Bir salgın hepimizi esir aldı. Bir salgın mı hepimizi esir aldı? Yoksa insan hayatı yerine bizim canımız, kurdun, kuşun hakkı ve ezcümle tüm mahlûkatın yaşama hakkı pahasına bu yağma düzenini sürdürenlerin mi esiriydik?
Salgın günlerinde ilerici sendika ve meslek örgütleri var güçleriyle emekçilerin korunması için taleplerini açıklıyor.
Zorunlu işler dışında tüm mal ve hizmet üretiminin durdurulması, emekçilerin ücretli izne çıkarılması, işten çıkarmaların yasaklanması, insani ihtiyaçlar için gerekli hizmetlere ait faturaların ve kredi borçlarının ertelenmesi gerektiğini ısrarla anlatıyorlar. Yaşam hakkına saygı duyulmayan enerji, iletişim, inşaat işçileri ve sağlık emekçileri başta olmak üzere tüm sınıf kardeşlerimizin mücadelesine selam olsun. Onların mücadelesini örgütleyen sendikal kadrolara her zamankinden de çok kulak vermeli, kürsü açmalıyız.
Bense bugün işin önlem alınmış tarafına göz atmak istedim. Evlerde durumlar ne? Birçok işyeri, özellikle hizmet sektöründe yer alan firma ve kurumlar Korona virüsüne karşı önlemler kapsamında evden çalışma, uzaktan ve online çalışma sistemine geçiş yaptı. Tasarım, yazılım, içerik üretimi, eğitim, danışmanlık gibi hizmetler üreten işyerleri çalışanlarını online çalışma için evlere yolladı.
Evet, evden çalışma sağlıklı. Peki hep özendirildiği ya da özendiğimiz gibi mükemmel mi? Sanırım şu an çalışanların önemli bir kısmı artan ısınma ve enerji masraflarını düşünüyor. Evden çalışanlar ordusu çalışırken de karnını kendi doyurmaya başladı. Ticketler, yemek kartları ya da işyerinde verilen yemekler yok muhtemelen. Bazı patronların evden çalışmaya geçişle beraber mesai saatinde devreye giren webcam uygulamaları ile çalışanları bilgisayar başında denetime başladığını siz de duydunuz mu? Bir de çalışanları evlere yollayıp evden çalışmaya devam ettirip İŞKUR’a kısa çalışma ödeneği için başvuran işyerleri var. Mesai uzaktan olunca yarım oluyor diye hesaplayıp brüt ücretin %60’ı kadar ödeme öngören İŞKUR desteği isteyen işyerleri bunlar.
Ama işin bir de bugünden sonraki kısmı var ki o daha büyük dertlerin bizi beklediğine delalet. İleride salgın tehlikesinin geçtiği daha doğrusu ‘delip de geçtiği’ zamanları düşünelim. Şimdilik çok erken gibi geliyor ama eninde sonunda o gün gelecek. Bu günler bittiği zaman bir daha salgından önceki dünyaya ve elbette çalışma düzenine dönmemiz imkansız.
Çalışma hayatında dijitalleşme ve online platformların sunduğu imkanlarla belirli meslekler ve sektörlerin yeni tip bir çalışma biçimine geçeceği öngörüsü uzunca bir süredir tartışılıyor. Endüstri 4.0, dijitalleşme, bulut bilişim, bazı meslekleri ortadan kaldırıp bazı yeni meslekler ve uzmanlık alanları yaratacak, bildiğimiz çalışma düzeninin yerine hızlı ve esnek bir çalışma düzeni getirecek öngörüsü için fütürizm uzmanı olmaya gerek yok. Olağan koşullarda 15-20 yıllı aşan bir sürece yayılması beklenen bu dönüşüm şimdi içinde bulunduğumuz olağanüstü salgın koşulları ile hız kazandı. İşlerin bir kere uzaktan / evden yürüdüğünü gören sermaye virüs sonrası bu yeni ve kendisi için daha avantajlı çalışma düzenini neden sürdürmek istemesin?
Bizi neyin beklediğinin farkında mıyız? Salgın bittikten sonra dönecek bir ofisimiz, 9-6 mesai şeklinde çalışacak sigortalı, güvenceli, yol yemekli bir işimiz olmayabilir. Bu geçici çalışma biçiminin kalıcı hale gelmesi olasılık dahilinde.
Teoride dijitalleşme, evden çalışma ve çalışanın kendi zamanını kontrol etmesi gibi çekici imkânlar sunsa da pratikte iş ve özel yaşam dengesinin tamamen ortadan kalkmasına yol açan bir çalışma biçimi. Esnek çalışma diyerek kutsanan bu çalışma biçimi sermaye lehine bir esneklik. Malum sermaye her imkânı kendi lehine kullanmak, her durumu kendi avantajına çevirmek gibi tarihsel ve sınıfsal bir arzuya sahiptir.
Ya evlerden işyerlerine bir daha dönemezsek? O zaman ücretli çalışan olmaktan çıkıp uzaktan çalışan işletme dışından olan freelance / bağımsız bir iş yüklenicisine dönüşebiliriz. İşçi olarak yaptığımız işleri kendi hesabına çalışan olarak yapmaya başlarız. Fena mı bu bizi patron / işveren / girişimci yapmaz mı diyenleri duyar gibiyim. Hayır arkadaşlar yapmaz! Bu çalışma biçimi bizi aynı işi yapan ücretli emekçilerden oluşan bir çıkar birliğinin parçası olmaktan, bu kolektiviteye ait bir birey olmaktan çıkarıp birbirleri ile rakip birer iş yüklenicisi yapar sadece. Ve elbette sendika hakkı, toplu pazarlık denilen şey ortadan kalkar. Ücretler birbirimizle rekabet yüzünden sürekli aşağı çekilir. Mesai kavramı yerini iş teslimine kadar çalışmaya bırakır. Sosyal güvenlik haklarımızdan önemli bir kısmımız kendi sorumlu olur. Esnekleşme işveren lehine işleyen bir geçirgenlik ve belirsizlikler zinciri yaratır.
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’na (ETUC) göre çevrimiçi platformlar ve online çalışma düzeninin biz emekçilere vaadi daha fazla özgürlük, esneklik ve işler ile zaman üzerinde kontrol sağlamak ama gerçekte bu çalışma biçimi işçileri aşırı derecede kontrol edilmiş, düşük vasıflı işler ve düşük ücretlere mahkum eden bir düzen.
Bu düzen çok yakın zamanda hizmet sektöründe ana çalışma biçimi haline gelebilir. Bugün milyonlarca işçiyi yaşatmak için dile getirilmesi gereken talepleri emek örgütleri bir mücadele konusu yaptı evet ama çok da uzak olmayan bir gelecekte salgına karşı önlemle ivme kazanan bu yeni çalışma rejimi ile bambaşka bir üretim ilişkilerinin dünyasında sınıf kavgası verebiliriz. Buna hazır mıyız?
Bu yeni düzen üzerine yazmaya, öngörülerde bulunmaya daha sağlıklı günlerde devam edelim. Şimdi görevimiz hayatta kalmak, yaşamak, yaşatmak…