Bu haftanın haberleri…
Biyogüvenlik Kurulu kaldırıldı
Biyogüvenlik Kurulu amacına uygun çalışmıyordu, ama Kurul’a yapılan başvurular kamuoyuna yansıyordu. Halk ve ilgililer haberdar oluyordu. Şimdi Biyogüvenlik Kurulu kaldırıldı. Görünür hal de görünmez kılındı. Yani GDO’lu ürünler, buyurun sofralara, destura ne gerek denildi!
Avrupa
Tam da bu süreçte Avrupa Adalet Divanı (25 Temmuz 2018) c-528 /16 dosya numaralı bir karar ile yeni GDO’ların statüsünü açıkladı. Kararda, tüm bu teknikler ile aslında GDO üretildiği ve bu yüzden mevcut Avrupa GDO yönetmeliğine tabi olmaları açıkça belirtildi.
Karar sonrası dünya çiftçi örgütü Avrupa Koordinatörü (ECVC) Tohum Çalışma Grubu üyesi Guy Kastler “Tıpkı transjenez (gen aktarımı) gibi tüm bu teknikler kasıtlı olmayan pek çok genetik değişime neden oluyor ve son araştırmaların gösterdiği üzere bu değişimler tarıma, çevre ve sağlığa öngörülemez zararlar verebiliyor” diye belirtti. Ve ekledi; “Yasanın uygulanması şart” dedi.
Bizim görünürlüğü kaldırdığımız GDO konusuna Avrupa görünürlük kazandırdı.
Yusufçuklar
Binlerce HES kurulma kararı sonrasında uykusu kaçmıştı Doğu Karadenizlilerin. Endişelenmişlerdi. Endişeleri de yersiz değildi, çünkü geleceklerinin kedere boğulacağını görüyorlardı.
HES’ler faaliyete geçtikçe bir bir kurudu dereler. Dereler kurudukça derelerin olmazsa olmaz sakinleri yusufçuklara yaşam alanı kalmadı, susuz kaldılar terk eylediler oraları yusufçuklar! Yusufçukların var olduğu dönemde yörede, delici emici özelliği olan bir kelebek de yaşardı. İşte doğanın beslenme zincirine göre yusufçuklar bu kelebekleri yiyerek besleniyor ve yaşamını sürdürüyordu. Yusufçuklar bu kelebekleri yiyerek doğadaki dengeyi sağlıyor, çayın, fındığın, kivinin, meyvenin ve sebzenin öz suyunu emmesini önlüyor, bitkiler zarar görmüyordu.
Dereleri HES’ler ile kuruttuk. Yusufçukları göç ettirdik. Bu canavar, halkın “vampir” dediği kelebeği buyur ettik. Bugüne kadar çay üretim sürecinde hiç ilaç kullanmaması ile övünen Türkiye, bundan böyle çaylarında ilaç kalıntısı olabilecek.
Mereklısına; kelebeğin adı Ricanisimulans (RicaniaJaponica).Böceğin hikâyesini şöyle aktarıyor Yücel Sönmez:“1892’de Soçi’de kurulan Rusya’nın en büyük botanik bahçesi Tropik Park’a dünyanın her yerinden ağaç, bitki, fide getirilir. Bu fidelerin üzerinde ‘RicaniaJaponica’nın da yumurtaları vardır. Yumurtadan çıkan kelebekler etrafa yayılır. Aynı kelebeğin yumurtaları ise 1990’lı yıllarda Doğu Karadeniz’e kivi ve narenciye fidanlarıyla taşınır”
Başlangıçta zararı görülmez. Çünkü yusufçuklar vardır onları dengede tutan. Şu an kelebek Sarp sınırından (Hopa) başlayarak Trabzon Araklı ilçesine ulaşmış, buraları etkisi altına almış durumda. Yarın nereleri kapsar? Bilinmez.
Şeker fabrikaları işçileri işten atılıyor
Seçim öncesi şeker fabrikaları patır, patır satılıyordu. kamuoyu kaygılıydı, işçiler de, haklı olarak karşı çıkıyordu. Dönemin hükümeti de, “5 yıl çalışma garantisi veya başka kuruma geçiş hakkı” sözünü vermişti işçilere. Bu söze rağmen o günden bugüne 775 işçi atıldı,811 işçi emekliliğe zorlandı. İşten çıkarılanların kıdem tazminatının bile ödenmediği söyleniyor.
Evet, “vampir” kelebeğe karşı şu an ilaç kullanmıyor, kullanılsa da kelebek ilaçtan etkilenmiyor. Yarın mutlaka etkili ilaç bulunacak, sonra gelsin ilaç kalıntılı, yandan çarklı “GDO” şekerli çaylar!
Bu olup bitenlere göre sizce vampir kelebek mi?