Oy kaygısına düşen bütün muhalif siyaset tayfasının en büyük korkusu sizce nedir?
Evet, bir tanesi Ege’de “çakma bir savaş” oyunu oynayan Erdoğan’ın “bana oy verin Atina’da namaz kılayım” demesi. Karşılıklı bir iki gemi batmış, bir iki uçak düşmüş. Ortalık toz duman. Altılı Masa ne yapacak? Savaş halindeyiz ya, tam bu sırada Başkomutanı mı devirecek? Tövbe tövbe.
Ya da, Metin Feyzioğlu allem edip kallem edip Kıbrıs’ta “Türkiye’ye katılalım mı, katılmayalım mı?” diye bir referandum düzenletmiş ve “katılalım” denmiş. Yunanistan’da seferberlik, Türkiye’de seferberlik. Erdoğan, “bana oy verin yarın Yavru Vatan’ı Anavatan’a kavuşturayım, Kuzey Kıbrıs’ı ilhak edeyim” demiş. Siz Kemalist olsanız anında Mehmet Ali Çelebi gibi AKP rozeti takmaz mısınız?
Bunlar Altılı’nın korkuları.
Bir korku daha var. Asıl korku da bu. Kılıçdaroğlu “türban açılımı” yaptı ya. Erdoğan onun üstüne tüy dikti ve bir anayasa değişiklik tasarısı hazırladı. Bu taslak “ailemizi korumak için LGBTİQ bireylerini öldürelim” gibi bir şey. İçine bir de “türbana anayasal garanti maddesi” koymuş. Bununla da yetinmemiş bir de “Biz kimin LGBTİQ’lu olduğunu biliyoruz” diyerek, Altılı’ya MİT kasetleriyle şantaj yapacağını ilan etmiş.
Ama daha vahimi şu: Bu anayasa değişikliği Meclis’e geldiğinde, çoğunluğu sağlasa bile Anayasa değişikliği için gerekli oya ulaşamaz. O zaman referandum gündeme gelir. Bu referandumla Başkanlık ve TBMM seçimleri aynı gün yapılacak olursa ne olur? Seçim “aileyi mi koruyacaksınız yoksa LGBTİQ’ları mı” kavgasına dönüşür ki, altından kalkabilene aşk olsun.
İlk iki korkunun giderilmesi için Altılı Masa’nın “milliyetçilik gömleğini” çıkarıp çöpe atması gibi çok zor bir ameliyata ihtiyacı var. Hiç değilse şimdiden Erdoğan’ın Ege ve Kıbrıs politikasının palavra olduğunu aceleyle ilan etmeleri gerekmekte. Hatta ben CHP’li olsam, bir cinlik yapardım, “eğer sıkıysa, seçimden önce Eşek adasına Türk bayrağını dik ve seçime kalmadan Kuzey Kıbrıs’ı ilhak et de görelim seni” der, Erdoğan’ı ters köşeye yatırırdım. Arkasından da iki yüz üç yüz çocuğun eline tenekeleri verip, “palavra, palavra” diye sokaklarda festival yürüyüşleri yaptırırdım.
Üçüncü korkuya gelince…
Sevgili okurlar, biliyorum, bizim cenahta bile bu konuya girmenin pek yararlı olmadığını düşünen kardeşlerimiz var. Oysa bu konu sandığınız kadar netameli bir konu değil. Eğer bu konuyu netameli yanıyla ele alırsanız, elbette hem zamanlama bakımından hem de dayandığınız kitlenin psikolojisi bakımından yanlış yaparsınız. Oysa bu konuda Erdoğan’ın “LGBTİQ bireyleri kutsal ailemizi ahlaki krize sokuyor” iddiası, emin olun “faiz sebep, enflasyon sonuç” iddiası kadar beş para etmez bir iddia.
Tek bir soruyla yerle yeksan olur.
“Erdoğan’ın ailesini Zeki Müren’le Bülent Ersoy mu krize soktu?” “Türk-İslam ailesini” Zeki Mürenlere ve Bülent Ersoylara karşı mı anayasayla koruyacaksınız?
Sizi gidi köftehorlar sizi.
Zeki Müren’in Bodrum’daki adı “paşa” idi. Bülent Ersoy’u ise Evren “paşa” yasaklamıştı.
Şimdi Erdoğan Zeki Müren’in “rütbelerini” mi sökecek ve Bülent Ersoy’u yeniden mi yasaklayacak?
Ekranları bu iki LGBTİQ bireyine kapayacak mı?
Merak içinde bu soruların cevabını Erdoğan’dan bekliyorum ve bu sorulara özellikle Bülent Ersoy’la çok yakın olan Emine hanımın ne diyeceğini merak ediyorum.
Boş verin bu tartışmayı. Bu uyduruk demagojiye pabuç bırakmayın.
Zeki Müren’den ve Bülent Ersoy’dan, hem de “Kürdili” makamından şu şarkıyı dinleyin, dinleyin ki, Erdoğan’ın deşmeğe çalıştığı yarayı anlayın:
“Açmam açamam söyleyemem çünki derin, derinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalp üzerin, kalp üzerinde
Billâh bu acı durduracak kalbi yerin, yerinde
Bir yâresi var ki kanıyor kalp üzerin, kalp üzerinde”…
Empati mi diyorsunuz?
Buyurun şarkıyı dinleyin ve “empati” mi yaparsınız, yoksa “sempati” mi duyarsınız, bu sizin işiniz.
Bizim işimize gelince, nerede mağdur var, ister mağduru beğenelim, ister beğenmeyelim, yanındayız.
Erdoğan’ın ve Emine Erdoğan’ın Bülent Ersoy’la yan yana olduğu gibi…