Bir eğitim yılı daha yine anadilden yoksun başlıyor… Kürtçe, Meclis’te ve mahkeme salonlarında bilinmeyen dil olarak kayıtlara geçiyor… Hatta sadece sokakta ya da herhangi bir yerde anadilinde yani Kürtçe konuştuğu için insanlar katlediliyor… İnkâr edilen dil Kürtçe direne direne…
Gülcan Dereli
Dil öncelikle en önemli iletişim aracıdır fakat sadece iletişim aracı olarak değerlendirilemez. Dil kültürel yaratımların en önemlilerindendir. İnsanlığın yarattığı her bir kültürel varlık elbette ki çok değerlidir ancak dil temel kültürel yaratımların başat olanıdır ve binlerce yıllık bir emek sürecinden sonra şekil bulmuş bir varlıktır. Hadi bir dil yaratalım dersek en az bin yılık bir sürece ihtiyaç duyarız. Dil bilimciler dili canlı bir varlık olarak tanımlar ve eğer konuşulmazsa, sahip çıkılmazsa 300 yıllık bir zaman diliminde de yok olma riski taşıdığını belirtiyor. Yeryüzünde yaşayan tüm dillerin binlerce yıllık bir geçmişi ve yoğun emek süreçleri vardır. Bundan kaynaklı olarak Kürt halkı dilleri kutsiyet derecesinde önemser, yeryüzündeki tüm dilleri kutsal olarak kabul eder. İnsanlık tüm edinimlerini dil aracılığıyla aktarmıştır. Bu aktarım süreçlerinin her biri aynı zamanda bir eğitim sürecidir. İnsanlar dili kullanırken duygularını, jestlerini, mimiklerini harekete geçirmiştir. Ruh halini yansıtmış, diliyle özdeşleşmiştir. Yaşamının tümünü diline yansıtmış, dili onun yaşam biçiminin bir yansıtma aracı olmuştur. Kürt halkı; bu toprakların en kadim halklarından biri olarak sevincini, üzüntüsünü, duygularını, düşüncelerini kendi diliyle yaşamış, dağı taşı onunla isimlendirmiş, çocuklarını, hayvanları, börtü böceği, bitkiyi onunla isimlendirmiş, gökyüzüne onunla bakmış, ona dair bir gırtlak oluşturmuş, ona dair bir ses tonu, ona dair şiirler, öyküler anlattılar, dinletiler ve sınırsız sayıda edinimler oluşturmuş, insanlığa armağan etmiş. Biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak Kürt halkının anadilde eğitim mücadelesini HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı ve ilk defa Kürtçe eğitim veren Ferzad Kemanger okulunun mamostesi yani öğretmeni Zeyyat Ceylan ile konuştuk.
Başarı anadil ile yaşamda
Ceylan, anadilde eğitimin neden önemli olduğunu ve anadilde eğitim görmeyen çocukların ne tür dezavantajlar yaşadığını bize şu sözlerle özetliyor: “Şimdi siz bir çocuğu yetiştiği ortamdan, yetiştiği dilden, onun jest ve mimiklerinden, onun ruh halinden koparıp başka bir dilde eğitim verirseniz bu o çocuğa yapılmış en büyük haksızlık, hatta en büyük hakarettir. Ünlü dil felsefesi düşünürü Ludwig Widgenstein, ‘Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır’ demiş. Yani çocuğu ait olduğu dünyadan alıp başka bir dünyada, başka bir dilde eğitim verirseniz böyle bir çocuk ya da çocuklar hiçbir zaman kendi dilinde sergileyeceği başarıyı başka bir dilde yakalayamaz.”
7’ye sıfır başlıyorlar
Ancak anadil ile eğitimin başarılı olacağına vurgu yapan mamoste Ceylan, sözlerine şöyle devam ediyor: “Türkçe bilmeyen çocuklar ana dillerinde eğitim görmeyince her şeyden önce akranlarıyla 7’ye sıfır olarak başlıyorlar. 6 yıl 7 yıl duyduklarını, öğrendiklerini, yaşadıklarını, onun kültürünü bir tarafa bırakarak yeni bir dil ve dünyada yer alıyor. Elbette ki okuyabiliyorlar hatta çok başarılı olanlar da vardır. Bu çocuklar ancak hiçbir zaman normal bir çocuk olarak eğitimlerine devam etme şansına sahip olamıyorlar. Düşünün akranları, duydukları her kelimenin anlamını biliyor yorumluyor, değerlendiriyor, kendi yaşına göre cevap veriyor, düşünce üretiyor. Fakat diğer çocuk daha dil öğrenme süreciyle ilgileniyor. Haliyle bu fark üniversite yıllarına kadar devam ediyor. Hatta yaşamına damgasını vuruyor. Özellikle de öğrendikleri Türkçe hiçbir zaman onların sosyal dillerinde jeste, mimiğe ve anlaşılır bir hisse, o dile ait ruh haline dönüşemiyor. Bu da ister istemez büyük bir dezavantajdır…”
Kapısına mühür vuruldu
Daha önce Kürtçe anadilde eğitim veren 238 öğrencisi bulunan ve 2016’da kapatılan Ferzad Kemanger İlkokulu’nun neden kapatıldığını bizimle paylaşan Ceylan, şu sözlerle özetliyor: “Ferzad Kemanger ve diğer Kürtçe okullar barış döneminin diğer bir ismi ile diyalog sürecinin eserleri idiler. Bu okullar bu barışçıl iklimde açıldı ve eğitim öğretim çalışmalarını yürüttü. Barış süreci 2-3 yıl sürdü. Diyalog sürecinin sona ermesi ile birlikte devlet endeksli gerilim ve güvenlikçi politikalar da yavaş yavaş tekrardan devreye girdi. O dönemin Allah’ın bir lütfu olarak kabul görmesi üzerine darbecilere yönelik yönelimle birlikte sol sosyalist muhalefet ve Kürt kurum ve kuruluşları saldırı, kapatma, tutuklama ve ihraç furyasının hedefi oldu. Bu süreçte Kürt belediyelerine kayyum atandı. Birçok sivil toplum örgütü mühürlendi. Yine bu süreçte Ferzad Kemanger ve diğer Kürtçe okulların kapısına da mühür vuruldu.”
Bilimsel tespitler Kemanger’de somutluk kazandı
Anadilde eğitimin çocuklara kazandırdığı artıları sıralayan Ceylan, “Ferzad Kemanger ve diğer Kürtçe okullarda eğitim öğretim gören çocuklar kendi anadillerinde eğitim öğretim gördüklerinden dolayı olması gereken bir durumu yaşıyorlardı. Bunun pozitif yanları çocukların davranışlarına da yansıyordu. Anlama, kendini ifade etmede hiç bir sıkıntı yaşamıyorlardı. Bu avantajın pratiğe yansıması neydi? Eğitim bilim otoritelerinin üzerinde hemfikir oldukları pozitif davranışlar şekilleniyordu. En önemli tespitlerden birisi şuydu: Kendi anadillerinde eğitim gören çocuklarda şiddet eğilimi ve agresiflik seviyesi düşüktür. Bu bilimsel tespit Ferzad Kemanger’de somutluk kazandı. Diğer Türkçe ders gören ve anadili Kürtçe olan çocuklara göre Ferzad Kemanger’deki çocuklar iletişime daha açık, özgüveni yüksek tablo ortaya çıkardılar. Her şeyden önce o çocuklar evde yetiştikleri, öğrendikleri ve onun kültürüyle büyüdükleri dilleri ile eğitim görüyorlar. Bu onlar için çok ama çok önemli bir avantajdı, Türkçe eğitim gören akranlarına göre…” diyor.
Çocukların dünyasını yerle bir ettiler
Peki, okul kapatıldıktan sonra bu öğrenciler neler yaşamıştı? Okul hayatlarına devam edebilmişler miydi? Bu konuya dair de mamoste Ceylan’ın söyleyecekleri vardı. Ceylan, okulun kapatılmasından sonrasını şöyle özetliyor: “Tabii okulu kapatanlar çocukların geleceğini, ruh halini, psikolojisini, düşünen bir yerden sürece bakmadılar. Tersine pozitif bir süreci kendi dar, bencil iktidarlarının ve devletin içindeki kimi bürokrasinin Kürt sorunuyla ilgili katı inkârcı tutumlarının kurbanı yaptılar. Hepimize altın tepside sunulan Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülebilme imkânını yerle bir ettiler…
Ferzad Kemanger’de okuyan çocuklar okulun mühürlenmesiyle birlikte psikolojik açıdan perişan oldular ve birçoğu bunalıma girdi. Gittikleri okullarda yıl kaybıyla beraber ciddi uyum problemleri yaşadılar ve halen takip ettiğimiz kadarıyla bu sorunları devam ediyor. Bazıları eğitim öğretim sürecinden koptu, okula gidemez duruma geldi ya da gitmek istemedi. Onun için bu çocukların psikolojisini tarif etmek mümkün değildir…”
Tarihi bir deneyim
Kürtçe eğitim vermesinin kendisi için ve diğer öğretmeler, öğrenciler için nasıl bir deneyim olduğunu merak ediyorum. Tarihi bir deneyim olduğundan söz ediyor mamoste Ceylan. Mamoste Ceylan sözlerini şöyle tamamlıyor: “Kürt dili onun için Kürtçe okullar özellikle de Latin alfabesi ile ve sistematiklik açısından örgün eğitim verme açısından bir ilk idiler, kitap hazırlama açısından bir ilk idiler. Eğitimcisini hazırlama açısından bir ilk idiler ve başarılı olup olmama açısından da bir ilk deneyimdi, onun için biz bu deneyimi tarihi bir deneyim olarak yorumluyoruz. Özellikle Kürtçe uygarlık ve eğitim dili değildir diyenlerin tezini somut bilimsel verilerle ve açık bir şekilde çürütme zemini yaratmıştır. Yine Kürtler ve Kürtçe bölücüdür, bölerler kara propagandasını yapanların o kirli propaganda ve tezlerini de yerle bir eden bir süreç oldu.”
Her dilin yok oluşunda insanlık kaybediyor
Dicle Üniversitesi’ndeki Kürtçe bölümünde Kürtçe tezin kabul edilmemesinin ne anlama geldiğini ve Kürtçenin neden bu kadar hedef alındığına ilişkin sorularımızı da yanıtlayan mamoste Zeyyat Ceylan şöyle diyor: “Söz konusu olan üniversitede Kürtçe tezin yasaklanması da yine yukarıda ifade ettiğimiz yasakçı inkârcı anlayışın Kürtlere ve Kürtçe’ye karşı tahammülsüzlüklerinin ve saldırılarının devam ettiğinin bir göstergesi olarak yansımasını buluyor.
Kürtçe’ye yönelik bu saldırılar yeni değildir. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri devam ediyor. Cumhuriyet’in kuruluş kodlarını yanlış ördüler, tekçilik üzerinden kurdular. Türkçe dışındaki tüm diller hedef haline geldi. Birçok dil pek çok kültür asimilasyoncu politikalar yüzünden yok oldu. Kürtçe direndi. Varlığını sürdürdü. Bugüne kadar da getirmeyi başarabildi. Israrla şunu söyleyeceğiz: Tüm diller ve kültürler insanlığın ortak değerleridir, bunlara yönelik saldırılarda tüm insanlığa yöneltilmiş saldırılardır. Bir dili bir kültürü ortadan kaldırdığımızda ya da yok ettiğimizde bunun kazananı yoktur, insanlık olarak kaybediyoruz. Türkiye halklarına bunu reva görenler insanlığa karşı suç işlemiş oluyorlar…”
Kadim dil Kürtçe
Kürtçe Kürt vekillerin olduğu Meclis’te bilinmeyen dil olarak kayıtlara geçti. Mahkeme salonlarında anlaşılmayan dil olarak kayıtlara geçti. Ve her devlet kurumunda yok sayıldığı gibi Kürtçe konuşan insanlar sokakta, hastane odalarında saldırılara maruz kaldı. Hatta sadece Kürtçe konuştuğu için birçok insan katledildi. Mamoste Zeyyat Ceylan, “Yine bilindiği gibi birçok zaman diliminde Kürtçe, Türkiye’de yasaklı diller kategorisinde yer almıştır. İngilizce, Fransızca, Almanca serbest; liselerde, üniversitelerde bunlarla ders görmek serbest. Bu dilleri tercih etmek serbest ancak bu coğrafyanın kadim dillerinden biri olan Kürtçe’yle eğitim görmek, konuşmak, yazmak yasak. Böyle bir süreci yaşadı, yaşıyor” diye vurguluyor.
Farzad Kemanger kimdir?
Diyarbakır’da açılan ve adını 33 yaşında idam edilen genç bir Kürt öğretmenden alan Ferzad Kemanger, anadilde eğitim gören çocuklara da umut olmuştu. Ancak yüzlerce öğrencisi olmasına rağmen çocukları ve en temel haklarını görmezden gelen hükümet bu okulu kapattı. Peki, kimdi Ferzad Kemanger? İranlı Kürt öğretmen, şair, gazeteci, sendikacı, insan hakları savunucusu ve sosyal hizmet uzmanı Ferzad Kemanger, Ağustos 2006’da tutuklanmadan önce, İran Kürdistanı’nda, Kamyaran’da öğretmendi. İran’da rejimin bütün insan hakları aktivistlerine karşı yüklediği bir suç olan “ulusal güvenliği tehlikeye atmak”la suçlandı. Kürt öğretmen tutuklandıktan sonra bedensel ve ruhsal işkence gördü. Ailesinden 16 kişi İran rejimi tarafından idam edilen Kemanger, göstermelik bir mahkemeden sonra Şubat 2008’de idam cezasına çarptırıldı. Birçok insan hakları örgütlerinin çağrısına ve idama karşı başlatılan kampanyaları görmezden gelen İran rejimi çocukların mamostesi Ferzad Kemanger’i 9 Mayıs 2010’da idam etti.
‘Yüksek sesle ve anadilimde Kürtçe haykırabileyim’
Ferzad Kemanger, Karac’daki Raca-i Şahr Hapisanesi’ndeki hücresinde yazdığı mektubundan kısa bir kesit:
Aylardır hapishanedeyim. Hapishanenin benim irademi, sevgimi ve insanlığımı ezeceği ve beni ehlileştireceği sanıldı. Tarih kadar uzun, sonsuzluğa uzanan duvarlarla çevrili bir koğuşta tutuldum. Beni, sevdiklerimden, ülkemin çocuklarından ayıracağı sanıldı. Fakat her gün hücremin ufak penceresinden uzak yerlere doğru yolculuğa çıktım ve kendimi onlar arasında ve onlar gibi hissettim. Buna karşılık, onlar bende hapsedilmiş kendi kederlerinin yansımasını göreceklerdi; böylece hapishane birbirimizle olan bağlarımızı derinleştirdi. Hapishane karanlığının güneşin ve ışığın anlamını zihnimden sileceği sanıldı, fakat karanlık ve sessizlikte alaca menekşelerin büyüdüğüne tanık oldum…
Tek istediğim, kalbimin yatağa aç giden çocuklar üzerine sabrını kaybeden birinin göğsünde, “bu yaşamda en küçük arzum bile gerçekleşmeyecek” diye yazan ve kendisini asan Haamed’in -benim on altı yaşındaki öğrencim- hatırasını kalbimde canlı tutacak birisinde atmaya devam edebilmesidir…
Hangi dili konuşuyor olursa olsun, kalbimin bir başkasının göğsünde atmasına izin verin. Tek istediğim, onun, nasırlı ellerinin kalınlığı eşitsizliklere karşı öfke kıvılcımlarını canlı tutacak bir işçinin çocuğu olmasıdır. Kalbimin, çok uzak olmayacak bir gelecekte, çocuklarının onu her sabah güzel gülümsemeleriyle selamlayacağı ve birlikte bütün neşe ve oyunları paylaşacakları bir köy öğretmeni olacak bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin…
O zaman, çocuklar yoksulluk ve açlık gibi kelimelerin anlamını bilmeyecektir; “hapishane”, “işkence”, “baskı” ve “eşitsizlik” terimleri, onların dünyasında bütün anlamlarından yoksun olabilecektir…
Kalbimin bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin ki bir sabah yapabildiğim kadar yüksek sesle ve anadilimde -Kürtçe-, haykırabileyim: Bu uçsuz bucaksız dünyanın bütün köşelerine, bütün insanlığı sevme mesajını taşıyan bir rüzgâr olmak istiyorum…