ayşe düzkan
özenli gazeteciler olmasa adlarını, sayılarını unutacağız. ısrarlı sosyal medya hesapları olmasa, türkiye siyasetinin itiş kakışının arasında, dikkat bile çekmeyecekler. işte bir çocuk daha gitti. henüz yedi yaşındaki miraç miroğlu, idil’de, bisikletiyle gezerken bir zırhlı araç tarafından ezilerek öldürüldü. kara gözlü bir oğlan, sosyal medyada dolaşan fotoğraflarına bakılırsa galatasaray’ı tutuyor. (aklımdan cevabını bildiğim bir soru geçiyor, acaba galatasaray camiası, en azından bir taziye verip bizi utandırır, ümitlendirir mi?)
kaç insan zırhlı araçlar tarafından ezilerek hayatını kaybetti, bunların kaçı çocuktu! bir an için rakamları boş verelim: yer yerinden oynayacak kadar çok insan. ama özellikle şunun altını çizmek gerek; çocuklar sadece akp iktidarında zırhlı araçlar tarafından ezilmedi; kürtler politik bir varlık olarak kendilerini ifade etmeye başladıktan sonra da değil, o politik varlık, siyasal zemini sarsmaya başladığından beri çocuklar, yetişkinler zırhlı araçlar tarafından eziliyor.
bu coğrafya, çocuklarına itaat etmeyi öğretir, boyun eğmeyi öğretir, çalışmayı öğretir ama nadiren mutluluk verir. yine de, çocuklar, “dört nala gelip uzak asya’dan, akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket”in her yerinde, zırhlı araçlar tarafından ezilmiyor.
bilirsiniz; sosyal medyada, bir tartışma programında, bir sohbette, kimini ferahlatan, kiminin kanını donduran o kelime telaffuz edildiğinde, hep benzer şeyler olur. mutlaka biri şişine şişine, karşısındakinin cesaretini sınamanın ve sırtını devletin baskı araçlarına dayamanın kibriyle, “kürdistan mı, neresi o?” diye sorar. işte öyle bir anda gönül rahatlığıyla şu cevabı verebiliriz:
“çocukların zırhlı araçlarla ezilebildiği şehirler ve komşu topraklar!”
komşuları -en azından şimdilik- bir kenara koyalım ve tarihe bakalım; çocuklar böyle kolayına nerede katledilmiş? cezayir’de, ruanda’da, güney afrika’da, irlanda’da, hindistan’da… kimler tarafından? işgalci, sömürgeci güçler tarafından. halen nerede katlediliyor? filistin’de, işgalci, sömürgeci israil güçleri tarafından.
cezayir fransızların vatanı mıydı? hayır. ruanda belçikalıların vatanı mıydı? hayır. ya güney afrika hollandalıların vatanı olabilir miydi? hindistan ingilizlerin? ya irlanda? tabii ki hayır.
devlet, dünyanın her yerinde bir baskı aracı, dünyanın her yerinde egemenlerin adına örgütlenmiş güç. ama devlet olmadan da vatan var; aynı dili konuştuğumuz, benzer bir kültürü paylaştığımız insanlarla birlikte yaşadığımız yer vatan. sınırların değil, dilin, şarkıların, yemeklerin, alışkanlıkların belirlediği bir toprak parçası.
ama hangi tanımı benimsersek benimseyelim; şu çok açık. bizim adımıza, çocukların ezilerek öldürüldüğü yer vatanımız değil, orası sömürge; bizim adımıza sömürgeleştirilse de vatanımız değil. sömürgeler baskıyla, zırhlılarda, işkenceyle, sindirmeyle sömürge olarak kalır ama sömürgecilerin vatanı olmaz.
aynı sınırlar içinde bulunsanız, aynı devletin kimlik kartını taşısanız bile zırhlıların yaptıkları umrunuzda değilse orası sizin vatanınız değildir.
ve sömürgeler hiçbir zaman sonsuza kadar sömürge olarak kalmaz. fransa devleti ve fransız sağı, sadece cezayirlileri değil, cezayir’in işgaline karşı çıkan fransız devrimcileri ve entelektüelleri de rahat bırakmadı. entelektüeller itibarları sayesinde sadece lanetlense de devrimciler ağır baskılarla karşı karşıya kaldı. bunlar hiç kolay işler değil. ama tarihe yön vermek zor işleri göze almayı gerektiriyor.
başlı başına bir güvenlik sorunu haline gelmiş olan güvenlik güçleri her can aldığında, cezasızlıktan, çocukları ezenlerin kovuşturulmadığından bahsediliyor. bence doğru bir gözlem ama yanlış bir tespit. sürekli ve istikrarlı olan şey cezasızlık değil, zırhlıların hareketi.
miraç miroğlu’nun ezildiği idil vatan olsun istiyorsak, bir şeyler yapmamız gerekiyor. taziyenin, infialin ötesinde bir şeyler.
burası, çocukların kafasına mikrofonla vurulmayan bir ülke olsun istiyorsak, yine bir şeyler yapmamız gerekiyor. zırhlıyla ezilen çocuklarla kafasına vurulanlar birbirinin rakibi değil, biz de değiliz.
zırhlılar her yerden çekilsin, kimseyi ezemesin. hiç şüpheniz olmasın, o arada o mikrofonu elimize alırız ve sesimiz, çok daha fazla insana ulaşır.