Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Bursa 1. İnfaz Hakimliği, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da tutuklu Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş hakkında “ziyaretçi, yazılı haberleşme, telefon hakkı ve avukat görüşmesi” yasağı getirmesi ve kararın Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından onanması üzerine avukatlar, dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Öcalan’ın avukatları tarafından yapılan başvuruda, Öcalan’ın son 6 yıl 10 aydır, diğer başvurucuların ise İmralı Cezaevi’ne nakledildikleri günden bu yana, 3 yıl 2 aydır tüm avukat görüş başvurularının Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedildiğine yer verildi. 15 Temmuz 2016 tarihine kadar “hava muhalefeti” ve “gemi arızası” gerekçeleriyle reddedilen başvuruların, bu tarihten sonra Bursa 1. İnfaz Hâkimliği’nin tüm görüşme ve iletişim ağlarını yasaklayan 21 Temmuz 2016 tarih ve 2016/56 d. İş sayılı kararı gerekçe gösterilerek reddedildiği hatırlatıldı.
Bursa İnfaz Hâkimliği kararına dayanak yapılan 5275 sayılı yasanın 114 ve 115. maddelerinin soruşturma ve kovuşturma evresindeki tutuklular için geçerli olduğu, İmralı Cezaevi’ndeki başvurucuların tümünün hükümlü olduğu hatırlatıldı. Başvuruda, bu nedenle Öcalan ve diğer tutuklular hakkında ziyaret, mektup, iletişim kısıtlılığı ve yasağı uygulanamayacağı kaydedildi. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına dayanak gösterdiği 5275 Sayılı Yasanın 49/2. maddesine atıfta bulunulan başvuruda, “Dayanak gösterilen bu maddede de düzenlendiği üzere ‘kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler’ olarak ele alındığından temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ve yasaklayıcı olarak ve de genişletilerek ele alınması hukuken öngörülebilirlik kriterinin kesin ihlalidir” ifadesi yer aldı.
‘Anayasal kural ihlal edildi’
Bursa 1. İnfaz Hakimliği ve Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararlarına esas dayanak olarak gösterdiği 5275 Sayılı Yasanın 59/4- 5-7-8. maddelerinin 667 Sayılı KHK’nin 6/d maddesinin fıkralara bölüştürülmüş ve kanunlaştırılmış hali olduğu belirtilerek, “Zira İnfaz Hakimliği tarafından dayanak gösterilen ve Ağır Ceza Mahkemesince de kabul edilen iddialar, dayanak gerekçeler ve bahsi edilen disiplin cezalarının tamamı eski tarihlidir. Aşağıda açıklanacağı üzere İmralı Hapishanesi’nde görüş ve haberleşme yıllardır hiçbir şekilde gerçekleşmediğinden mutlak tecrit koşulları bulunmaktadır. Anayasa’nın 2. maddesinde de belirtildiği üzere hukuk devleti ilkesinin en önemli uygulamalarından bir tanesi yasaların geçmişe yürütülemeyeceğidir. Hukukun öngörülebilir olması ve hukuki güvenlik açısından anayasal bir kural burada ihlal edilmektedir” vurgusu yapıldı.
Gerekçeler iddia üzerine
Kararların gerekçelerinin tamamının soyut, maddi gerçekliği olmayan, varsayıma dayalı ve hukuk dışı gerekçeler olduğu kaydedilen başvuruda, şu bilgilere yer verildi: “Zaten yer verilen bu gerekçelerden de anlaşılacağı üzere kanaat bildiren, iddialar düzeyinde kalan, tahmin edildiği belirtilen söylemlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin hiçbiri, hukuka uygun delillere dayanmadan özlerine dokunulamaz, ortadan kaldırılamaz, kısıtlanamaz ve yasaklanamaz. Karar dosyasının tamamının fotokopisi tarafımızca çekilmiş olmasına rağmen dosyada söylenen varsayımlara dair herhangi bir delil bulunamamıştır. Herhangi bir delil olmadan sırf savcılık makamının bir takım varsayımlarına dayanarak hüküm kurulmuş olması hukuken geçerli kabul edilemez.” Anayasa’nın 17. maddesi ile AİHS’in 3. maddesinin ihlal edildiğine yer verilen başvuruda, “Söz konusu karar işkence ve kötü muamele yasağı ilkesine, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına aykırı ağırlaştırılmış bir tecrit hali üretmektedir” denildi. Başvuruda, tutuklulara karşı yapılan muamele ve uygulanan cezanın, Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca bir ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunda yapılacak değerlendirmelerde AİHM kararları ile birlikte özellikle CPT’nin belirlediği standartlar ve Türkiye hakkında hazırladıkları raporların da göz önüne alınması gerektiği hususu üzerine duruldu.
‘Gözlem yapmak olanaksız’
“İnfaz Hâkimliği kararıyla, zaten yıllardır uygulanmakta olan bu tecrit uygulamalarına hukuka aykırı bir yasallık kazandırılmıştır” diye ifade edilen başvuruda, şöyle denildi: “Söz konusu uygulamalar dış dünya ile teması tamamen keserek İmralı’yı bir kez daha ve çok daha uzun sürelerle ‘kuşku götürmez bir tecrit’ haline sokmuştur. Ve böylesi bir tecrit uygulamasının başvurucular açısından mahpusluğun yapısında bulunan ceza düzeyini katlanılamaz derecede ağırlaştırdığı ve ‘daha da kötü hale getirdiği’ açıktır. Cezaevinde maruz kalabilecekleri kötü muamele koşullarını dışarıdan üçüncü kişi ve gözlemcilerin denetleme olasılığı bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle başvurucuların söz konusu kararla içinde bırakıldıkları ağır tecrit koşullarının işkence ve kötü muamele yasağının ihlalini oluşturduğunun tespitini talep etmek zorunlu hale gelmiştir.”
Yasin Kobulan/İstanbul-MA