Haydar Ergül
Günün herhangi bir saatinde kısa bir gözlemle bile dünyamızın risk ve tehlikelerle dolu olduğu görülür. İnsanın günün büyük çoğunluğunda en çok konuştuğu meselelerin başında çatışma ve savaşlar olduğu bir araştırmaya gerek görülmeden rahatlıkla söylenebilir. Kadınlar erkekler tarafından sürekli katlediliyor, Ukrayna’da NATO-Rusya savaşı, Ortadoğu’da başta Suriye olmak üzere Yemen, Libya, Afganistan, Güney Doğu Pasifik gerilimi, Afrika…liste uzadıkça uzuyor.
Hep savaş, neden? İnsanlar birbirlerini öldürmek için neden bu kadar düşünüyor, planlar yapıyor ve saldırıyorlar? Yoksa insanlar birbirini öldürme sevdalısı mı, zevk mi alıyorlar?
Hayır, insan öldürmeden zevk almıyor. Sorunun kaynağında, insanın varlıksal oluşumda yaşanan deformasyon ve çürümedir. Devletçi uygarlığın toplumu yarma ve parçalamasından beslenmesi sonucu çarpık oluşumuyla ilgilidir, kaynağı buradadır. Devletçi uygarlık varolabilmek için toplumu parçalıyor, ayrıştırıyor ve çatıştırıyor. Ve başka bir seçenek üretme yeteneğinden de yoksundur. Bu çatışmalı zihniyet ve yaşamın geçmişi beş bin yıl öncesine uzanıyor. Kapitalizm bunun zirvesidir. Kapitalizm son devletli uygarlıktır ve aşılmadan da insanlığın savaşlardan kurtulma şansı yoktur.
Hal böyle olunca savaşlardan nasıl çıkılabilir sorusu üzerinde düşünmek ve yoğunlaşmak zorunludur. Bu da bizi toplumsal varlığa götürür. Parçalara ayrılan, karşıtlaştırılan toplum varlığın sınıflaşmayı aşma homojen değil, heterojen bünyesine, yani farklılık içinde birliğin gerçekleşmesiyle mümkündür. Toplumsal bünyede oluşan bozulma ve dejenerasyonun yeniden inşasıyla olanaklı olabilecektir. Özcesi özüne dönüştür. Aksi halde sömürücü, zalim yaşamdan kurtulup özgür ve demokratik yaşam gerçekleşmez.
Kendisi olmayan varlık özgür olmadığı gibi iradesizleşmiş nesne konumundadır. Nesneleştirilen toplumsal varlık; buradan kendisini kurtarmaz ise son kertede çürüyerek yok olmaktan da kurtulamaz. Böyle bir varlığa özne veya irade olduğu söylenemez. Çünkü bu kölelik halidir.
Günümüz dünya gerçekliği toplumların kölelik ile özgürlük arasında salınması, hangisinin gerçekleşebileceğinin netleşmemiş olmasıdır. Kapitalizmin yapısal kaos-krizin temeli de buradadır. Toplumsal varlık özgürleşmek için direniyor, devletli uygarlık da savaşlarla onu denetim altına almaya, yönlendirerek sömürüyü devam ettirmek istiyor. Bütün sorunların temel çelişmesinin düğümü budur. Zamanımızın Gordion düğümüdür bu. Bu düğüm çözüldükçe diğer düğümler ona bağlı olarak çözüme doğru yol alırlar. Aksi ise, 3. Dünya Savaşı derinleşip yaygınlaşarak devam eder ve savaşın sonlanacağı beklentisi de beyhude olur. Çünkü egemenlerin çıkarı savaştadır ve onlar savaşları bitirmez. Çözümün mihengi toplumsal varlıkların özüne dönüştür ve hakikatin sırrına ulaşmalarıdır.
Varlığın var olmasının nişanesi değişim, dönüşüm ve daima kendisini yapılandırma yeteneğidir. Toplum varlığının özneleşmesi ve özgürleşmesi insanlık tarihinin saptırılan çubuğunun yerel, yerinden demokrasiye doğru bükülmesi ve doğrultu kazanmasıdır. Ancak bükülme kendiliğinden gerçekleşmez; kolektifleşmiş insan emeğine ihtiyaç duymaktadır.
İnsanlığın toplumsal bir kimlik kazanması tarihin ta başından itibaren yoğun insan emeğine dayanan kahırlı mücadele sonucu gerçekleşmiştir. Varoluş emekle gerçekleşmiştir, bunun için büyük fedakarlıklar yapıldı, yapılıyor da. Kuşkusuz egemenler arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararlanmak gerekir, ancak asıl belirleyici olan toplumsal varlığın kendi öz gücüdür. Güzel ve özgür bir yaşam ancak varlığın emeğine bağlı olarak ortaya çıkarsa varlığın olur.
Egemenlerin ve sömürücülerin bahsedeceği bir yaşam yoktur. Egemen ancak köleliği sunar, ötesi yoktur. Cesaret, kendini ve toplumunu savunma hakkı insan olmanın olmazsa olmazıdır. Bu ilke Kürt için de Türk için de özcesi her toplumsal varlık için geçerli olan temel bir kuraldır.
Bir zamanlar “Kürt yoktur”, şimdi var olduysa özgür yaşamı için direnişi var etti, varlığını diriltti. Gelinen aşamada toplum olarak tam özgür bir yaşamı daha cesaretli, yakınmadan, sömürgeciden beklemeden emeğini bu doğrultuda daha bilinçli pratikleştirilerek ulaşılacaktır. Demokrasi ve özgürlük için direnmek, demokratik hakkını etkin kullanmak; direnmek yaşamaktır doğrultusunda yürümektir.