Bir haberden dolayı günah keçisi yapılarak çalıştığı kanaldan atılan Heda’nın hayatı tepetaklak olurken intiharın eşiğine gelir. Her şeye rağmen tekrardan arayışa giren Heda, sonunda maskelere sığınarak iş bulmayı başarır. Takacağı maskeyle yalan dünyalarda yaşamaktan başka seçenek bulamaz
Ayhan Kavak
Zizek, “İktidar kendisini ancak bizim rüyalarımız aracılığıyla yeniden üretebilir. İktidarın bize hakim olabilmesi için arzularımıza sızması gerekir’’ der.
Kapitalist modernite çağında iktidar sızmadığı alan bırakmadı, zihniyet hegemonyasını tesis etmede de başta kadınlar olmak üzere toplumsallaşmış insanlığı fasit bir daireye tıkarak nefes alamaz duruma sürüklemiştir. Verili sistemin insan ilişkilerini deformasyona uğratması, tüketilmiş toplum sendromundan hallice kılması, bunalımlı ruh halinde tutması ve bir kaçış felsefesi içerisinde debelenmesini sağlaması yanında, insana dair olan her şeye yabancılaşmasını teşvik etmektedir. İçi boş kabuğa dönüştürülmeye meyyal edilmek istenen insan, muktedirlerin çöplüğünde eşelenmeden gayrı seçenek bırakılmadan yaşanması istenir. Konuşamaz, düşünemez ve kılgısal olamayacak bir pozisyona alıştırılmaktadır. Kuşkusuz bundan fazla menfi boyutta etkilenen de kadınlar olmaktadır. Mevcut statüko içerisindeki insanlığın hali pür meali içler acısıdır ne yazık ki… Böylesi bir karanlık dayatımında yaşamaya yazgılatınca ışığı, aydınlığı, daha bir görünür kılan bir eserin varlığı her daim umutları harlar. Umut, kitapta saklıdır.
Alihan Demir‘in “Ya Star” romanından bahsediyorum. Yapıtı okurken köleleşmeye inat özgür insanın sistemin ürettiği kötülük ve kirlerden arınıp yola revan olmasının nasıl bir çıkışla gerçekleşeceğinin ipucunu bulurken; geçmiş ve günümüzün birbirinden kopartılmış bağını yeniden onararak aydınlık bir bilinçle yarınlara taşırmayı benliğinizde hissedeceksiniz.
Kitabı, roman kahramanı gazeteci Heda’nın düzen içerisinde öğütülmek istenmesi veya meta olarak algılanmasına karşı Hallac-ı Mansur’un ışıkla bir olan pervanesine dönüşmesinin romanı biçiminde okumak da kabil. Bugünü mitolojik düşünüşle ilişkilendirip çözüm yolunu estetize edilmiş bir kurguyla görünür kılan yazar, ilgiyle okunacak başarılı bir roman yazmış.
Bir haberden dolayı günah keçisi yapılarak çalıştığı kanaldan atılan Heda’nın hayatı tepetaklak olurken intiharın eşiğine gelir. Her şeye rağmen tekrardan arayışa giren Heda, sonunda maskelere sığınarak iş bulmayı başarır. Takacağı maskeyle yalan dünyalarda yaşamaktan başka seçenek bulamaz:
‘’Odayı tıka basa maskelerle düşünüyorum. Yerde bir sürü küçüklü büyüklü, kırılmış ve eski maskeler. Duvarda bir reklam afişinde mutlu aile fotoğrafı. Fotoğrafta gülen maskeler. Tavandan sarkan renk renk maskeler, tablodaki yüzleri gizleyen maskeler, oturanların arkasına saklandıkları maskeler… Her tarafta maskeler…’’
Taktığı yeni maskesiyle işe başlar Heda. Lakin mutlu değildir. İçine girdiği cendereden çıkmak için arayışını sürdürürken evindeki aynada beliren görüntü ve ses onu korkutmuş olsa da aynı zamanda hayatını sorgulamasına da kapı aralayacaktır. Katledilmiş, izi silinmek istenen Tanrıça İştar’ın kapitalist modernitede bir nevi reenkarnasyonu neticesinde aydınlanmayı sağlayacak ve İştar olacak Heda’nın romanıdır Ya Star.
Yazar Demir, roman akışı boyunca epigraf olarak alınabilecek nice cümlelerle kotardığı eseri oldukça yaratıcı bir kurguyla çizmiştir. Şiirsel bir izleği de takip ettiğinden okuyacakları çağrışımla sürüklemesinin yanı sıra beyinlerin darabasını mütemadiyen açık tutmanın yol ve yöntemini de belirgin kılacaktır. Bin yıllardır “İlk sömürge” olarak ele alınması gereken kadının köleleştirilmesini, metaya dönüştürülmesini roman kahramanı Heda üzerinden sorgulayan, çözümleyen ve kadının içine atılmış olduğu karanlığı parçalayarak özgürleşmeye adım atmasının romanını Ya Star ile yapmış Alihan Demir.
Kadına dair her şeyin yok sayıldığı bir dünyada küllerinden yeniden doğacak kadının Heda’nın beyninde yankılanan ‘’Ey kadın! Diren ki kendini bulasın…’’ sesinin oluşum akışı içerisindeki bilince çıktıkça korkularından sıyrılmasının yolculuğu, mitolojik aydınlanmayla bağlanmasının yanında kaybedilmek istenen hakikatle hemhalleşmesinin romanıdır bu. Özgür insanların belgeselini çekmek için yola çıkan Heda’nın aynı zamanda kendi özgürleşmesinin serencama ulaşmasının anlatısıdır Ya Star. Esere, özgür insan manifestosu demek de yanlış olmayacaktır. Tabii yazar bunu önemli anekdotlarla daha bir belirginleştirmiştir.
‘’Ey insanlık! Kendini özgür zannettiğinden beri kölelik tarihin başladı. Bunu fark edecek gözlerin kör edilmiş. Halen göremiyorsun içinde yaşadığın tuzağı. Bakman veya şüphelenmen gözlerinin gördüğü anlamına gelmez. Esaret, bazen bir bıçak olur sırtınızda. Bıçağın kabzasında dostunuzun parmak izini göremezsiniz. Esaret şüphesiz bu kadar basit bir şekilde karşınıza çıkmaz. Esaret zekidir ve güçlüdür. Siz bu kadar zayıfken o güçlüdür.’’
İşte böylesi pasajları romanına yediren Alihan Demir, adeta okurlarını başka diyarların özgürlük kokan düşleriyle sarıp sarmalamaktadır. Elbette bunun daha fazlası Ya Star’dadır. Akıcı ve başarılı bir yapıt olan Ya Star, yazarın ilk göz nurudur. Kendisini canı gönülden kutlarken, eline, emeğine sağlık olsun diyorum. Daha nice romanlarla heyecanlandırsın, aydınlatsın bizleri! Kalemine zeval gelmesin!
Hani Zizek’ten alıntılayarak iktidarın rüyalarla kendini yeniden üretmesiyle girizgâh yapmıştık ya, bu başarılı romanı tamamlayacak son sözü de Subcomandante Marcos söylesin ki rüyaların nasıl bir mecraya dönüşebileceğinin ayırdına varıp kalplerimize soralım, soruşturalım:
“Rüyalarımızda başka bir dünya gördük, şu an yaşadığımız daha adil ve dürüst bir dünya. Bu hayali gerçekleştirmek koltuklarımızda oturmak, evlerimizi aydınlatmak, mısır tarlalarımızda büyümek, çocuklarımızın kalplerini doldurmak, terimizi silmek ve tarihimizi iyileştirmek için harekete geçtik. Hepsi bu kadar. Tüm istediğimiz bu. Ne daha fazla, ne daha az. Şimdi yolumuzda doğru ilerlemek için kalplerimize soruyoruz.”