Onu 30 yıl önce bugün evinden alıp götürdüler ve işkence yaparak öldürdüler. Aslında sadece tetikçiler değil, azmettirenler de biliniyor ama cinayet dosyası bugün itibarıyla zaman aşımına uğratılıp rafa kaldırılacak
Hüseyin Aykol
Vedat Aydın, 1953 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Kürthacı köyünde doğdu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nden 1979 yılında mezun oldu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’ne 1990 yılında başkan seçilen Vedat Aydın, 28 Ekim 1990 günü Ankara’da yapılan İHD Genel Kurulu’nda şube başkanı olduğu Diyarbakır ile ilgili konuları Kürtçe olarak anlatmak istedi.
Genel kuruldaki kimi delegeler Kürtçe konuşmaya “Anlamıyoruz” diye itiraz ederken, divanda bulunan ve aralarında İHD’nin kurucularının da bulunduğu kimi ‘ulusalcı’ kişiler genel kurulu terk etti.
Konuşmayı anlamayanlar için Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu kürsüye geldi ve Vedat Aydın’ın konuşmasını Türkçeye çevirdi. Vedat Aydın, Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Mustafa Özer, genel kuruldan gözaltına alındılar.
Nasıl Kürtçe konuşursun?
Günlerce süren sorgulamanın ardından tutuklanarak Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne gönderildi. Tutuklu olarak yargılanan Aydın, 19 Aralık 1990 günü yapılan ilk duruşmasında da Kürtçe ifade verdi, ancak mahkeme Kürtçe ile ilgili tartışmaların daha da büyümesini önlemek için olsa gerek Vedat Aydın hakkında beraat kararı verdi.
Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanlığı’na getirilen Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991 günü gece vakti kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce “ifadesinin alınması için” evinden alındı. Ancak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, “Vedat Aydın’ı biz almadık” açıklaması yaptı.
Vedat Aydın’ın naaşı 7 Temmuz’da Elazığ’ın Maden ilçesi yakınlarında bir köprü dibinde işkence edilmiş halde bulundu. JİTEM çalışanı Abdulkadir Aygan, daha sonraki yıllarda yaptığı itiraflarda “Vedat Aydın’ın olayında keşifte yer aldım ama olayda yer almadım” ve “Bu olayda Vedat Aydın’ı evden alırken gören Şükran Aydın’ın çizdiği robot resimler vardı. O robot resimler Ali Ozansoy, Fethi Çetin ve Aytekin Özen Binbaşı’ya bayağı uyuyor” dedi.
Yeni Ülke nasıl izledi
Kaçırıldıktan sonra işkence edilerek öldürüldüğü belli olan Vedat Aydın’ın düzenlenecek cenaze törenine katılmak üzere, o dönem yayınlamakta olduğumuz Yeni Ülke gazetemizin yöneticilerinden Yusuf Serhat Bucak ve İsmet Ateş hemen Diyarbakır’a gittiler. Nitekim kendileri sadece gazetemizde yönetici değil, aynı zamanda HEP’te faaliyette bulunan kişilerdi.
Cenaze töreni için 10 Temmuz 1991 günü Diyarbakır’da mahşeri bir kalabalık toplandı. Halkın çok sevdiği, saydığı bir insan olan Vedat Aydın, alçakça kaçırılmış ve işkence edilerek öldürülmüştü. Devlet bile bu alçakça infaza sahip çıkamıyordu.
Cenaze töreni tüm görkemiyle sürerken, halkın üzerine otomatik silahlarla ateş edilmeye başlandı. İnsanlar kurşunlardan kurtulabilmek için Mardinkapı üzerinden Hevsel Bahçeleri’ne doğru çekilmeye başladı. Yüzlerce kişi yaralanırken, ölenler de vardı. Halk yaralılarını hastaneye götürme derdine düşerken, polis halkı Hevsel Bahçeleri’ne doğru kovalamaya başladı.
Baskı kaçıyor, kaçacak!
Biz İstanbul’da haftalık gazetemizi matbaaya gönderme telaşındayız. Cenaze törenine polisin saldırdığını duyduk. Yaralıların olduğunu öğrendik. Olayın felaket boyutunu tam algılayamıyoruz. Sadece Anadolu Ajansı’nın geçtiği kimi haber kırıntıları var elimizde. O zamanlar cep telefonu falan yok. Dahası herkeste -ev ya da iş yerinde- sabit telefon yok.
Ama biz gazete ertesi gün bayilerde olabilsin diye, bir an önce matbaaya göndermek zorundayız. Nihayet cenaze törenine yapılan saldırıyı anlatan bir haberi manşete çektik ve gazeteyi matbaaya gönderdik. Gazetenin ilk sayfasını da faks ile Diyarbakır’daki yönetici arkadaşlarımıza ilettik. Oradan edilen telefonda bize ağır sözler yağıyordu. Haklıydılar! Bizim haberde cenazeye saldırı vardı, yaralılar vardı ve cenaze sonrası ulaşamadığımız Diyarbakır Bürosu Temsilcisi Faysal Dağlı’nın kayıp olduğu vardı. Hemen matbaaya telefon edip, baskıyı durdurduk. Diyarbakır’dan gelen ve katliamın boyutunu vermeye çalışan haberlerle manşetimizi yeniden yaptık ve baskı yeniden başladı.
Cenaze törenindeki katliamın boyutu halen tam olarak belli değil aslında. O zamanki resmi açıklamaya göre 3 kişi ölmüştü. Ancak gazetemiz ölenlerin isimlerini yayınladıkça, bu rakam yükseldi. Ama Hanefi Avcı tarafından açıklanan en son rakamı -yani 23 kişinin öldürüldüğünü- biz bile tespit edememiştik.
Hangisi daha zor
Vedat Aydın her aklıma geldiğinde, içim çok acır. Ancak bu acımanın kaynağının onu kaçırıp, işkence ederek öldürenler, hatta cenaze törenine bile tahammül edemeyip onlarca kişiyi alenen öldürenler mi olduğu, yoksa Kürtçe konuşan birini dinlemeye bile tahammül edemeyip, kurdukları İnsan Hakları Derneği’nden ayrılan ‘ulusalcı’ kişilikler mi olduğu konusunda kararsızım.
Milyonlarca Kürd’ün kendi anadili Kürtçeyi konuşmalarını -ve elbette eğitimini almalarını- kendilerine hakaret olarak gören bu kişiliklerin soyu, yaptıkları ya da göz yumdukları bunca katliama rağmen- tükeniyor, tükenecek!..