Valilere geniş yetki veren kanun teklifinin Meclis’te kabul edilmesiyle her valinin bölgeye göre keyfi uygulamalarda bulunacağını söyleyen İHD Onursal Genel Başkanı Akın Birdal, “Valilerin bu denli geniş yetkiyle donatılması hukuku, insan haklarını ve adaleti yok saymak anlamına geliyor” dedi.
Meclis Genel Kurulunda, “terörle mücadelede” yeni düzenlemeler içeren Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13 maddesinin yer aldığı birinci bölümünün görüşmeleri tamamlandı. Kabul edilen maddelere göre valiler, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde, 15 günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilecek.
Valilere bu ve benzeri yetkilerin verilmesinin ne anlama geldiğini ve ne gibi sonuçlar doğuracağını uzun yıllar insan hakları mücadelesi yürüten İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Genel Başkanı ve eski milletvekili Akın Birdal ile barış aktivisti ve eski savaş pilotu Bahadır Altan Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Necla Demir’e değerlendirdi.
‘Seçimlerin meşruiyetine gölge düşürecek’
Her ne kadar OHAL kaldırılmış olsa da yapılmış düzenlemelerle OHAL’in kalıcı hale getirilmek istendiğini ifade eden Akın Birdal, OHAL’in insan hakları ve hukuk karşıtı bir düzenleme olduğunu belirtti. Son 2 yıl içerisinde temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak yok edildiğini, yapılan düzenlemelerle bu durumun daha da kalıcı, günlük ve olağan hale getirileceğini ifade eden Birdal, “O nedenle bu hem insan hakları kazanımlarına hem uluslararası insan hakları ve hukuk normlarına aykırı. Ne yazık ki OHAL ile insan haklarından ve demokrasiden uzaklaşılıyor. Sonuçları açısından kaygı duyuyoruz. Türkiye açısından geleceğin iyi habercisi değil. Böyle bir OHAL rejimini olağan hale getirmek isteyen bir hukuk anlayışı demokrasiyle de bağdaşmaz ve kabul edilir değil. Ona göre bir pozisyon alınmalı, ne yapılmalı sorusunun hep birlikte karşılığı aranmalıdır. Valilerin bu denli geniş yetkiyle donatılması hukuku, insan haklarını ve adaleti yok saymak anlamına geliyor. Bu örnekler 90’lı yıllarda da yaşanmışken, ayrıca bir de bölgesel ayrımcılığın yapılacağını da dikkate alarak o tehlikeye de dikkat çekmek gerekiyor. Her vali bölgeye göre keyfi uygulamalarda bulunacak ve ayrıca şuna da dikkat çekmek istiyorum. Bugünkü OHAL düzenlemesiyle gidilecek yerel seçimlerin de yine meşruiyetine ciddi gölge düşürecektir.”
‘Bu gidip gelip aynı direğe toslamaktır’
Barış aktivisti ve eski savaş pilotu Bahadır Altan ise, valilere verilen yetkileri duyar duymaz 12 Eylül askeri darbesinden sonra emekli subay ve astsubayların belediyelere atanmasının ve valilerin de kararnamelerle resmi olarak atandığı dönemi hatırladığını söyledi. OHAL bölge valisi olarak görev yapan Hayri Kozakçıoğlu’nu hatırlatan Altan, “Kozakçıoğlu ve benzerleri o bölgede olağanüstü yetkilerle donatıldı. 12 Eylül’den sonra bölgede düşündüğümüz zaman bölgedeki çatışmayı engellemek şöyle dursun hızlandığını görürüz. Bu gidip gelip aynı direğe toslamaktır. Biz bunları yaşadık. Kürt sorununun veya onların terör diye tanımladığı sorunu çözmenin yolu ne OHAL ne askeri tedbirler ne de daha fazla silahlanarak çözülemeyeceğini 40 yıldır görüyoruz. Bu durumun dünyadaki benzer örnekleri İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarıdır. İsrail Gazze’deki insanları katletmeyi sürdürüyor. En yüksek teknolojik anlamda askeri olanaklara sahip bir ülke ama sorunun böyle çözülmeyeceğini bütün dünya biliyor. Garip olan da sürdürmeye dönük öneriler çıkıyor Türkiye’den. Hatta Gazze’yi, Filistinlileri destekleyen, onların yaşam hakkını savunan sözler duyuyoruz. Ama Türkiye’nin Filistin’i Gazze’si olan bölgeyi bu tedbirlerle sanki dize getireceklerini ve biat ettireceklerini hesap ediyorlar. Yanılıyorlar” dedi.
‘Böyle saçmalık olamaz’
“O dönem validen emir dinleniyor muydu, bu bir itiraftır” diyen Altan, şu değerlendirmede bulundu: “Bölgede görev yapan TSK komutanları emirleri iyi anlayıp üretemiyor muydu, az mı inisiyatifleri vardı da bundan mı bu sorunlar çözülmedi? Bu sorular boşlukta, cevapsız. Böyle saçmalık olmaz. OHAL’lerle teçhizatlandırılmış bir vali terörü çözebiliyorsa o yetkilere sahip bir de Cumhurbaşkanı var, şimdi kendine başkan diyor örneğin. Bunun emrinde bir ordu polis var. Bunlar çözememiş de oradaki yetki verdikleri valiler mi çözecek? Bunlar hastaya teşhisi yanlış koyduğunuzun göstergesi. Hastaya teşhisi yanlış koyduğunuz zaman hastayı daha da ölüme yaklaştırırsınız. Buna benziyor. OHAL’i sürekli kılan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu da bugünkü iktidarın getirdiği düzenin, 8 Haziran 2015’te yapılan darbenin doğal sonucu olan gelişmelerin bizi getirdiği yerdir.”
‘Halkın vicdanında mahkum oldular’
Genç bir subay olarak gözaltına alınıp gözlerinin bağlandığı süreçleri hatırlatan ve bu yüzden de 12 Eylül sonrası günleri yaşar gibi hissettiğini belirten Altan, hayata geçirilmeye çalışılan yeni düzenlemelerin çözüm olmaktan uzak olduğunu söyledi. Altan, “Bunlar hiçbir şeyi çözmedi. 12 Eylül’ü Türkiye’ye dayatan generaller halkın gözünde itibarı kalmadı. Yarım yamalak da olsa bazıları yargılandı sonunda. Halkın vicdanında mahkum oldular. Bu politikaları üretenlerin de sonu böyle olacak. Bu sorunu, bu kanayan yarayı çözmek aslında son derece kolay. Bu da çok basit demokratikleşme adımından geliyor. Bunu görmeyeni körlük diye tanımlayabilirim” ifadesinde bulundu.