İktidar senelerdir 2023, 2053, 2071 gibi kendine göre bir pay biçme vizyonu ile algı yaratmaya çalıştı. Her şeyden evvel günlük yaşamı erteleme ve gelecek için olan yapılanmalar üzerinden kendini yaşatma vizyonunu devreye koydu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Çarşı-pazar ateş pahası bir durumda ve daha da kötüye giden bir yokuş aşağı yol var. İlk hedef olan 2023 senesinde seçimlerin olması iktidarın bekası için ülke bekasından daha önemli. Her yönüyle bir tıkanmışlık yaşanıyor ve bu da şiddet ve hakarete kadar giden siyaset ortamı yaratıyor. Bir bakan “hem de atanmış” bir belediye başkanına “hem de seçilmiş” ahmak diyor, bu hakaret olarak sayılmıyor ama figürler yer değiştirdiğinde dava dahi açılabiliyor. Hukukun olmadığı yerde adalet beklemek hayal olur, bunu bizzat yaşayan biri olarak söylüyorum. Ağızlarda dolaşan bir söz var; “hukuk herkese bir gün lazım olur.” İşte tam burada, zamanında ülkedeki hukuksuzluklara karşı konulsaydı bugün Ekrem İmamoğlu davasını konuşmuyor olurduk.
Ülke hakaretler ülkesi. “Sürtükler, ahmaklar, ananı da al gitler…” Sözlüğümüz genişliyor.
Biz Kürtlerde bir deyim vardır “dıms û pekmez fark etmez”. Bir vizyon da CHP sundu. Hem CHP’ye hem de 6’lı masaya sarı kart göstermenin zamanı da geldi. Kürtlerin taleplerine cevap olmadığınız taktirde ne vizyon kalır, ne başbakanlık. Kırmızı kart ile oyun dışında kalırsınız. Hani Levent Yüksel söylüyor ya “geç bunları anam babam geç bunları”. Masada oturan liderleri çok iyi tanır Kürtler.
Dünya çok mu sakin! Çok acayip bir hız akışı var, yetişmek imkânsız ve benzerlikler de aynı. Brezilya’da seçimler oldu ama Balsonaro kaybetmesine rağmen koltuğu bırakma niyetinde değil. Ülkelerinde öyle yapılanmalar var ki çok tehlikeli bir durum söz konusu. Bazı yapılanmalardan yola çıkarsak; evengalist kiliğin unsuru, vaftiz törenleri, sivil faşist örgütlenmeler, yeminli paramiliter örgütlenmeler. Bunlar hükümeti bırakmak istemediğine dair veriler. İtalya’da faşistler iktidara geldiler, sloganları “Dio, Patria e Famiglia”. Yani “Tanrı, Anavatan ve Aile”. Bunlar bize hiç yabancı olmayan, endişe verici yapılar ve sloganlar. 6’lı masa içinde de böyle sloganları ve yapıları bilenler hatta uygulayanlar var.
İran’daki olaylar yalnız bir Kürt kadının öldürülmesi değil, ülkedeki siyasilerin toplumu gasp etmesidir. Halk isyan ediyor ve kabullenmiyor. Molla rejiminin baskısına karşı bir duruş sergileniyor. Yanı başımızda bu korkunç baskı devam ederken iktidar bir ses çıkartmıyor. Ses çıkartmadığı gibi o ülkenin yaşam koşullarını ülkesinde uyguluyor. En son 6 yaşındaki çocuğa yapılanlar kan dondurucu. Bu olay gündeme geldi ama gerekli duyarlılık iktidar tarafından gösterilmedi. Tam tersine savunmaya geçilerek “İslami değerleri hedef alıyorlar” diye suçlamalarda bulunuldu. Bu olay bugünün olayı değildir. Sorunun köküne inilmezse sonuç elde edilemez. 12 Eylül’den sonraki yapılanmaları dikkatlice incelersek bugüne nasıl gelindiğini ve bu suçların neden işlendiği hakkında bilgi edinebiliriz. En somut örnek olarak da Hizbullah yapılanması ve Sivas Madımak katliamını düşünebiliriz. Daha da eskiye gidersek araştırmacı-yazar Uğur Mumcu neden öldürüldü diye kendimize sormalıyız. Aynı şekilde Turan Dursun…
Vizyon konusuna geri dönersek eğer, topluma verilecek sözlerin yaşamda, pratikte bir karşılığı olmalıdır. Yoksa yapılanlar ileriye doğru bir adımdan ziyade, seçim vaadinden başka bir şey olmaz. Seçim vaatlerinden de herkes bıktı, usandı. Samimi, cesaretli vizyona sahip olan buyursun, gerisi fasa fiso.