HDP Eşbaşkanı Temelli: İktidar kaybedeceğini anladı ve bu andan itibaren birinci turu almalarının yegane yolu olarak HDP’yi baraj altı bırakmayı gördüler. Suruç tam da bu provokasyonun en açık örneğidir. Ama mutlaka kazanacağız
Çağdaş Kaplan/Hatay
Seçimin en kritik roldeki partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’yle seçime günler kala son mitinglerinden olan Hatay mitingi öncesinde konuştuk. Temelli, seçim kampanyalarının nasıl geçtiğinden, partisinin seçimdeki kritik rolüne, 24 Haziran’da ortaya çıkacak sonucun ne ifade edeceğinden, baraj meselesine ve olası ikinci turda stratejilerinin ne olacağına dair birçok başlıkta sorularımızı yanıtladı. 24 Haziran’ın gerçek anlamda “son fırsat” olduğunu söyleyen Temelli, “Ya şimdi ya hiç. Ya Erdoğan rejimi ya demokrasi” dedi.
Seçimin erken seçim olması nedeniyle parti olarak belki de bugüne kadar yaptığınız en kısa süreli seçim kampanyası oldu. Bu süreçte siz ve Pervin Hanım iki koldan Türkiye’yi dolaştınız. Kampanyanız nasıl geçti, sahadaki hava nasıldı?
Çok farklı bir seçim kampanyası oldu. Baskından öte panik seçimdi. Paniklemiş halde Türkiye’yi bir seçim tahakkümüne sıkıştırdılar. Ama buna rağmen biz olabildiğince çok yere gittik. İlginç bir şekilde müthiş bir coşku, heyecan vardı. Öfkesini, hıncını içine bastırmış ama bunu demokratik bir sistem içinde nasıl ifade edeceğini arayan kitleler vardı ve seçim buna vesile oldu. Bence iktidarın hesaba katmadığı bu olmuştu. Çünkü insanların uzun süredir öfkesi var, uzun süredir kendisini ifade edemediği için yapılanlara tepki koyamıyordu. Bu seçim kararı bunun ifade edilmesi için bir olanak yarattı. Dolayısıyla sandığa gidecek, oyunu verecek, bu iktidarın zulmüyle, yoksulluğu dayatmasıyla hesaplaşmış olacak.
Belki 24 Haziran artık sizin de bahsettiğiniz 16 yıllık iktidarın son günü olacak. Bu 16 yıllık dönem Türkiye için ne anlama geliyordu?
AKP iktidara gelirken yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğini söyledi. AKP 16 yıl sonra giderken yasaklar cumhuriyet tarihinin ender görülmüş bir aralığına tekabül ediyor ve OHAL’le yönetiliyoruz. Artık OHAL neredeyse normal rejim olmuş durumda. ‘Yolsuzlukla mücadele’ dediler yolsuzluğa bulaşmamış kamu kurumu kalmadı. ‘Yoksullukla mücadele’ dediler, çok daha fazla ilerledi, derinleşti. Asgari ücret açlık sınırının altında, emeklikler kötü durumda, halkın çok büyük kesimi yoksulluk sınırının altında. AKP gelirken durum bugünden çok daha iyiyken neden böyle oldu? İşte AKP’nin izlediği politikalarda bunu görmemiz mümkün. Küresel sermaye ve yandaş sermayeyle hareket eden AKP halka yoksulluktan başka bir şey vermedi. Haksız zenginleşme ile yolsuzluk körüklendi. Halk yoksullaştı kendileri zenginleşti. Bu iktidarın ayakta kalmasının yegane yolu savaş politikalarıydı. Savaşı da yaptı, zulmü de yaptı ve insanları yerinden yurdundan etti. Binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Tablo budur.
Bu tablonun ismi ne peki?
Bunun adı faşizmdir. Ve Erdoğan faşizmi kurumsallaştırmak istiyor. Yani seçimle o rejimi ayakta tutuyordu eğer bu seçimi alırsa, artık bu son seçim olacak ve diktatoryal bir rejim olacak.
HDP bu tabloya ne diyor?
Bu tablonun karşısındaki yegane seçenek HDP’dir. Çünkü HDP yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi savunuyor. HDP çoğulculuğu savunuyor, taban demokrasisini, katılımı ve ekonomide de hakça dağıtımı savunuyor. Yani bu da radikal demokrasidir. Ya Erdoğan rejimi ya demokrasi. Faşizme karşı radikal demokrasi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Yenikapı mitingini izledik. Erdoğan sahneye Çiller gibi 1990’lı yılların siyasi figürlerini çıkarttı. Bu mitingi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşte vaat ettikleri bu. Geldiği noktadan sonra Türkiye’ye vaat ettiği budur. Vaat ettikleri Çiller’dir, Ağar’dır. Yani 1990’ların zihniyetiyle Kürtleri yok sayan bir zihniyetle Türkiye’yi baskı rejimi ile yönetecektir. Bu bir ‘Beyaz Toros’ dönemi özlemidir ama biz buna izin vermeyeceğiz.
Seçim kampanyanız süresince partiniz birçok saldırıya maruz kaldı. Cumhurbaşkanı adayınız Demirtaş defalarca iktidar yetkilileri tarafından hedef gösterildi ve son olarak Suruç’ta yaşananlar. Yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar kaybedeceğini anladı ve kaybedeceklerini anladıkları andan itibaren birinci turu almalarının yegane yolu olarak HDP’yi baraj altı bırakmayı gördüler. HDP’yi baraj altında bırakmak için de Türkiye’yi her zaman çok kolay bir şekilde oy deposuna dönüşen milliyetçi oylarına, milliyetçi hezeyanlarına yükleniyorlar. HDP’yi düşmanlaştırıyorlar ve bu düşmanlık üzerinden yeniden bir seçim başarısı elde etmek istiyorlar. Suruç tam da bu provokasyonun en açık örneğidir. Otopsi raporları açıklandı. Hunharca katledilen üç insan var. 17 ayrı mermiyle öldürüldü Adil Şenyaşar. Ve bu kurşunları sıkan o 17 kişiden bir kişi bile gözaltında değil.
7 Haziran’da da böyle değil miydi?
7 Haziran’da da 1 Kasım’da da toplumun sigortaları vardı. Bu diktatörlüğe gidişi durduracak mekanizmalar vardı. Ama hızla bu sigortların hepsi yok edildi. Mesela dokunulmazlıkların kaldırılması, kayyumların atanması, KHK süreçleri… Toplumun bütün demokratik mekanizmaları hızla tasfiye ediliyor, toplumun kendini kontrol edebilecek denge denetleme mekanizmaları ortadan kaldırılıyor. Bunların da en önemlisi Meclis’in işlevsizleştirilmesiydi. O yüzden 24 Haziran öncekilere benzemez. Ya şimdi ya hiç.
Seçime günler var. Baraj en çok tartışılan konulardan biri. Barajı açmamanız durumunda AKP’ye gidecek vekillerin sayısı ortada. Buradan bakıldığında seçimin matematiği HDP mi?
HDP’siz oyunun çözümü yok. Bu bir ‘oyun teorisi’. Ben hem matematikçi hem iktisatçıyım. Oyun teorisi dediğimiz bu seçim atmosferi. Verdiğimiz oylar seçim sonucunu nasıl etkileyecek. Burada yegane faktör HDP’dir. Neden böyle? Çünkü HDP’nin vekil coğrafyasıyla AKP’nin vekil coğrafyası birbiriyle örtüşmüştür. Bu şu demek. HDP’nin alacağı vekili barajdan dolayı alamazsa bu AKP’ye gider. HDP’ye baraj sorunu yaratmalarının nedeni budur zaten. Hatta bu baraj sorunu yüzde 10 da değildir. Valisiyle, YSK’siyle hep birlikte barajı yükseltmeye çalışıyorlar. Belki de HDP’nin barajı yüzde 13. O yüzden biz de gelin duyarlı olun diyoruz. HDP baraj altında kalırsa en az 80 vekil AKP’ye geçer. Bu da Meclis’te AKP’nin çoğunluğu elde etmesi anlamına gelir ve ikinci tur birinci turdan kazanılmış olur. Parlamentoda temsil edilmeyecek HDP’nin ikinci tur için ne kadar heyecan duyacağını tartışmak gerek. Böyle bir durumda HDP seçmeninin büyük kısmı ikinci tur için bir heyecan duymaz.
Peki muhalefet bunun yeterince farkında mı?
Bunu biz biliyoruz da onlar bilmiyorlar mı? Bence bunu bütün Türkiye biliyor. Dışarıdan seçim kampanyasını izleyen birisine ‘Bu kampanyanın esas ana ekseni ne üzerinde şekilleniyor’ diye sorsanız ‘HDP’ der. Herkes HDP üzerine konuşuyor. Sadece muhalefet değil iktidar da bunu biliyor. Tüm Türkiye’nin kaderini de belirleyecek olan HDP’nin barajı geçip geçmemesidir.
Seçmenlerin partileri var. Ama her seçimde başka partiye oy verebilecek bir ‘gri alan’ da var. Bu ‘gri alana’ da sesleniyorum. Bu hepimiz için çok önemli bir eşik. ‘Sandığa gitmeyeyim, kim olursa olsun, nasılsa bir şey değişmeyecek’ duygusundan herkes kurtulmalı. Her oy değerlidir. Özellikle bu gri alandaki seçmen sandığa gitmeli ve HDP ile omuz omuza vererek baraj meselesini tümüyle ortadan kaldırmalıdır.
16 Nisan referandumunun sonuçları çok tartışıldı. 24 Haziran sonuçlarına da böyle bir şaibe düşerse ne olacak?
7 Haziran’ın 24 Haziran sonrası tekrarlanma olasılığı yok. Çünkü bugün bize bu tehdit başladı. ‘Eğer şöyle olursa böyle olur’ diye. Bunun tekrarlanma şansı yok. Toplum olanları gördü, provokasyonları gördü. Kral çıplak artık. 7 Haziran’dan sonra hükümet kurulamamasının müsebbibini gördü. 1 Kasım’a giderken yaratılan o savaş ortamı ve yarattığı tahribat belli ve 16 Nisan belli. 16 Nisan’ın en önemli özelliği şaibe ve hiledir. Buna YSK de dahil olmuştur. 16 Nisan tablosunu gören iktidar, iktidarda kalabilmek için bir seçim kanunu çıkardı. Ve bu seçim kanunuyla bu seçimi çalmak istiyor. Buna izin vermeyeceğiz.
16 Nisan’da bir ‘Hayır’ cephesi oluşmuştu. Bugün söylediğim de budur. Muhalefet kendi adaylarıyla en geniş cepheyi oluştursun. Demirtaş alabileceği en yüksek oyu alsın, İnce alabileceği en yüksek oyu alsın, Akşener, Karamollaoğlu… Muhalefet adaylarının alabileceği en yüksek oyu aldığında iktidar en az oyu alacaktır ve böylece ikinci tura kalınacaktır. Bu, 16 Nisan’da olduğu gibi ‘herkes kendi Hayır’ı ile gelsin stratejisi ile aynı stratejidir. Bu aynı zamanda demokrasi cephesi kurulması için de bir adım olacaktır.
Seçime günler kaldı. Tüm seçmenlere son çağrınız nedir?
Herke sandığa gitsin. Hiçbir bahane üretilmemeli. Bu hem Türkiye için hem çocuklarımızın geleceği için çok önemli bir karar günüdür. Hiçbir bahane bu kararın önüne geçmesin. O gün herkes sandığa gitsin, oyunu versin ve oyunun takipçisi olsun. Hayatımızdan fedakârlık yapacağımız bir gün karşılığında koca bir yaşamı kazanacağız. Oy verirken bir tercihte bulunacağız ve kendimize ‘Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?’ diye soracağız. Erdoğan rejimi altında baskı, zulüm, sürekli savaş ve OHAL koşullarında mı yaşamak istiyoruz yoksa demokrasi mi? İşte tercih budur. Ya Erdoğan rejimi ya demokrasi. Mutlaka kazanacağız.
Bu fırsatı kaçırmayalım
Türkiye’de son on yıldır neredeyse her seçim için “bu son fırsat” veya “bundan sonrası tufan” gibi değerlendirmeler yapılıyor. 24 Haziran’ı yakın tarih ve yakın gelecek içinde nereye koyuyorsunuz?
24 Haziran gerçek anlamda böyledir. Son fırsattır. Eğer bu fırsatı Türkiye halkları, emekçileri, farklı inanç kesimleri değerlendiremezse önümüzdeki beş yılın sonunda artık faşizmin kurumsallaşması tamamlanacak ve bir diktatörünüz olacak. Ve bu diktatörlükten kurtulmak hiç şimdiki kadar kolay olmayabilir. Bu fırsatı bütün herkes çok iyi değerlendirmeli. AKP tabanına da sesleniyorum. Bugüne kadar AKP’ye oy vermiş ama bir arada yaşam iradesine saygılı herkes için de bu son fırsattır.
Seküler kesimlere yol açalım çağrısı
CHP içerisinde sosyal demokrat, seküler kesim önemli bir yer tutuyor. Ancak parti yönetimi yüzünü sağa döndü ve bu partilerle işbirliği yaptı. Olası ikinci tur için CHP ile görüşürseniz, çantanızda öncelikli olarak ne olacak?
Biz çok açık bir siyaset izledik. ‘Türkiye’nin sorunu demokrasi sorunudur ve demokrasi sorunu da bir geçiş programı ile çözülür’ dedik. Cumhurbaşkanının yetkilerini kullanmak değil Türkiye’yi demokratikleştirmek gerekiyor. Eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Bu bir zemindir, bu zemini gelin beraber yaratalım, ondan sonra bunun üzerine siyaset yapabiliriz diyoruz. 18 ayla 30 ay arasında bunu yaparız. Yerel demokrasiyle güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme geçiş için de sonra seçime gideriz.
Bizden oy isteyen ki bizim oyumuzla cumhurbaşkanı olacak her kim ikinci tura kalırsa kalsın; bu anlamıyla bu kadar yalın bu kadar sade ama herkesi toplayabilecek demokrasi projesinde yan yana gelmeli. Birinci turda herkes kendi adayını desteklemeli, HDP barajı geçmeli. Bu en geniş muhalefet cephesi demektir. Adayımız Demirtaş da bunu söyledi, HDP de bunu söyledi. Buyurun davet ediyoruz, bunda ortaklaşırsak yol açılır.