HDP’li Tayip Temel, ‘Gelinen aşamada ‘Devlet aklı’ bir tercih yapmak zorundadır; ya onurlu bir demokrasi, ya da trajik bir çöküş’ diyerek İktidarın bir ‘rejim krizi’ yaşadığını ve kaybedeceğini belirtti
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Tayip Temel, bütçe görüşmelerinin devam ettiği Meclis Genel Kurulu’nda konuştu.
Temel, konuşmasına PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı 27 Kasım tarihinden itibaren açlık grevinde olan tutukluları selamlayarak başladı. Temel, sistemsel krizlerin pandemi ile birlikte yeni bir aşamaya geldiğini belirterek, “Ulus devlet siyasetinin sermayenin sermayeyi insana, yalanı hakikate, güvenliği özgürlüğe, bireyi topluma tercih eden felsefesi ile tamamen deşifre olmuş küresel kapitalizm, var olan bu sistemin aldatmalarını bu süreçte gözler önüne serdi. Ulus devlet ve onun can suyu olan tekçi anlayış, toplumu sömürge olmaktan kurtaramadığı gibi tam tersine bu sömürü ilişkisini derinleştirdiği artık kesinleşmiştir” dedi.
Kapitalizm toplumu
Kapitalizmin toplumun bünyesini saran bir kanser haline geldiğini vurgulayan Temel, “Kapitalizmi ayakta tutan sermaye, tekçiliği ve ulus devlet toplumu tekçi bir cendereye sıkıştırmıştır. Oysa tekçiliğin karşısında çözüm olarak ortaya koyduğumuz demokratik ulus, sömürü ve baskıyı dışlayan, özgürlük ve eşitliği merkeze alan çok kültürlülüğü savunan, toplumsal katılımı geniş tutan, ahlak ve vicdan ilkesiyle politika üreten bir toplumsal formdur. Sosyalist dünya bugün, bu ve buna benzer alternatif sistemleri daha iyi bir yaşam için tartışıp konuşurken, kapitalizm de boş durmamakta, yeniden büyük başlamak sloganıyla kendini bir dönüşüme hazırlamaktadır. Bu dönüşümün en önemli ayağı bugün büyük savaşların merkezi olarak kurgulanan Ortadoğu’dur. Ortadoğu hem büyük direniş ve değişimlerin merkezidir, hem de büyük diktatörlerin iktidarını ölümüne savunduğu ve demokratikleşmeye karşı durdukları coğrafyadır” şeklinde konuştu.
Üçüncü yol
Temel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün Ortadoğu’da başat sorunlar, din ve mezhep, kent ve çevre, sınıf, aile, ahlak, politika, demokrasi, kadın ve nihayetinde demokratik devrim sorunudur. Ortadoğu’ya tek boyut üzerinden yaklaşanlar büyük yanılgı içerisindedirler. Bu coğrafyaya küresel güçler, hem yerel dinamiklerle hem de kendi aralarında demokratik güçlerle sürekli savaş halindeler. Bunca soruna rağmen Ortadoğu’da halkların değişim ve devrim talebi capcanlı olarak ortada durmaktadır. Bugün toplumun kendini savunma çabasına tanık oluyoruz. Rojava Devrimi böylesi bir sonuçtur. Bu devrim üçüncü yolun başarısıdır. Nedir üçüncü yol? İki geleneksel çizgi dışında kalan çizgidir. Daha çok toplum az iktidar demektir. Kutuplaştırmacı yönetimler arasında taraf olmamaktır. Milliyetçi, cinsiyetçi, siyasi dincilik batağına karşı, mücadeleyi demokratik bilinç ve dayanışmayla sürdürmektir.
Savaş siyaseti
ABD ve Rusya’nın Ortadoğu’da sürdürdüğü açık ve örtük savaş, bunlara paralel Çin’in ‘Tek kuşak tek yol’ projesi ile yakaladığı düzey bugünkü küresel siyasetin rotasını belirliyor. ABD’de yapılan son seçimlerle beraber, Trump’ın gidişi ve Biden’ın gelişi yeni dengeleri kaçınılmaz kılacaktır. Trump’un siyaseti ticaretin arkasına koyan yaklaşımlarından güç alan bu iktidar, uzun süre ‘Hibrit Savaş’ tarzı ile hareket etti. Bu savaş siyaseti ile Rusya’ya bağımlı hale geldiniz… ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in itiraf ettiği üzere, AKP iktidarı nihai çözüm olarak Kürtleri hedefe koyuyor. Bunu ben söylemiyorum, gizli kapaklı iş bağladığınız Jeffrey söylüyor. Yani sizin Kürt düşmanlığınız sizi dış politikada bağımlı hale getirmiş. İçerde de bazı kliklerin esiri yapmıştır.
Günübirlik politikalar
Şengal’e dönük saldırılar, Efrîn’de insanlık suçlarının işlenmesi, Serêkaniyê’de İŞİD’in özgürce hareket etmesi ve buna benzer birçok saldırgan tutumun altında yatan gerçek; ABD ve Rusya ile kaygan zeminde yürütülen Neo-Osmanlıcı hezeyanlardır. Bugün iktidar kendini; Avrasyacı, Ergenekoncu, Kızıl Elmacı, Natocu ve Ulusalcı yapılar arasında, güç savaşları ile ayakta tutmaya çalışıyor. Bilin ki Rusya ile gelgitli ilişkileriniz, Amerika ile gerginlikleriniz size belli güncel fırsatlar verse de ‘günü birlik politikalar’ sizi kurtaramayacaktır. Daha dün ABD yönetimi, Türkiye ile ilişkileri yeniden masaya yatırdı ve önemli kararlar aldı.
Rejim krizi
Emin olun ki; Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve Karabağ konusu henüz geçmiş değildir. Onlar da masaya yatırılacaktır. Dünyaya ihraç edilen ‘cihatçı transferi’ dosyası kapanmayacaktır. HDP olarak bu konularda izlenen siyasetin bumerang olduğunu defalarca söyledik. Siyasetin savaş olarak topluma dayatıldığı, komplo teorilerinin devlet felsefesi haline geldiği, ekonomik çöküşün de siyaset için bir çıkış olarak arzulandığı görülmektedir. Bundan dolayı hem birbirleri ile hem de toplum ile savaş yürüten İktidar partisi ve siyasi ortağı, rasyonel aklı tamamen yitirmiş durumda. Gelinen aşamada ‘Devlet aklı’ bir tercih yapmak zorundadır; ya onurlu bir demokrasi, ya da trajik bir çöküş! Bugün Türkiye’de bir sistem krizi yaşanıyor. Hatta adını tam koyalım: Rejim Krizi!
Bu kriz salt AKP veya tasfiye edilen Maliye Bakanı ile ilgili değildir. Kriz çok derindir. Sosyal, ekonomik, siyasal ve yönetimsel sorunlar zirvededir. Bu çoklu krizi tekçi bir zihniyet, ‘dünya bize gıpta ile bakıyor’ demeçlerine sığınarak, topluma şiddet uygulayarak ve gayrı meşru yapıları devreye sokarak çözemezsiniz. Bunu artık anlayın.
Paramiliter güçler
Paramiliter yapılara özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. İktidarlar iç siyaseti dizayn etmek için bu yapıları muhaliflerine karşı bir sopa olarak kullanıyorlar. Türkiye’de devlet, 1950 sonrası paramiliter güçleri kullanmaya başladı. 1991-1996 arası dönemde ise Kürt halkına karşı kullanılan JİTEM ve benzeri yapılar oldu… Biz şu an 2015 sonrası sizin örgütlediğiniz yapılar ile karşı karşıyayız. Başta 1990’lar olmak üzere, önceki dönemlerde de devlet paramiliter yapılarla olan ilişkisini hep reddediyordu. Fakat siz şimdi bu ilişkiyi kabul ediyorsunuz ve bu işleri açık yapıyorsunuz. Onları meşrulaştırıyor, kamusal alanda övüyor, cezasızlık zırhıyla dokunulmaz kılıyorsunuz.Bu yapılar sadece iç siyasette değil, artık dış siyasette de farklı ülkelerdeki çatışma alanlarına ihraç ediliyor.
Yönetim meselesi
Bu kürsüden sormak istediğim birkaç şey var: Devlet kendi güçlerine mi yoksa bu gayri meşru çetelere mi güveniyor? Sivilleri kaçıran, öldüren, tehdit eden bu güçleri siz mi yönetiyorsunuz? Eğer Türkiye’de size rağmen bunlar oluyorsa, çıkın ve bunu açıkça söyleyin? Yok, eğer talimatları sizden alıyorlarsa emin olun ki kaçınılmaz olarak bunlar yarın sizin ve iktidarınızın da ayağına dolanacaklardır… Bu uyarılarımızı ciddiye alın. Eğer inanmıyorsanız, Tansu Çiller örneğine bakın. Yok, eğer onları unutmuşsanız, önceleri iş birliği yaptığınız daha birkaç yıl önceki Cemaatin darbe girişimini hatırlayın…Bu durum iktidarınızın geldiği, gelebileceği en tehlikeli noktadır. Amaca giden yolda araçlar temiz değilse sonuç alamazsınız. İktidarınız için kirli ve toplum karşıtı araçlara sarıldınız ve bu yüzden kaybediyorsunuz, kaybedeceksiniz…
Yaşam siyaseti
Bizim en büyük mücadelemiz burada nedir biliyor musunuz? Zalimlikle geçinenlerin, hakikati çarpıtanların karşısında bedel ödeyerek doğruyu söylemektir. Bundan daha büyük mücadele mi olur? Biz, ‘çoğulcu, her kültüre, kimliğe yanıt veren, tarihsel-toplumsal-siyasal uzlaşıya yanıt olabilen demokratik bir Anayasa gerekiyor’ diyoruz. Diyoruz ki bu ittihatı terakki mantığı aşılmalıdır. Demokratik siyaset, demokratik müzakere ve onurlu barış bu ülkenin kaderini değiştirecek tek şeydir. Öldürdüğünüz insanları her gün meydanlarda, kürsülerde rakamlarla açıklıyor ve bazıları da bunu başarı diye çılgınca alkışlıyor olabilir. Ama biz kıyılan her cana üzülüyoruz. Bu nedenle yürüttüğümüz siyasetin adı Yaşama Siyasetidir. Diyoruz ki bu süreçte demokrasi güçlerinin dayanışması, zulme karşı en etkili reçetedir. Hakkımız olan temel özgürlükleri, demokrasi ve adaleti istiyoruz. Mücadelemiz bunun içindir. Ne pahasına olursa olsun, biz bu mücadelemizi sürdürmeye ve bunu sonuca ulaştırmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.”
ANKARA