Beyza Üstün
Bu yazı kaleme alındığı günden bir sesleniş, yeniden merhaba…
Deniz Poyraz’a (O gün):
Söz yetmiyor; Deniz; seni, sensizliği anlatmaya. Kelimeler; zeytin tanelerinin, çekirdeklerin arasına takılıp kalıyor, annene, yoldaşına, hepimize verdiğin desteğin, emeğin altında eziliyor bir bir.
Seni; can yoldaşım, yüreğimizin içine sakladık. Yaşamımıza, özgürlüğe kast edenleri mutlaka yeneceğiz. Bu ülkede, bu topraklarda kardeşliği yeşerteceğiz, barışı vazgeçilmez kılacağız.
Ve inadına öreceğiz yeni yaşamı. Sana, bu uğurda yaşamını yitirenlere söz olsun.
O günlerde de, bugün de siyasi iktidar; bir yandan bizlere bu topraklarda özgür ve eşit yaşamı isteyenlere saldırırken, diğer yandan yaşam alanlarını sermayenin değerlendirmesine açarak saldırmaya devam ediyor. Adalet mekanizması çıkmazda; siyasi iktidarın halkların iradesine uyguladığı zulumden yana mı olacak, demokrasi – hukuktan mı? Bu girdap da git gel içinde. Halkların aklı ise çok net, pek çok yörede halklar, politik örgütler yaşamı, yaşam alanlarını korumaktan vazgeçmemekte. Kararlılar.
Maraş Pazarcık’ta Çöçelli köylülerinin yaşamlarını korumak için verdikleri mücadele bunlardan biri. Pazarcık halkı yıllardır, yaşam alanlarının yanı başında gelip konuşlanan, soluklarını kesen, hayvanların, bağ ve bahçelerindeki ağaçların, tarlalarındaki mahsulün, arıların, börtü böceğin yaşamını gün gün solduran çimento fabrikalarını, taş ocaklarını durdurmaya çabalamaktan hiç vazgeçmedi. Türkiye’de hukuk mücadelesinden sonuç alamayınca mücadelelerini AİHM’e kadar taşımaktan geri durmadılar.
Taş ocaklarında dinamitlerin; evlerini, barklarını nasıl yaşanmaz kıldığını, depremden beter etki ile yıkımları, heyelanları, her an bunların kendilerine nasıl yaşattırıldığını, arıların, dağlardaki kekiğin, tarladaki buğdayın fabrikanın bacasından, üretim aşamalarından saçılan tozun tüm vadide ekosistemi nasıl zehirlemekte olduğunu her gün yeniden yeniden yaşıyorlar. Pınarların/ gözelerin yok oluşu, tarlalarındaki hasatın üçte bire inişi, her evde yaşanan kronik hastalıklar yaşamın geri alınamaz etkilenişinin ispatı. O yüzden ekolojik politik mücadeleden vazgeçmiyorlar.
Yıllardır Pazarcık’ta çimento fabrikası yaşamı tehdit etmeyi sürdürdü. Fabrikanın hammaddesi için gerekenler için, her geçen gün Çöçelli Köyü’nün etrafı taş ocakları tarafından çevrelenmeye, işgal edilmeye devam edildi. Çimento fabrikaları tek başına gelip bir yöreye konuşlanmaz. Beton tesisleri çimentoya, kuma, çakıla gereksinim duyar. Çimento içinde kalker, iyileştirici maddeler gereklidir. Hepsi birden yapı üretiminin gereksinimidir.
Çöçelli Köyü etrafını sarmalayan, sayıları giderek artan, dağları, ormanları, vadiyi delik deşik eden taş ocakları ile boğuşurken, çimento fabrikasını, taş ocaklarının istilasını durdurmak için mücadele ederken şimdi yörelerinde, çimento fabrikasının yanı başına, su havzasının üstüne yeni bir işletme daha kuruluyor; Biyoenerji santrali. Proje dosyasında santrali besleyecek yakıt türünün tarım atığı olduğu yazılı. Tesiste organik atıklar anaerobik koşullarda parçalanmaya tabi tutulacak ve enerji elde edilecek.
Biyo gaz tesisi için gereken soğutma suyu da yeraltı suyundan çevrede varsa göl, baraj ya da denizden alınır. Bu su daha sıcak, içindeki biyositlerle (bakteri oluşumunu engelleyen toksik kimyasallar ile) birlikte aynı yere boşaltılır.
Bu işletmelerin birlikte ürettikleri ürünler ise çevrede planlanan yapı projeleri için alım garantisindedir. Yaşam alanlarına çimento, taş ocağı, enerji santralı, baraj konuşlanıyorsa o bölgede yapılaşmaya, sermayenin tüm projelerine açılıyor demektir.
Sermaye döngüsünün hızı, bölgeye konuşlanan üretimlerin yayılımı; köyü / köyleri, içinde yaşayan halkları, çevre çeperindeki ormanları, suyu (Çöçelli’nin, Pazarcık’ın içme sulama suyu dahil) hızla yutar.
Biyoenerji tesislerinin içinde ne kullanılacağını izlemek / denetlemek mümkün değildir. Kullanılacak yakıtın ne olduğuna, üretim sıcaklığına bağlı olarak, bacadan çıkan emisyonun kimyasal yapısı değişir. Yakıt olarak kullanılacak maddenin ne olduğu (yakıt olarak kullanılan madde toksik nitelikli ise örneğin), biyo parçalama ünitesinde kullanılacak organikler (kompleks/ biyo parçalanmaya dirençli atıklar vb. gibi) bacadan salınacak/ üretimden açığa çıkan emisyonda yaşamı baskılayacak toksik bileşiklerin sürekli ortama yayılmasına neden olacaktır. Üretim hızı arttıkça yayılan emisyonun etkisi de artacaktır. Bir diğer deyişle toksik kirletici gaz, partikül madde formunda açığa çıkacak emisyonlar yaşamı sürekli yok edişe sürükleyecektir.
Çöçelli’ye yapılacak, ÇED izni ile yapımı onaylanan biyoenerji tesisi ile enerji üretileceği belirtilmekte. Yörede yaşayan halkın itirazına rağmen bir yakma tesisi konuşlandırılmaya çalışılıyor. 2020 Mayıs verilerine bakıldığında Türkiye’de üretilen enerjinin en fazla %47’sinin (sadece pik saatlerde) kullanabildiğimizi görüyoruz.
Atık yakma, gömme, derine deşarj etme, atıkları etkisizleştiren yöntemler değildir: Bu yöntemler sadece atıkları gözden uzaklaştırır, sonuçları ise mutlaka ortaya çıkar. Denizleri öldüren müsilaj, giderek türlerin yok oluşu bu aymazlığın sonuçlarıdır. Çöçelli halkının, Maraş Pazarcık halkının hiç vazgeçmeden ve ısrarla yaşamı korumayı sürdürmesi, bu topraklarda süren tüm yaşam mücadeleleri ile birlikte, tüm açıklığı ile karşınızda duruyor. Çöçelli yaşamdan yana olmaktan vazgeçmiyor. Ekoloji mücadelesini sürdürüyor.
Bir kez daha yaşam; halkların mücadelesi ile bizleri yanı başına, yan yana durmaya, yoldaşlığa davet ediyor.
Sözümüzdür; yaşamı korumaktan, birbirimizle yoldaş olmaktan vazgeçmeyeceğiz.