Vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenler, yaşadıkları hak ihlalleri ve baskılara dikkat çekti. VÜDAM, ‘eşit işe eşit ücret’ istiyoruz dedi
Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VÜDAM), vakıflara ait üniversitelerde yaşanan hak ihlallerine, kötüleşen çalışma koşulları ile artan iş yüküne ve akademik özgürlüğü sınırlayan baskılara karşı sanal medya üzerinden dayanışma kampanyası başlattı. 9 Şubat’ta yayınladıkları açıklama ile “Diğer bütün toplumsal alanlarda olduğu gibi üniversitelerde de bileşenlerinin iradelerini ve taleplerini yok sayan her türden anti-demokratik karar alma süreçlerini ve üniversite bileşenleri arasında akademik unvanlar yoluyla yaratılan hiyerarşiyi reddediyoruz” diyen akademisyenler, “Toplum ve doğa yararına bilgi üretmek ve bilimsel çalışma yapmak isteyen akademisyenler olarak, birer ticari şirket gibi faaliyet yürüten ve kâr amacı güden üniversite anlayışını, öğrenciyi müşteriye, emeği maliyete indirgeyen üniversite yönetimlerini reddediyoruz” dedi.
‘Ücretsiz izin yasaklansın’
Açıklamanın ardından taleplerini sıralayan akademisyenler, öncelikle salgın sürecinde vakıf üniversitelerinde işten çıkarılan tüm çalışanların, hak kayıplarının tazmini ile birlikte işlerine iade edilmelerini isterken, ücretsiz izin uygulamasının, çalışanın talebi olmadığı sürece yasaklanması gerektiğini belirtti. “Eşit işe eşit ücret” ilkesinin uygulanması ve vakıf üniversitelerindeki ücretlerin devlet üniversitelerindeki ücretlerden az olmamasını (YÖK Kanunu’nda Nisan 2020’de gerçekleşen değişikliklerin uygulanması) isteyen akademisyenler, salgında uzaktan çalışma hakkının korunması ve her türlü angarya işe son verilmesini istedi. Öğretim elemanlarının akademik alanlar dışında görevlendirilmesine son verilmesi ve görev tanımının belirginleştirilmesini de talep eden VÜDAM, ayrıca, üniversite çalışanlarına yönelik her türlü baskı ve mobbing uygulamasına son verilmesi ile üniversitenin tüm bileşenlerinin, karar alma süreçlerine kendi seçtikleri temsilciler aracılığıyla aktif olarak katılımının sağlanması ve temel bir anayasal hak olan örgütlenme hakkının güvence altına alınması taleplerini de dile getirdi.
‘Asıl özne gözden kaçırılıyor’
Konuya ilişkin açıklama yapan bir akademisyen, vakıf üniversitelerindeki koşullara yönelik eleştirilerde asıl öznenin gözden kaçırıldığını belirterek, “Her durumda ‘vakıf üniversiteleri’ başlığı altında konuşmak, sorumlu asıl faili görünmez kılıp, hayaletleştiriyor. Esasen ‘vakıf üniversitesi’ demek ‘mütevelli heyet’ demektir” dedi. İsmini vermek istemeyen akademisyen şöyle konuştu: “Vakıf Yüksek ğretim Kurumları Yönetmeliğinin 20’inci maddesindeki şu hüküm Mütevelli Heyetini üniversitenin tek söz sahibi yapmaktadır: ‘Mütevelli heyet, yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını, öğretim elemanı dışındaki personelin terfilerini ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini kabul eder ve uygulamaları izler. Öğrencilerden alınacak ücretleri tespit eder. Ayrıca Yükseköğretim Kurulu’nun olumlu görüşü alınmak suretiyle vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür.”
‘Yönetimi fonksiyonsuz kılıyor’
Yönetmeliğin aynı maddesinde geçen, “Vakıf üniversitesi/yüksek teknoloji enstitüsünde Rektör, vakıf meslek yüksekokulunda Müdür dışındaki üniversite mensupları mütevelli heyette görev alamaz” hükmünün, akademisyenleri tümüyle üniversite yönetiminin dışına ittiğine dikkat çeken akademisyen, “Bu hüküm, üniversitenin üst karar organları sayılan Senato ve Yönetim kurullarını doğuştan kadük ve fonksiyonsuz kılmaktadır. Tüm bunlar bir yana, vakıf üniversitelerinde rektör de mütevelli heyet tarafından atanmaktadır. Ayrıca bir diğer hüküm uyarınca, Rektör, Mütevelli heyet üyesi olsa da başkanı olamaz. Peki nedir bu Mütevelli Heyet, kimlerden ve hangi kriterlere göre seçilir? Sorun burada daha vahim bir hal almaktadır” dedi.
‘İsteyince işten çıkarabiliyor’
Akademisyen, sözlerini şöyle tamamladı: “Yükseköğretim görmüş olma zorunluluğunun bile üçte ikide tutulduğu bir heyet Rektör atıyor; profesörleri, doçentleri işe alıp, işten çıkarıyor. Bir üniversite senatosu düşünün ki masanın etrafındaki akademik titr (unvan) sahibi tüm senatörlerin işe alım sözleşmelerini bu mütevelli heyet yapıyor ve istediği zaman da işten çıkarabiliyor. Böylesi bir durumda üniversitelerin özgürleşebilmesi mümkün müdür? Onu bırakın, üniversite karar organlarının özgürce davranabilmesi mümkün müdür? Ve hatta, böylesi bir yapılanmanın kâr odaklı olmaması mümkün müdür? Siz düşünün.”
‘Eş, dost, akraba…’
Yönetmeliğin 20’inci maddesindeki “Mütevelli heyet vakıf yönetim organı tarafından Devlet memuru olma niteliklerine sahip ve en az üçte ikisi, yüksek öğrenim görmüş adaylar arasından 4 yıl süre ile seçilen en az yedi üyeden oluşur. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet kendi aralarında bir başkan seçer” hükmünü de hatırlatan akademisyen, “Görüldüğü üzere, bir ülkenin yarınları için stratejik olarak belki de en önemli kurumsal yapılar olan üniversiteler, kıymeti kendinden menkul bir vakfın sahiplerine teslim edilmiş vaziyettedir. Durum böyle olunca mütevelli heyetlerin genelde eş, dost, akrabalardan oluştuğunu söylemeye gerek yok” dedi.
HABER MERKEZİ