TJA, şubat ayında yüzlerce kadının katıldığı bir buluşma gerçekleştirdi. Kadına yönelik şiddet, özsavunma, tecrit, anadil, ekoloji ve örgütlenme gibi pek çok konuda kararlar alındı. TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan ile bu kararları konuştuk
Nevin Cerav / İstanbul
Tevgera Jinên Azadı (TJA Özgür Kadın Hareketi), takip edenler iyi bilir, bilmeyenler ise basına da çokça yansıyan o muazzam kampanyasından hatırlar. Sloganı Değişim ve Özgürlük İçin Sen de Ayağa Kalk olan kampanyadan bahsediyorum. Geçtiğimiz yaz temmuz ayında başlayıp yıl sonuna kadar sürdürülen bir kampanyaydı. Birçok başlığı vardı: Kadın cinayetleri, erkek şiddeti, tecrit, anadil, ekoloji, özsavunma, trafikteki erkek terörü, erkeğin dönüştürülmesi, sokak sokak, ev ev örgütlenme gibi alanları kapsıyordu. Çok da başarılı oldu. Kampanyanın 6-7 ay boyunca hayata geçirilmesinin ardından ise TJA, yine kampanya kadar muazzam bir kadın buluşması gerçekleştirdi. 2 yılda bir yapılan bu buluşma 1-2 Şubat tarihlerinde, tam olarak 700 delegenin katılımıyla hayat buldu. Çeşitli ülkelerden, Türkiye ve Kürt kentlerinden binlerce kadının yer aldığı buluşmadan onlarca karar çıktı. Sonuç bildirgesinde yer alan bu kararların bir dahaki buluşmaya kadar hayata geçirilmesi planlanıyor. TJA, bugüne kadar bildiğimiz kadın örgütlerine pek benzemiyor. Çalışma ve etki alanları çok daha geniş. İşbirliği yaptığı, el attığı birçok siyasi parti, oluşum, sivil toplum örgütü, sendika, platform vb. yapı var. Bütün bu çalışma ve gelişmeleri TJA’nın yeni dönem sözcüsü Ayşe Gökkan gazetemize değerlendirdi.
- TJA nedir, hangi ihtiyaçla kuruldu?
TJA’nın ortaya çıkması 40 yıllık bir kadın geleneğinin sonucudur. Bizim örgütsüz özgürlük olmaz bakışımız neticesinde oluşturduğumuz bir oluşumdur. Uluslararası katılımların olduğu bir harekettir TJA.
- TJA kadınlarla ilgili neyi hedefliyor?
Bizim bir perspektifimiz var, kadın özgürlükçü bir kadın paradigmamız var. Bu paradigma yaşamın 12 alanında meclisler tarzında kendini var eder. Temel eğitim, sağlık, hukuk, anadil, insan hakları, kadına yönelik şiddetle mücadele, kültür ve sanat, çeşitli eğitimler, ekoloji, ekonomi, siyaset, yerel yönetimler, özsavunma gibi alanlar bunlar. TJA, yaşamın bu alanlarına müdahale etmek temelinde çalışır.
- Bu başlıkların her biri çok ayrı ve kapsamlı çalışma yapmayı gerektiriyor. TJA’nın bütün bu alanlara yönelik çalışacak gücü var mı?
Evet var. 91 sivil kadın merkezi var. 639 karma örgütlenme, platform, dernek, sivil toplum kurumları, sendikalar var. Bunlar TJA ile saydığım alanlarda ittifak biçiminde ortak çalışmalar yürütüyor. Biz bu sayılardan bahsederken yüz binleri bulan bir sayıdan bahsediyoruz. Çünkü siyasi alana baktığımız zaman en çok görünen yüz siyasi alan ve yerel yönetimler oluyor. Bir de biz yerel yönetimleri sadece görünen tarafıyla, yani sadece belediyeleri ele almıyoruz. Biz fiilen bizimle ortak çalışan sivil toplum kurumlarını, sendikaları ve benzer pek çok yapıyı kastediyoruz. Bu saydığım yerlerin tüzük ve programlarına kadın toplumsal sözleşmesini, kadına yönelik şiddetle ilgili şerhleri koyuyoruz. Şöyle bir yöntem uyguluyoruz; mesela siyasi partilerde de öyle, eğer parti içinden bir erkek bir kadına şiddet uygulamışsa ihraç edilir. Belediyelerle yaptığımız sözleşmelerde, eğer kadına yönelik şiddet kullanan erkek varsa o erkeğin maaşının yarısı kadına verilir. Çok eşlilik yaparsa işten atılır. Bu uygulamalarla, yasaları çiğnemeden kendi tüzel kararlarını uyguluyorlar. Biz tek tek bütün kadınları kurtarma iddiasında değiliz. Ama biz kendimiz özgür olmadığımız için tüm kadınlarla birlikte özgürleşme iddiasındayız. O nedenle matematiksel rakamlarla ifade edilemeyecek kadar yüksek bir sayıdan söz ediyoruz. Biz tek tek kadınları şiddetten koruyamayız ama derneklerin, örgütlerin tek tek tüzüklerine, programlarına bu koruyucu maddeleri koyduğumuz zaman kadınlar o maddelerle korunmuş oluyor.
- Toplumu ve erkeği etkilemeyi, dönüştürmeyi hedeflediğiniz bir kampanya yaptınız. Bu kampanyanın nasıl kazanımları oldu?
Kampanya ile amacımız zihniyet değişimi için mücadeleydi. Şu anda AKP-MHP zihniyeti kadına yönelik şiddeti cesaretlendirmeye yönelik politikalar içeriyor. Biz ‘Sen de ayağa kalk’ derken, aslında ‘kadınlara karşı erkek egemen zihniyetin darbelerine karşı sen de ayağa kalk’ demek istedik. Yani herkes kendisi ayağa kalkacak. Şiddet bir yangın gibidir. Aslında biz bu şiddet yangınlarını bahsettiğim kurumlardaki uygulamalarla kontrol altına almıştık. Erkek kendine oto kontrol sağlıyordu. Ama tabii ki zihniyeti değişmemişti. Sadece oto kontrol sağlıyordu, o yaptırımlardan etkilenmemek için. Ve bir yandan da zihniyet değişimlerinin basamaklarını ören bir durumdu. Ancak devletin erkeği cesaretlendiren konuşmaları, uygulamaları şiddeti artırdı. Devlet bir de kayyumlarla kadın kurumlarını, karma örgütleri, danışma merkezlerini kapatınca erkekler iyice cesaretlendi tekrar. Bizim kampanyamız yeniden o kazandığımız eski durumu sağlamaya yönelikti. Bir de şu var; dünyada hep bir olay olur, ancak o olay olduktan sonra kampanyalar yapılır. Bizim için bu tam tersi. Olay olmasını beklemeye gerek yok, zaten bu zihniyet var. Kampanyamız uzun solukludur. Çok yönlü çalışmalar yürüttük kampanya ile. Bu çok yönlülük de herkesi kucaklar nitelikte.
- Kampanyanızdaki ‘sen de ayağa kalk’ vurgusu ile neleri hedeflediğiniz biraz daha açabilir miyiz?
Bakın ‘ayağa kalkalım’ demedik. Şiddet yangınının kontrol altına alınabilmesi için herkesin bulunduğu noktadan su olup o yangını durdurması gerekir. ‘Sen de ayağa kalk’ çok yönlü bir şey. Bunu siyasi alana söylüyorsun, ekolojik alana söylüyorsun. Tüm alanlara, tüm yaşam biçimlerine yönelik bir saldırı var ve bütün bunları durdurmaya karşı da güçlü bir çağrı var.
- Çocuklara yönelik taciz ve tecavüzler had safhada. Bölgeden basına yansıyan vakalar da çok yüksek. Bu konuya yönelik çalışmalarınız var mı?
Urfa Barosu da açıkladı, sadece Urfa’da 800’e yakın çocuk istismara uğramış. Devlet bir toplumu iradesiz kılmak istiyorsa bunu çocukla yaptırıyor. Yani iradesini daha çocukken kırıyor. Bunun ardından da eve kapatmayı kadın üzerinden yaptırıyor. Çünkü sokak güvenli değilse çocuk eve kapatılıyor, kadın da onunla birlikte eve kapanıyor. Bu çok özel bir politika olarak bölgede uygulanıyor. Nafaka hakkı kaldırılıyor, küçük yaşta evlendirilmeler teşvik ediliyor. Bütün bu konulara yönelik sadece kadın örgütlerinin mücadele etmesi yeterli değil diye düşünüyorum. Sağlıkçılar, eğitimciler, hukukçular, insan hakları savunucuları gibi çok daha geniş kesimlerin ortak mücadele etmesi gerekir. Biz kampanyamızda ‘değişim ve dönüşüm’ derken aslında tüm bu dinamikleri kastetmiştik zaten.
- Bir kadın buluşması yaptınız. 700 delegenin katıldığı, çok ses getiren ve birçok karar alınan bir organizasyondu. Biraz bilgi verebilir misiniz?
Bu bizim 3. buluşmamızdı. Hem Türkiye’deki siyasi parti temsilcileri, inisiyatifler, şahsiyetler, bölgeden Kürt kadınları, çeşitli ülkelerden kadınlar kış şartlarına rağmen büyük katılım gösterdiler. Bu buluşma aynı zaman da bizim kampanyamızın da finali gibiydi. Çok büyük coşku ve moral vardı. Dile getirdiğimiz çocuklara taciz, tecavüz, kadınlara yönelik cinsel şiddet ve pek çok saldırının karşılığında, bu buluşma bizim için birlikte ve büyük bir mücadele vereceğimizin karşılığıydı. Her tarafta kadınların eylemlerine saldırılan bir dönemde, tam da ‘artık kadınların mücadelesinin önünü aldık’ dedikleri bir dönemde, bu zihniyete karşı, ‘siz ne yaparsanız yapın, biz daha büyük bir güçle sizinle mücadele edeceğiz’ dedik bu buluşmayla.
- Sendikalara, siyasi partilere, sivil toplum kurumlarına aldığınız kararlar doğrultusunda etki ettiğinizi söylediniz. HDP kongresine katıldınız, aldığınız kararlardaki yaptırımlar HDP’ye de yansıyacak mı?
Elbette. Siyasi parti ve yapılarda yüzde 50 eşit temsiliyet var, biz bundan asla vazgeçmeyiz. Çünkü eşbaşkanlık bizim mor çizgimizdir. Bakın kayyumlar aslında en büyük mesajı kadınlara veriyor. ‘Kadınlar kendini yönetemez’ mesajı bu. Ama başarılı olamazlar. Dikkat edin, bizi, yani TJA’yı hep karma örgütlere bağlamaya çalışıyorlar. Biz konferansımızda da söyledik, erkeklerden izin almadık, devletten de izin almadık. Biz bağımsız olarak yola çıktık. Devlet ne zaman erkeği patron yaptı, kadını sekreter, erkeği pilot yaptı, kadını hostes, kadın hep erkeğe bağlandırıldı, şu andaki bağımsız kadın örgütlerini karma örgütlere bağlama anlayışı da o anlayışla aynıdır. O yüzden kayyumların bize verdiği mesaj ‘kadınlar kendini yönetemez.’ Biz de elbette ki geri adım atmadık, hiçbir kazanımımızdan da geri adım atmayız. Saldırabilir, tutuklayabilir, ceza verebilir ama ne olursa olsun biz asla geri adım atmayız, atmayacağız. O nedenle bizim aldığımız kararları toplum kabul etmişse uygulanır, HDP’de de uygulanır.
- 3. Kadın Buluşması’nda çok kapsamlı kararlar aldınız, bu kararları nasıl ve hangi zaman diliminde uygulayacaksınız?
Biz TJA olarak 2 yılda bir toplanıyoruz. Aldığımız kararlar bizim için yaşamsal kararlardır. 2 yıllık süreçte bu kararları hayata geçireceğiz. Bakın biz kadına yönelik saldırılara karşı mücadeleyi bir özsavunma olarak değerlendiriyoruz, böyle görüyoruz. Asla örgütsüz nefes almayız çünkü örgütsüz kalırsak nefesimiz kesilir. Ya bir olacağız ya da bir bir katledileceğiz. Başka da hiçbir yolu yok bunun. Buluşmamızda şiddete ve tecride karşı kararlar da aldık. Anadil konusunda kararlar aldık. Bakın “KCK 2009 davaları”nda binlerce insan mahkemelerde yıllarca ifade vermedi anadilinde savunma yapmak için. 68 gün tutulan açlık grevleri ölüm sınırlarına dayandı ve anadillerinde savunma yapma hakkı kazandılar. Şimdi bu bir tehdit olarak kullanılıyor tutuklular üzerinde. Anadilinde tercüman isteyenleri politik tutum almakla suçluyorlar. Yasal hakları bir tehdit olarak kullanan yargı sistemi oluşmuş durumda. Buna karşı mücadele ettik. Kürtlerin birlikteliği bu dönem daha büyük bir önem kazandı. Birlik olmadan özgür olamazlar, bunun altını çizerek birlik koşullarının çok olgunlaştığı da karar altına alındı. Mesela kadınlara yönelik saldırılara karşı birlikte mücadele eden kadınları parçalamak için Figen Yüksekdağ cezaevine kapatıldı. Biz ortak mücadele vererek aslında sosyal olarak, siyasal olarak her yönlü ortak mücadele ederek kadına uygulanan bu tecridi kırmak için kararlar aldık. Bu kararları tek tek hayata geçireceğiz.
- Bekçi uygulaması ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bekçi uygulaması kadınlar açısından nasıl sorunlara yol açar?
Bekçi kadını çevirip kimlik sorduğunda ‘Sen bu saatte ne arıyorsun dışarıda?’ diyebiliyor. Adeta bir koca rolü oynuyor kadın üzerinde. Bakın Mardin Derik’te bir bekçi bir kadını kaçırdı. Basına çok yansımadı ama bu burada biliniyor, konuşuluyor. 93 yılında da Şükran Aydın yine Derik’te kaçırılmıştı kontrgerilla tarafından. Tecavüze uğramıştı. O dönemde birçok karanlık yapı vardı, mesela JİTEM de bunlardan biri. Fakat devlet asla kabul etmiyordu o yapıları resmi olarak. Şimdi bu tür uygulamalar yasal çerçeveye devşiriliyor. Bu nedenle bütün bu politika ve uygulamalara karşı geniş kesimlerle ortak bir mücadele yürütülmezse çok vahim olayların ve sonuçların önüne geçilemeyebilir.