Özgür Amed
Üniversite zamanı, bahar ayları ve doğal olarak şenlikler!
Şenlikler aynı zamanda faşistlerin de saldırı festivaliydi. Yeter ki sabote edilsin!
Sonra nasıl olsa cezalar bize kesilecek, ver elini mahkeme kapıları.
Evvel zaman içinde şenliklerden bir şenlikte, halayda herkes.
Böyle uzun uzun bir kuyruk ama, Gever düğünleri ile yarışacak cinsten!
Fonda değerli grup Pink Floyd’ten ‘mevziden mevziye’ çalıyor.
Tabi fırsat bu fırsat fotolar, videolar da siviller tarafından kayda alınıyor. Zaten çok geçmeden mahkemede hepimize soruldu!
“Bölücü Kürtçe şarkı önünde bölücü halay çekme” ne iş?
Neticede bu suç üretilerek her dosyaya iliştirilmiş.
Örgüt üyeliğine bağlıyorlardı!
Daha önce de iddianameye çiğköfteden ötürü 6 yıl 3 ay ceza istemişlerdi.
Deneyimli bir şekilde salondayız, no problem!
Hâkim ha bire Kürtçe şarkı ve suç diyor, bölücü diyor… Diyor da diyor!
O ara nasıl olduysa avukatlardan birinin aklına tarihi bir düzeltme geldi!
İtirazım var dedi! İtirazım var… Dinleyin!
Herkeste bir sakinlik, sessizlik. Hâkim bekliyor, biz bekliyoruz, Godot bekliyor ve diğer avukat arkadaşlar bekliyor.
Sözü aldı itiraz eden lavanta yürekli genç arkadaş: “Hâkim bey, bahsi geçen şarkı Kürtçe değil ki Türkçe! Siz Kürtçe diyor ve ceza istiyorsunuz.”
He yaw dedik, hakikaten şarkı Türkçe… Bu düzeltme işe yaradı mı tam emin değilim, dosya düştü mü onu da hatırlamıyorum, ama nedense aklımda absurdüklerden bir absurdlük olarak kalmış. Silemiyorum da…
Her yeni vahşet ceza olayını gördükçe de daha çok aklıma geliyor.
Malum, örgüt üyeliği kabul edilen halaydan ötürü tutuklu sayısı bilinmiyor.
Eee hatırlarsınız Tatvan’da yardım-yataklıktan eşekler gözaltına alındı. Aynı dönemde uzakta durarak eylemi kalabalık gösterme suçu da popülerdi.
Hakkari’de gözaltına alınan renkli çoraplar, papağan kuşlarından hiç bahsetmiyorum!
Ama favorim, Facebook’ta yaptığı bir “like-beğeni” yüzünden tutuklanan arkadaştır. Artık nasıl bir beğeni olmuşsa, “like yaparak uçak düşürmeye yönelik bir hareket” iddiası ile ona KCK’den ceza vermişlerdi.
***
Başınızı bunlarla ağrıtacak değilim, fakat dur durak bilmiyorlar ve her seferinde level atlanıyor. Özet geçmeye çalışacağım!
Misal Fırat Keser… Keser, HDP PM üyesi.
Ama zaten biliyorsunuz, bu dönemde HDP’li olmak ateşten gömlek değil adeta ateşten nükleer yelek giymektir.
Nükleer diyorum çünkü öyle bir olay da gerçekleşmişti hatırlarsınız.
Belediyeye kayyım atanarak görevden alınan Kulp Belediyesi Eşbaşkanları Mehmet Fatih Taş ve Fatma Ay’a ‘Nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme’ suçlamasıyla dava açılmış ve eş başkanlar hakkında, 8 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmişti.
İlk mahkemede tahliye oldular.
Böylece HDP-Nükleer denklemi de daha anlaşılır oldu sanırım.
Ben Fırat’a geri döneyim…
10 yıl önceki bir dosyası aniden tekrar hatırlanıyor ve Kobanê Davası bağlamına girdiği için bir şeyler üretilmesi lazım, tutuklama gerekçesi acil!
Mahkeme büyük bir deha örneği ile buluyor hemen ve diyor: Tanık Van’da yaşıyor. Van da Suriye ile Irak ülkelerine yakın, sınır bölgesi. Eee PKK de bu alanlarda aktif. O halde? Yaşadığı yerin yani ülkenin coğrafi konum itibariyle örgütün yapılanmasının bulunduğu bu iki ülkeye sınırlarının bulunması sebebiyle tutuklanmasına…
Gözlerinizin önünde kaş var, nefes alıyorsunuzun bir tık ötesi! Bir tık…
Selahattin Demirtaş’a verilen son ceza örneği gibi. Neredeyse her kelimesine, her twitine, her sözüne ceza yağdırıyorlar.
Peki ya Ergani Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Kaya örneği?
Bugünlerde ortaya çıktığı üzere, şayet mafya-çete ve kontra yapılarla iş birliği içindeyseniz hukuk çok naif, çok makul.
Bırakın iş birliğini, bizatihi çete ve mafya iseniz hukuk size çalışıyor.
İnsan mı kaçırdınız, uluslararası kaçakçılık mı yaptınız, uluslararası suçlar mı işlediniz ve hepsinden öte cinayetler mi işlediniz? İşte o zaman hukuk sizsiniz. Hukuk gıkını çıkarmaz, pudra şekeri kıvamına gelir…
Tek bir şart var: Yeter ki Kürtler ile ilgili bir şey olmasın, onların lehine bir şey gelişmesin.
O zaman anayasadan tut, maddelere, içtihat ve kanunlar havada uçuşur!
Hukuk ülkesi olduğumuz hatırlanır vs.
23 Mart 2020 tarihinde Ergani Belediyesi’ne kayyım atandı.
Eşbaşkanımız Ahmet Kaya, kayyım atanmasına gerekçe olan davanın yargılama sonucunda beraat etti. Beraat etmesine sebep olan kararda savcılık makamı beraat talebinde bulunmuş ve hakimlerin oy birliği ile “iddiaları doğrulayacak bulgu ve belgeye rastlanmadığı” gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. Yani aslında dava olması gerektiği şekilde sonuçlanmıştır. Sonrasında itiraz etme süreçleri işlemiş ve herhangi bir itiraz gerçekleşmediği için mahkeme gerekçeli kararını da taraflara ulaştırmıştır. Bu kararda da istinaf yolu kapalı olacak şekilde beraat kararı kesinleşmiştir.
Verilen bu beraat kararı sonrası Ahmet Kaya Diyarbakır Valiliği’ne gidip yeniden göreve iade talebi dilekçesini sunmak istiyor. Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi gidiyor. Öyle değil mi?
Fakat bir dakika!
Akıl almaz kural tanımazlık ve nobranlık hukuku da tam buradan sonra başlıyor!
Söz konusu dilekçe “memurlar idari izinde bir sonraki hafta gelin” denilerek alınmıyor. Daha sonrasında ise bu durum hemen Diyarbakır Valisi’ne ve oradan da İçişleri Bakanlığı’na bildiriliyor ve bundan sonra yargıya müdahale süreci başlıyor. Diyarbakır Valiliği mahkemeye yazı yazıp “Bu mahkeme sürecinin bir tarafı olduğunu ve görevden uzaklaştırmadan kayyım yönetiminin menfaati bulunduğundan verilen bu karar bizleri mağdur edecek” diyor ve kesinleşen kararın bozulması talebinde bulunuyor. Bu talep elbette karşılanıyor ve kesinleşme kararı bozulup dosya istinaf mahkemesine gönderiliyor.
Yani beraat kararı bozuluyor, görev iade edilmiyor.
Sebep: “Diyarbakır Valiliği ve İçişleri Bakanlığı’nın menfaatlerine ters” imiş.
Ters olur tabi! İçinde ihale yok, para yok, vurgun yok, çete yok!
Böyle şey mi olur yaww!
Neyse,
Nükleer çarpsın sizi, çiğköfte çarpsın sizi, Van ve Ergani çarpsın sizi diyeyim şimdilik.