Türkiye’nin ‘muasır medeniyet seviyesindeki’ Batılı ideal modelleri düzeyinde şeffaf ve ‘açık toplum’ olduğunu cumhuriyet tarihinin herhangi bir dönemi için iddia etmek oldukça zor. Ama siyasal rejimin loşluk ve kapalılık hallerinde başkanlık sistemi ve Külliye sarayına taşınmayı takiben bir artış kaydettiği de yadsınamaz. İç siyasi gelişmeler, çoğunlukla sarayın duvarları ardında birkaç başdanışman, aile mensubu ya da AKP’li taşeronla Başkan arasındaki istişareden doğan kararlardan ortaya çıkıyor. Karar alma sürecinde yaşananlar ve siyasal elit içi etkileri ancak Winston Churchill’in Kremlin’deki siyasi entrikaları tasvirde kullandığı “halı altındaki bulldog kavgası” benzetmesi üzerinden algılanabiliyor:
“Dışarıdan biri yalnızca kükreme ve hırıltıları duyar ve ancak kemiklerin halı altından etrafa saçıldığı görüldüğünde kimin kazandığı belli olur.”
Muhalefetin seçim-sonrası coşkusunu kursağında bırakan Van provokasyonunun kendisi kadar bu vaka üzerine parti ve saray ileri gelenleri arasında başlayan kavga da önem kazandı. Bu didişme, dışarıya kükreme ve hırıltılar olarak yansıyor; halının altında olanları bilmek için henüz erken.
Lauren Goodrich, sivil CIA olarak bilinen Strafor’un analistlerinden biridir ve Kremlin saray entrikaları uzmanıdır. Ona göre, Sovyet eliti içi mücadelenin keskinleştiği durumlardan biri iktidarın tepesinde bir isim değişiminin kaçınılmaz olduğu durumdur. Stalin’in ölümü sonrası Kruşçev’in kendisi yerine gizli servis şefi Beria’nın tasfiyesi için girdiği mücadeleyi örnek verir. Güçlü pozisyonda olan Komünist Parti sekreteri Melenkov’u yanına çekerek her suçun günahını Beria’ya yükleme konusunda anlaşır. İki komplocu, Kızıl Ordu komutanını da ikna ederek Beria’yı kurşuna dizdirmeyi başarırlar.
Kremlin’de halen dönmeyi sürdüren dolapların (son vaka, Prigojin’in uçak kazasıdır) benzeri Beştepe’de dönüyor olabilir: Van vakası üzerine kıdemli parti elitinden yükselen homurdanmalar, Kremlin ekolünden devşirme Başdanışman Mehmet Uçum’un bunları azarlayarak bastırma girişimi ve bu girişim karşısında yaygınlaşan ‘demokratik’ itirazlar. Bu hareketlenme, Van vakası ötesinde seçim yenilgisinin hesabı üzerine bir çatışmanın göstergesi. Makamını ve imtiyazlarını kaybetme tehlikesi altındaki her kişi ya da grup, sıra kendisine gelmeden yanındakini işaret ederek bu işten sıyrılma derdinde görünüyor. Hayati Yazıcı’nın parmağı, yargı içindeki ‘meçhul komplocuyu’ (Adalet Bakanı olsa gerek) gösterirken Mehmet Uçum parti içinde kazan kaldıran ‘neoliberal’ ve ‘batıcı’ mihraklara büyük harfli Devlet sopasını sallıyor. Bunun üzerine Babuşçu ve Metiner ‘işte her şeyin asıl sorumlusu zihniyet’ diyerek Uçum’un kellesini işaret ediyorlar. Miroğlu’ysa hesaplaşmadan sıyrılmanın yolunu, her tarafı birden ayıplayıp itidal daveti yapmakta buluyor. İktidarın tepesindeki isim değişikliği zaruretinin sonuçta kimi ya da kimleri vuracağını çok yakında göreceğiz.
Halının üzeri böyleyken altı nasıldır kim bilir? Bu işin, fatura kavgası olmaktan çıkarak partinin çelik çekirdeğinde bir çatlama alameti olduğu da görülüyor. Alışık olduğumuz oğul/damat hanedan – siyasetçi bölünmesinin üzerine saray başdanışmanları (büyük harfli Devlet) ile siyasi kadrolar arasında yeni bir bölünme ekleniyor. Benzer bir cepheleşme, derin devlet milliyetçileriyle AKP’li Kürt kadrolar arasında oluşuyor. Yenilgi psikolojisi üzerine kaybedilen yerel yönetim kaynaklarının yaratacağı kurumanın hissedilir hale gelmesiyle birlikte, bu çatlakların genişleyerek parti tabanında önemli yarılmalara dönüşmesi beklenmelidir.
AKP’yi ve Erdoğan ailesini nasıl bir gelecek bekliyor sorusunun bu bağlamda yeniden sorulma ihtiyacı da ortaya çıkmış olabilir. Bu başlık altında, bir süredir yapılmakta olan Erdoğan-sonrası projeksiyonlar da bir kez daha piyasa yapacaktır. Parti içi çatlaklar ve yarılmaları belirleyen cepheler bu bağlamda da birbirleriyle mücadele içine gireceklerdir. Kremlinoloji ‘biliminin’ doğuşuna yol açan Stalin-sonrası arayış, yalnızca kimin yok edileceği değil kimin başkan yapılacağı sorusunun da cevap arayışıdır.
Erdoğan-sonrası AKP ya da en azından AKP’li bir iktidar olup olmayacağı sorusu hanedan hayalleriyle bağlantılı olarak aile içi haleflerle siyasetçiler arası mücadelenin başlıca belirleyenidir. Bir başka miras talebi de belli ki Uçum gibi Başdanışman saray efradından yükselecektir. Ama burada, Kremlin bozması Uçum’dan önce sırada Hakan Fidan ve İbrahim Kalın ikilisinin beklemekte oldukları görülüyor.
Dışarıdan duyulabilen kükreme ve hırıltılar üzerine yapılabilecek tahminler böyle. Gerçek sonuçları ise, ancak halı altından kemiklerin etrafa saçıldığını gördüğümüzde öğreneceğiz.