Korona bütün insanlık için büyük bir tehdit salgını olarak hükmünü icra ediyor ya da ettiriliyor. Gerçekten ne kadarı virüsten kaynaklı tehdit, ne kadarı devlet ya da iktidarların inşa etmeye çalıştığı algı imalatıdır? Bunu ölçebilecek bir alet bulunmuyor. Ancak genel tabloya bakılacak olunursa algı inşasının çok fazla olduğu söylenmelidir. Yani sanılan ile gerçek örtüşmüyor. Sanılan ya da abartılan tehdit çok daha baskın hale geliyor.
Abartı gerçeği perdeler; kaygı ve korkular çok fazlalık kazanır. İktidar ve devlet bu momentte varlık bulur. Meşruluk rızasının temeli de korku üretimidir. Korku fırsat yaratmanın aracıdır.
Tehlikeyi azamı abartarak topluma yansıtmak; kendine bağlamanın en iyi yoludur. İktidar kültürünün esas başarısı abartıda; korkuları büyütmedir. “İnsana canın ve malın büyük tehlike altındadır” algısı yansıtılır ve “çare de bendedir” dedirttirilirse yönetmek kolaylaşır. O zaman erki elinde tutanların her dediğine uyulur ve gereği yapılmaya çalışılır. Suçun faili rahatlıkla kurtarıcı ve kahramanlık mertebesine ulaşabilir!
Virüs şartlarında dünyanın hali büyük oranda şimdilik budur. Kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan bir iki örnekle ne demek istendiğini açıklayabilir. İtalyan başbakanının görev onayı 27 puan artarak yüzde 71’e ulaştı. Hollanda başbakanınki 30 puan artarak yüzde 75’e, Almanya’nınki 11 puan artışla yüzde 79’a, Avusturya’nınki 33 puan artışla yüzde 77’ye, Danimarka 40 puan artarak yüzde 79’a, Türkiye 14 puan artışla yüzde 55’e yükseldi. Diğer devlet idarecilerinin durumları da benzerlikler taşıyor. Virüs salgınına karşı mücadelede verdikleri kararlar, aldıkları tedbirler yeterli bulunup “güven” duyuluyor ve artışlara neden oluyor.
Peki, gerçek bu mudur? Alınan kararlar ve tedbirler doğru, yeterli ve yerinde midir? Şu soruları da sormak yerinde olur. Koronavirüs nereden türedi? Virüsün asıl kaynağı kapitalizm ve puanlarını artıran yöneticiler de kapitalizmin en üst temsilcileri değil midir?
Kapitalizm kâr esaslı konumlanan bir yapıdır. Kâr için hemen her şeyi sömürür. Sömürü kapitalizmde sınırsızlıktır. Çünkü kârın kaynağı sömürüdür.
İnsan duygu ve bedeni bile sömürüye açılmış durumdadır. Beden güzelliği adına yapılanlar malum. En çok kâr getiren sektör düzeyindedir. Estetik adına yapılanlar sır değildir. Erkek ve kadın bedeni küçük parçalara bölünüyor, satışa sunuluyor! Duygu öldürülüyor, güdüler tahrik ediliyor. Ondan büyük paralar kazanılıyor. İnsan bedeniyle, ruhuyla oynamak ve pazarlamak en büyük ahlaksızlıktır. Kapitalizm bunu yapıyor. O yüzden kapitalist zamanı ahlaksızlık zamanı olarak tanımlamak gerçeğin altını çizmektir.
İnsana kâr için bunları yapan sistem doğaya neler yapmaz ki? Kapitalizm kâr getiren hemen her şeye savaş açma adıdır. Virüs bu savaşın yarattığı ortamda doğdu ve yayıldı. Yani fail kapitalizm ve temsilcileridir. Ancak onlar virüse karşı mücadele desteklerini arttırıyor ve onay alıyorlar. Bu çok temel bir paradokstur. Paradoks anlaşılmadan, düşüncede çözüm bulunamaz. Düşüncede çözüm yoksa, fail o zihinlerde hep kurtarıcı olacaktır. Hani denir ya “katiline aşık olmak” meselesi de bu paradoksla bağlantılıdır. İnsanlığın çok esas meselesidir bu paradoks.
İktidar ve onun kurumsal ifadesi olan devlet, insanın bu paradoksunun derinleştirilmesi ve örgütlenmiş halidir. Binlerce yıllık geçmişe dayanan örgütlenmiş kültürün kurumsallık kazandığı ve eylemsel kılınmasıdır. İktidar bu olmakta, devlet bu olmaktadır. İktidar kültürünün aşılıp geride bırakmanın zorluğu da bu kültürdür.
Yine bu paradoksun diğer bir handikabı da iktidara karşı olanların ve bu uğurda mücadele edenlerin, başarmaları halinde karşıtına benzemesidir. Bu, “katiline aşık olma” halinin kendisinde zuhur etmesidir. Yani iktidarcı-devletçi kesilmesidir. Hatta devirdiğinden daha katı kesilebilir, kesiliyor da. Kimi istisnalar olabilir. İstisna kaideyi bozmaz. İktidar ekseninden kopmayanlar, hele hele iktidarı hedefleyenler, hangi ideolojik eksenden hareket ederlerse etsinler öncekini aratmaktan kurtulamazlar.
İktidar toplum karşıtlığıdır. Dağılan toplum, bireyi yalnızlaştırır ve devlet karşısında cüceleştirir. Birey cüce, devlet azman; nasıl başa çıkabilir? Çıkamaz ve ona “aşık olmaktan” başka seçeneği kalmaz.
Virüse en esaslı güvence fail zihniyet ve kültüründen kopmaktır. Günümüzde fail de kapitalizm ve ulus-devletidir. Onun kültüründen tam kopuşu gerektirir. Aksi halde daha çok virüs gelip geçer, savaşlar yaşanır; hüzün ve acılara tanıklık yapılır. Yani cücelikten öncelikli zihinsel olarak tam kopuştur. Adım adım öze, topluma dönüştür. Devlete değil, toplumuna ait olmadır. Birey topluma ait oldukça doğaya da dönüşü sağlama yoluna girer. Devletsiz yaşam mümkündür. İnsanlık en az iki milyon yıl devletsiz yaşadı ve bu temelde en yetenekli varlık halini aldı.