Yaklaşık 25 yıldır Almanca ve Türkçe makale ve köşe yazıları kaleme almaktayım. Öncelikle, en başta Kürt basını olmak üzere, özgür basında makale ve köşe yazılarıyla görüşlerimi okura iletme olanağına sahip olduğum için onur duyduğumu belirtmeliyim. Bilhassa yazı işlerindeki basın emekçisi arkadaşlarıma, daha doğrusu yoldaşlarıma bana bu olanağı tanıdıkları için müteşekkirim. Kaprislerime ve hatalarıma katlanarak, yazılarımı noktasına-virgülüne dokunmadan yayımladılar.
Hiç kuşku yok: özgür basın, bilginin metalaştırılarak özel sermaye birikiminin aracı hâline getirildiği, yalan ve demagojik haberlerle kamuoyu görüşünün manipüle edildiği ve maalesef kitlelerin okuma tembelliklerinin yaygınlaştığı günümüzde ezilen ve sömürülen sınıfların ellerindeki en önemli savunma silahlarından birisidir – belki de en önemlisidir. Bu silahı ayakta tutmak, etkin kılmak ve yaşatmak, kendisine komünistim, sosyalistim, devrimciyim, demokratım diyen herkesin görevidir.
Özgür basın kamusal bir görev ve devrimci bir eylemdir. Çünkü özgür basın emekçileri her türlü ekonomik zorluğa, baskılara, yasaklamalara, engellere ve “ipin, kurşunun rağmına” kitleleri aydınlatmakta, duyulmayanların sesini duyurmakta, canlı emeğin kanını bir parazit gibi emen egemen sınıfların çirkin yüzünü ifşa etmektedirler. O nedenle özgür basına – ufak da olsa – bir katkıda bulunmayı her zaman “her bireyin özgür gelişiminin herkesin özgür gelişiminin önkoşulu olduğu” bilincindeki bir devrimci görev olarak gördüm ve görmekteyim.
İçinde bulunduğumuz ve “Barbarlıklar Çağı” olarak nitelendirilebilecek çağ kırılmasının koşulları özgür basın ve basın emekçileri üzerinde son derece ağır baskılar oluşturmaktadır. O açıdan gazeteciliğin bir “suç” hâline getirildiği ortamda, gazeteciliğin temel kurallarına uyarak, “haber” ile “yorum” arasındaki ayrımı kollayarak ve her daim iktidarlara karşı eleştirel kalarak özgür basını ayakta tutanların çabası takdire şayandır. Onlar karşısında ancak şapka çıkartılabilir.
Özgür basın toplumsal, kültürel, siyasal ve iktisadi gelişmeleri ezilen ve sömürülen sınıfların perspektifinden ele alan, değerlendiren ve eleştiren bir medya aracı olarak son derece değerlidir. Hem günümüz gerçeklerini belgeleyen tarihsel bir arşiv, hem de örgütlenme, bilgilendirme ve aydınlanma aracıdır. Aynı zamanda basın ve düşünce özgürlüğünün yılmaz bir savunucusudur.
Liberal tayfa bizlere bu çabaların beyhude olduğunu telkin etmeye çalışmaktadır. Doğru, kimi zaman yazdıklarımızın “uzayın boşluklarına sesleniyormuşuz” gibi olduğu duygusuna kapılırız. Sanki konuşuyor muşuz, ama dinleyen yokmuş gibi gelir bazen bize sessizlik. Ancak bu çabaların hiçbiri beyhude değildir. Tam aksine, tüm bu çabalar ezilen ve sömürülen kitlelerin hafızasına, önünde sonunda bir açık bulduğunda yanardağ patlamasıyla dışarı püskürecek olan lava kütleleri gibi kazınmakta, birikmektedir.
Bilgi paylaşılırsa çoğalır, “söz uçar, yazı kalır” derler. Eleştiri-özeleştiri mekanizmasının temizleyiciliğine, katkı sunuculuğuna inanan devrimciler paylaşımcıdırlar. Ama devrimcilikte emeklilik yoktur, en fazla görev değişimi olur. Okuduğunuz bu köşe yazısıyla, makale ve köşe yazarlığı görevimi – umarım genç bir kadın yazara – devrediyorum. Bu öyle alelacele alınmış bir karar değil. Yaklaşık bir yıldır üzerine düşünüp taşındığım bir konu. Bir tarafta bitirilmesi gereken çeviriler (örneğin dünyanın ilk kadın sosyalist diplomatı Aleksandra Kollontay’ın hatıratının Türkçe çevirisi veya S. Üstüngel’in [İsmail Bilen] “Savaş Yolu” kitabının Almanca çevirisi), diğer taraftan da ne zamandır üzerinde çalıştığım bir mekân-zaman polisiyesi olan distopya üçlemesinin ikinci ve üçüncü kitapları, emperyalizm konulu derlemeler dizisi veya “60 yıllık göç hikâyeleri” adlı kitabım ile diğer projelerim beni bekliyorlar. Yani yazarlık maceram burada bitmeyecek, farklı bir mecrada devam edecek.
Bugüne dek dilimiz sürçtü, kusurumuz olduysa, af ola. Sabrınız ve ilginiz için siz okurlara ve basın emekçisi yoldaşlarıma çok teşekkürler. Sağlıcakla, ama her daim devrimci kalmanız dileğiyle…