AKP-Saray iktidarını özel savaş yönetimi olarak değerlendirmek abartılı olmaz. Gerek söylem gerekse de eylemleriyle iktidarın bir özel savaş rejimi olarak örgütlendiği ve buna göre hareket ettiği açıkça görülüyor. Şüphesiz, Türk devlet geleneği bu tarz bir yönetim biçimine yabancı değil. Hemen her dönemde özel savaşın farklı yol ve yöntemlerle sürdürüldüğü tarihi örnekler ile sabit. Özellikle Osmanlı’nın dağılma sürecinden başlayarak, cumhuriyetin kuruluş- gelişim sürecinde ve devamında devletin özel savaş uygulamalarıyla ayakta kaldığını görüyoruz. Öyle ki, normal bir sürece, demokratik bir yönetime rastlamak mümkün değildir. Her dönemde devleti idare eden erk, kendisini toplum üstü görmüş, halka rağmen kararlar almış ve bunu da ülkenin beka meselesiyle açıklar olmuştur. Halk adına halka rağmen düsturunun geçerli politika olduğu bu zeminde, millete düşen asker olmanın gereklerini yerine getirmek ve tam itaat etmektir. Nihayetinde şanlı tarih ‘asker-millet, ordu-devlet’ hikayesinden ibarettir. Dün olduğu gibi bugün de geçerli ilke budur, varsa aksaklıklar giderilecektir.
Hatırlanırsa, ‘meşhur’ sarayın açılışında Erdoğan, eski Türk devletlerini temsilen merdivenlerde duran askerlerin arasından aşağı inmiş, bu görüntüsüyle o dönem çokça tartışılmıştı. ‘Eskiye özlem duyuyor’ biçiminde yapılan yorumlar esas itibariyle doğruydu. Erdoğan, 29 Ekim ‘Cumhuriyet Bayramı’ dolayısıyla saray açılışını yaptığını söylüyordu fakat görüntülerden yansıyanlar bambaşkaydı. Söylemde milletin iradesinden söz ediliyordu fakat görüntü de sultanlara, padişahlara duyulan özlem vardı. Elbette ki, saraydaki seremoni oldukça iyi hazırlanmış, mesajlarla yüklü bir propaganda çalışmasıydı ve nasıl bir gelecek tasavvuruna verilen cevaptı.
Ki o günlerde devletin gizli dehlizlerinde ciddi bir plan üzerinde çalışılıyordu. ‘Çözüm sürecinin’ güllük gülistanlık günlerinde, herkesin toplumsal barışı nasıl inşa ederiz diye kafa yorduğu zamanlarda, devlet aklı ‘Çöktürme eylem planı’ ile meşguldü. Hani o Kürde katliam fermanı çıkaran plan. Kürdün ülkesinde taş üstünde taş bırakmayan, insanları diri diri bodrumlarda yaktıran plan.
Evet! Yüzyıllık sorunun çözümüne yönelik tartışmaların zirvede seyrettiği günlerde, arka cephede bu tür soykırım planları yapılıyor, yeni Osmanlıcı devletin kurumlaşması yönünde adımlar atılıyordu. Saray da bunun içindi, açılışta verilen görüntü de bununla bağlantılıydı.
O günden bugüne -son beş yılda- AKP-Saray yönetimi, iktidarda kalmak için her yola başvurdu. Muhalefet tarafından çok fazla tartışma konusu yapılan seçim sonuçlarıyla oynama da buna dahil. Dikkat edilirse, son yıllarda AKP ve ortağı MHP’nin topluma dönük temel argümanı beka meselesi olmuştur. ‘Ülke elden gidiyor, dış mihraklar içerdekilerle ortak bir şekilde ülkemize saldırıyor’ demektedirler. Topluma bıkmadan, usanmadan bu yalanı söylüyorlar. ‘Bizim etrafımızda toplanmazsanız kaybederiz, yıkılırız’ diyorlar. Hatta bizimle olmayan düşmandır, dış güçlerle ilişki içindedir demekten çekinmiyorlar.
Bunun için medyayı tümüyle susturmak istiyor, aykırı ses çıkaranları her türlü yol ve yöntemle tasfiye etmeye çalışıyor ve bunların yetmediği yerde özel harp dairesinin araçlarını devreye koyuyorlar.
Güvenlik şirketleri bünyesinde oluşturulan paramiliter yapılar, mahalle bekçiliği sistemi ve en son İstanbul ve Ankara için ihtiyaç olduğu söylenen ‘Hazır kıtalar’ tümüyle bu sistemin bir parçası olarak hayata geçiriliyor. Biliyoruz ki, Türk ordusu kapasitesiyle dünyanın belli başlı orduları arasında gösteriliyor. Yine yüzbinleri bulan bir polis gücü vardır. Buna rağmen böylesi örgütlenmelere gidilmesi, niyetin başka olduğunu, rejimin ayakta durmakta zorlandığını, zor ile ömrünü uzatmak için de bu tarz özel savaş aygıtlarını devreye koyduğunu gösteriyor.
İşte! Tam da bu düşüncemizi destekleyen uygulama, yine saraydan gelmiş bulunuyor. Sarayın iletişim başkanlığı ‘yakın savaş, savaş ve seferberlik hallerinde’ de çalışmak üzere ‘algı yönetimi merkezi’ kurduklarını açıkladı. Doğal olarak herkes yapılan açıklamayı yorumlamaya başladı. Zaten, devletin yaptığı iş algı yönetmek, yarattığı suni gündemler ile halkı oyalamak diyenler çoğunlukta. Ki, gerçeklik de bu yönlüdür.
Lakin, devlet aklı böyle düşünmüyor demek ki, var olan mekanizmalar, araçlar yetmiyor demek ki. Hala ‘halk tehdit olmaya devam ediyor, hala koltuklar sallanıyor, hala saray rahat değil’ deniliyor. Ondandır ki, var olanlar yetmiyor, yeni bir özel savaş dairesi kuruluyor.