Ekonomi dehalarımız vergi üretmede yarışıyorlar. İnsanların varlıklarına el koymaya doyamıyorlar. Ayrıca aldıkları para da savaş ekonomisine katkı olacakmış. İnsanlar savaş karşıtı olarak askere gitmeyi ret ederken neden savaşa katkı sunsunlar? Esasında boş olan kasayı doldurmaya yönelik bir hamle olduğunu sokak mikrofonlarına konuşan çocuklar dahi biliyor. Kendisine muhalif herkesi terörist gören cumhurbaşkanı son konuşmasında bu vergi konusuna hiç değinmedi. Halbuki bir ekonomist olarak kendisinden açıklama beklerdik. Bu hükümet halka adeta “ekonomi terörü” uyguluyor. Ekonomide de dar boğaza girilince insanların nefesine de vergi koymaktan çekinmiyorlar. Bu vergiler uygulanırken milyonlarca lira vergi affına uğrayanlara sesler çıkmıyor. Şimşek beyanatta bulundu, bu vergi affına uğrayanları deşifre edecekti. Ne oldu, onun yerine halkın yaşam şartlarını zorlaştıran vergiler geldi. Eğer ekonominin düzelmesi için samimi olunacaksa önce adalet ve hukukun işlevini yerine getirmek gerekir. Boş konuşmalara ve verilen sözlere inanmıyor artık kimse. Sermaye sahipleri de ülke dışındaki toplantılarda Türkiye ekonomisine olan güvenini vurgulayarak ekonominin tıkırında olduğunu, ilerlediğini ve hükümetin ekonomi politikalarından memnun olduğunu dile getiriyorlar. Şimşek bu konuda G. Sabancı’dan övgüler alırken, aynı Sabancı Berat Albayrak’a da zamanında övgüler yağdırmıştı, unutmayalım.
Bahçeli “bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü’’ hamlesiyle DEM Parti ile el sıkıştı. AKP’nin bir sloganı vardı seçim kampanyasında, “Yaparsa AKP yapar” diye. Bu sloganı günümüzde “Bahçeli atar, Erdoğan tutar” olarak da okuyabiliriz. Erdoğan “uzatılan elin sıkıca tutulmak yerine kopartılmaya çalışılmasına izin vermeyiz” diyor. Biz de soruyoruz; Kürt insanı olarak eğer elimizi sıkacaksanız, Kürt kimliği ve dilini yok saymayacaksınız. Haklarımızı yasal güvence altına alacaksınız. Altı boş sözlerle hak hukuk sağlanmaz. Kendi iktidarınızı koruma amaçlı adımlar atıyorsunuz ama attığınız adımlar Topal Osman gibi olmasın. “Siyasette diyalog zeminini güçlendirmeliyiz” diyor Erdoğan. Bugüne kadar güçlendirmek için elini uzatanları devamlı dışladınız ve halen de bu konuda sizleri eleştirenleri de aşağılıyorsunuz. Böyle diyalog olmaz. İlk önce diyalog üslubu düzeltilmeli. Yumuşama ikliminden bahsediyor Erdoğan ama böyle bir iklimi bizler bir türlü hissetmiyoruz. Böyle iklim değişikliği yumuşama olmaz. Lafla ülke yürümez.
İsrail – Lübnan savaşını katliam olarak tanımlayan hükümet her zamanki gibi kendi savaşını görmezden geliyor. Savaşın yayılmasını önleyecek adımlar atılacağına yaygınlaştırma macerasının sonuçları ağır olur. Başka ülkelerde askeri üsler kurmak, savaşı kapımıza getirmek demektir. İsrail’in gözü bizim topraklarda derken kendi savaş politikalarını gözden geçirmek gerekmiyor mu? Suriye’deki savaşın uzamasının nedeni YPG değil, orada yuvalanan ve Türkiye’den destek alan IŞİD ve benzeri grupların çıkar çatışmalarıdır. Her yönlü şiddet insanlığın sonunu getirecektir. Onun için bu konudaki görüşlere önem vermek zorundayız. Yavuz Yıldırım ; “Şiddetin, çatışmanın ve biçim değiştirmiş savaşların sürekli var olacağını öngörüp bunların etkilerini en aza indirecek yollar üretmeliyiz. Siyaset, biraz da sınırları belirleme işidir. Sınırın belirsizleştiği dönemde, şiddet yoluyla kurulmuş yasal otorite, kendi şiddetini artırıp daha çok kişiyi öldürme ve suçlu ilan etme yoluna gidiyor” diyor.
Savaşsız bir dünyada yaşamayı mümkün kılmalıyız. İki dünya savaşının sonuçları vahimdi, şimdi teknoloji ile daha da vahim olacak. Esasında barışı içselleştirmek, onun için el sıkışmak dünyanın en kadim el sıkışması olacaktır ve barış her zaman istenmesi gereken son olmalıdır.