Bir toplumu toplum yapan, o toplumun insanlarını bir arada tutan şey öyle çokça dillendirildiği gibi tasada, sevinçte, kıvançta bir olmak değildir. Aynı şeylere sevinmek, aynı şeylere üzülmek, aynı şeye inanmak, her şeyiyle bir ve aynı olmak hiç değildir. En homojen olduğu iddia edilen toplumlar, milletler bile pek çok inanca, kültüre, renge, yaşayış biçimine, hayat tasavvuruna sahip bireylerden ve topluluklardan oluşurlar. Toplumun böyle oluşu, toplumun birliğini ve beraberliğini bozan, toplumsallığı yıkan bir şey değil bilakis toplumu zenginleştiren, değişim ve dönüşümü, demokratik kültürün gelişimini sağlayan bir zenginliktir, bir güçtür. Bunun tersini iddia eden ve bunu her gün vurgulayanlar baskıcı rejimler ve onların taraftarlarıdır. Çünkü çeşitlilik ve farklılığın bir arada ve birbirine tahammül edilerek yaşandığı yerlerde baskıcı rejimler, dikta yönetimleri kolay kolay yeşeremez, hayat bulamaz. Öyleyse bir toplumun ayakta kalabilmesi birbirinin aynısı insanlardan oluşan bir toplum kurmaktan değil, pek çok farklılıklara sahip insanların birbirlerinin farklılığına saygı gösterdiği, hiç değilse tahammül ettiği ve her türlü farklı özelliğe sahip bireyler ve topluluklar arasında vicdani, ahlaki politik ölçüleri esas alan bir toplumsallık yaratmaktan geçer.
Bugün İzmir’de yaşanan deprem vesilesi ile bir daha gördük ki bu toplum tüm hücrelerine kadar etnik kimliğine, dinine, mezhebine, yaşam biçimine kadar paramparça edilmiştir. Hiç tanımadığı, hiç temas etmediği, hiçbir kötülüğünü görmediği insanların sırf yaşam tarzları, yaşam tasavvurları, inançları kendilerinkinden farklı diye ölümlerine sevinmek bir toplumun, akıl, vicdan ve ahlakının nasıl körleştiğinin çok açık bir işaretidir. Dün Van depreminde insanların ölümüne Kürt oldukları için sevinilir ve bu şekilde toplu ve feci ölüm onlara müstahak görülürken, yardım kolilerinin içine taş konup gönderilirken, bir televizyonun çok izlenen programının bir sunucusu televizyon ekranlarından çok açık nefret suçu işleyerek bu insanların ölümü hak ettiğini söylerken bugün İzmir depremi vesilesi ile ölen insanların seküler dünya görüşüne sahip oluşları, Alevi oluşları gerekçe kılınarak ölümlerine dair sevinç nidaları atılmaktadır. Üstelik ne Van’da ölenlerin hepsi Kürt’tür ne de İzmir’de ölenlerin hepsi seküler ya da Alevi’dir. Bütün doğal afetlerde, maden kazalarında, iş kazalarında ölenler farklı etnik kimlikten, dünya görüşünden, farklı yaşam görüşünden, dinden, mezhepten insanlardan oluşmaktadır. Ama bu ölümlerin bir tek ortak yanı vardır. Bu ecelsiz ölümleri yaşayanların hepsi yoksuldur. Tıpkı karşı cepheden olduğunu düşündüğü insanların ölümüne sevinenlerin çoğunun ortak yanının yoksul oluşu gibi.
Bir toplumu tek bir yaşam tasavvurunun, etnik, dinsel, cinsel kimlik içinde şekil tutmaya zorlarsanız, kurmak istediğiniz monolitik kimliğin içine dahil olmak istemeyen insanları ötekileştirir, düşmanlaştırırsanız belki kısa vadede kendi iktidarınızın selameti için bir avantaj sağlarsınız. Fakat bu kadar paramparça ettiğiniz, insanları farklılıklarından dolayı bu kadar birbirine düşman ettiğiniz, ahlak ve vicdanını çürüttüğünüz insanlardan müteşekkil bir topluluğu uzun vadede siz de yönetemezsiniz. Küçücük yavrusu öldürülmüş bir anneyi meydanlarda kitlelere yuhalattığınız, öldürülmüş çocuğunun kemiklerini kargoyla annesine gönderdiğiniz, madenlerde kâr uğruna öldürülen yakının acısıyla kavrulan ve isyan eden insanı tekmelediğiniz, öldürülmüş insanın bedenini panzer arkasında sürüklediğiniz, her gün kadınların sokak ortasında feci şekilde öldürülmelerine, kadın ve çocukların tecavüze maruz kalmalarına karşı kılınızı kıpırdatmadığınız ve ülke insanının en az yarısını buna rıza gösterir, alkış tutar hale getirdiğiniz bir ülkeyi çok uzun süre yönetemezsiniz. Yalan söylemeyi, dün söylediğini bugün inkâr etmeyi, dün en feci şekilde sövdüğü ile bugün birlikte iş tutmayı, iktidarda kalmak ve kazanmak için her yolu mübah görmeyi bir ahlaki sorun olmaktan çıkaran ve ülke insanının en az yarısını buna ikna eden hiçbir iktidar, yönetme kabiliyetini koruyamaz. Üstelik bu çürüme sadece bu yüzde elli ile sınırlı kalmayacaktır, kalmamaktadır. Bir ülkenin en az yarısı çürüyorsa diğer yarısı bu çürümeden münezzeh kalamaz. Bugün bu ülkede iki ideoloji birbiriyle ölümüne kavga içindedir. Biri, kendi kişi ya da topluluk çıkarlarına hizmet ettiği sürece her türlü çürümeyi mübah görenlerin ideolojisi ile ahlaki politik bir toplum yaratmayı düşünenlerin ideolojisi.