılıyor.
Bu sürgünlerden sonra Suriye’ye geçiş kararı alan Yado ve arkadaşları, çoluk çocuklu 500 kişilik bir kafile ile 500 kilometrelik yolu çatışa çatışa on iki zorlu günde katediyorlar. Bu “uzun yürüyüşte” insanların yadında, yaşanılan acılar kadar elindeki mavzeri ile Karacadağ’da üzerlerine bombalar yağdıran uçağı düşüren Yado’nun yiğitliği kalıyor. Uçağın düşürüldüğü mıntıka halen onun ismi ile anılıyor.
Yado’nun ismi ile anılan tek yer değildir burası. Bingöl-Elazığ arasında Yado’nun dinlendiği, görüşmeler ve toplantılar için adres olarak kullandığı suyu şifa “Yado Çeşmesi” var ve yine aynı mıntıkada Yado’ya ihanete şahitlik eden Yado’nun Taşı… Ruhu o kadar çok sinmiş ki bu coğrafyaya, onun ismi ile anılmaya devam ediyor bir asır sonra.
Suriye’ye geçince boş durmuyor, kader birliği yaptığı Sehdin Telha ile Hoybun’un 1927 yılında Lübnan’daki kurultayına katılıyor. İki savaşçının ulusal kıyafetleriyle Memduh Selim, Celadet ve Kamuran Bedirhan Beyler ile çektikleri fotoğraf o günlere şahitlik ediyor. 1929 yılında Hoybun’un görevlendirmesi ile bölgeye geri dönüşü ecele yürüyüştür. Gelişi çok çabuk ihbar edilir, adım başı yoluna pusular kurulur. Şex Şerif’i de yakalatan Said Began ve Heci Şükrü ihanette yarışırlar. Said Began’la yaptığı görüşmeden hemen sonra kurulan pusuda yıllarca silah kuşanıp, kendisi ile birlikte dağda savaşan ikinci eşi Telli Hanım öldürülür. Canını zor kurtardığı bu çatışmadan sonra bu defa Heci Şükrü’nün kurduğu pusuda son mermisine kadar savaşıp öyle can verir. Halka korku salmak için başını keserler lakin ruhundan hep korkarlar. Mezar yeri ziyaretgâh olmasın diye uçaklarla bombalarlar, efsaneden kopan parçalar, Kürd’ün yüreğine saplar…
*Şiir Selim Temo’nun çevirisi.