İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan ile hasta mahpusları ve PKK Lideri Öcalan’a yönelik tecridi konuştuk
Reyhan Hacıoğlu
Son günlerde kelepçeli görüntüsü ve yaşadığı sağlık sorunlarıyla gündem olan ve 25 yıldır tutuklu bulunan 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan ile hasta tutukluların durumu yeniden gündeme geldi. Çözüm sürecinin en önemli başlıklarından biri olan hasta tutukluların serbest bırakılması AKP eliyle devrilen masa sonrası rafa kaldırılırken, onlarca tutuklu cezaevlerinde hayatını kaybediyor. Öte yandan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit başta olmak üzere onlarca tutuklu, hak ihlallerine karşı aylardır açlık grevinde. Ne açlık grevi ne tutukluların sağlık durumları gündemde yeterince yer bulmazken, çete lideri Sedat Peker’in peş peşe yayınladığı videolar ise ülkenin içinde olduğu hukuksuz düzeni bir kez daha teşhir etti. Hasta tutuklular, açlık grevi ve Peker’in faili meçhul cinayetler başta olmak üzere birçok konudaki sözlerini İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan ile konuştuk. Tamamı Yeni Yaşam Youtube kanalında yer alan röportajın bir kısmı şu şekilde:
Çok uzun süredir hasta tutsaklar konusu gündemde ama bir türlü bir adım atılmıyor. İHD verilerine göre şu an kaç hasta tutsak var?
2007’de Türkiye cezaevlerindeki hasta mahpuslara mektup göndermeye başlamıştık. O zamanlar ağır hasta mahpus sayısı 18 civarındaydı. Şimdi bu sayı 600’ü geçti. Bu arada da yüzlerce tahliye olmasına ve yine yüzlerce mahpus hayatını yitirmesine rağmen çok trajik bir şekilde sayı yükseliyor. Bunlar bizim tespit edebildiklerimiz. Adalet Bakanlığı ile yaptığımız görüşmelerde ellerindeki klasörlerden de anlaşıldığı kadarıyla bu sayının bizim birkaç katımız olduğu çok rahatlıkla anlaşılıyor.
Türkiye’deki sorunun yapısal nedenleri var. Birincisi, Türkiye’nin İnfaz Kanunu çok sorunlu. Mahpuslar Terörle Mücadele Kanunu’na tabi “olan ve olmayan” diye ikiye ayrılmış durumda. Geçen yıl çıkarılan 7242 sayılı yasa ile ayrımcılık daha da derinleştirildi ve 6 ayda bir değerlendirme adı altında yeni bir uygulama getirildi. Bu uygulama TMK kapsamındaki mahpuslara uygulandığında ki bu mahpuslardan da siyasi olanlara uygulandığında zaten bu insanların koşullu salıverilmeden yararlanma şansları yok.
İkincisi Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar infazına dair birçok ciddi bir sorun var. AİHM’in bu hususta verdiği 4 tane temel karar var. Bu kararlardan bir tanesi de Abdullah Öcalan ile ilgili. AİHM ölünceye kadar infazı sözleşmenin 3. maddesine aykırı buldu. Bunun bir işkence ve kötü muamele olduğunu söylüyor.
Ve yine Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar hastalıkları hangi aşamada olursa olsun tahliye edilmiyorlar. Çünkü İnfaz Kanunu 25. maddesi var. Ve diğer maddeler. Şimdi böyle olunca zaten bu insanların hastalıklarının tedavi olma şansı yok.
Bir başka problem, siyasi mahpuslara Adli Tıp Kurumu’nun uyguladığı ayrımcılık. ATK, Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kurum. ATK tıbbi açıdan siyasi mahpuslar söz konusu olduğunda bağımsız ve tarafsız bir kuruluş değil. Birçok hasta mahpusa ağır ve kalıcı hastalığı olduğuna dair rapor veriyor. Ama diyor ki buna rağmen hapishanede kalabilir. Biz de hep onlara soruyoruz, hapishanede nasıl kalacak bu insanlar? Emin olun Türkiye’de diğer mahpusların yardımı ile ağır hasta mahpuslar hapishanede yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. ATK politik kararlar veriyor.
Başka bir sorun ise Türkiye’deki hapishanelerin fiziki bina yapısı hiç kimsenin oradan sağlam olarak çıkmasına uygun olarak tasarlanmamış. Çünkü F tipi denilen model, yüksek güvenlikli denilen model tecridin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini gösteren modellerdir. Bir başka problem de sürekli olarak ring araçlarında kötü koşullarda, kelepçeli bir şekilde muayene dayatması. Aslında Türkiye’de ağır hasta tutsakların sorunlarını çözmek çok basittir, yeter ki bu konuda bir siyasi irade ortaya çıkarılsın.
Türkiye’de suç örgütü liderlerini tahliye etmek için özel af niteliğinde yasa çıkarıyorlar ama maalesef rejimin otoriterleşmesi ve MHP’nin her dediğinin yasa olarak karşımıza çıkması ki, onun temsilcileri ki bir tanesi de İçişleri Bakanı. Alaattin Çakıcı’nın tahliye edildiği yerde Mehmet Emin Özkan’ı kelepçeli haliyle hapishanede tutulmasını Türkiye vicdanı nasıl kabul eder. Meselenin özü bu.
Son günlerde çok gündem oldu Mehmet Emin Özkan’ın durumu. 25 yıldır tutuklu ve suçsuz olduğu mahkemelerde belirtildi, 83 yaşında ve ağır hasta. Bu durumu açıklamak nasıl mümkün…
Adalet ve hakkaniyet gereği tahliye edilmesi gerekiyor. Bunun yol ve yöntemini İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve infaz savcılığı bulacaklar. Türkiye’de birisini hapishanede tahliye etmek isterseniz mutlaka bir yolu vardır. İnfaz Kanunu’nun 25. maddesi engelse AİHM’in Abdullah Öcalan dâhil birçok kişi ile ilgili verdiği karar var. O karar emsal alınarak uygulanabilir. Ama buradaki problem, iktidarın uyguladığı sert, aşırı güvenlikçi politikalar. Bu politikaların hapishanelere yansıması çok acımasız. Ve politika değişikliğine gitmezse bu sayı artar.
Devam eden bir açlık grevi var. Tecrit başta olmak üzere tüm hak ihlallerine karşı… Bu konuda toplumda yeterli bir duyarlılık var mı?
Türkiye kamuoyunu, özellikle demokratik, sol-sosyalist kamuoyunu eleştiriyorum. Abdullah Öcalan değil de bir başkası olsaydı diyorum. Yani bir başka mahpusu avukatlarıyla, ailesi ile görüştürmeselerdi ne düşünürdünüz. Soru bu bence. Burada hiç kimseye bir ayrıcalık, bir ekstra muamele falan talep edildiği yok. Kanunlar uygulansın diyor insanlar hepsi bu. Başka hapishanelerde durum ne ise bunun İmralı hapishanesinde de aynısı uygulanmalı. Yine Türkiye hapishanelerinde çok uzun süreden beri siyasi talepler için değil, kanunlarda yazılı haklarının yerine gelmesi için insanlar açlık grevi yapıyor. Bir ülke düşünün kendi kanunlarını uygulamıyor. Türkiye kamuoyunun tamamının bu konuda ses vermesi gerekiyor. İmralı hapishanesinde Abdullah Öcalan’a avukat ve aile yasağı var mı, var. Buna itiraz edin. Hatta bize göre, askeri güvenlik bölgesi içinde Adalet Bakanlığı’na bağlı bir hapishane modeli olamaz. O hapishanenin kapatılması lazım. O yüzden Adalet Bakanlığı bu mahpusların sesini duymalı, görüş yasağı ve aile görüş yasağı sınırlandırmalarını kaldırmalı.