Yeni oluşturmak istediğin devletin içeriğini bu devlette yaşamak zorunda kalacak olanlar merak ediyordur. Kürtlere göre de vakit tamamdır. Kırk yıldır mücadele ediyorlar ve artık büyük bir güç oldular
Ziya Güler
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de başlattığı kendi penceresindeki “süreç” her gün yeni paylaşımlar ile devam ediyor. Grup toplantılarında dile getirdiği Öcalan yaklaşımını hemen her toplantıda vurgulaması, yaklaşımının ciddiyetini gösterir mahiyette. Grup toplantıları ile yetinmeyerek MHP’nin sitesinde de paralel konuları paylaşması Devlet beyin “sürece” yaklaşımındaki ciddiyetini ortaya koyuyor. Bu kadar paylaşım ve söylevlerden sonra şöyle bir algının ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir: “Senin bu konuya yaklaşımında ciddi olduğuna inandık”.
Kürt tarafının penceresinden bakınca, yaklaşımda ilk aradığın içerik yaklaşımda ciddiyet olup olmadığıdır. Bu yaklaşım endişeli bir siyasetçi yaklaşımı değil aksine karşı tarafın tutarsız yaklaşımlarının sonucudur. Bu konuda Kürt tarafının ağzı ve dili o kadar yandı ki yoğurdu üfleyerek değil o yoğurda bakmamaya kadar vardırılmış bir güven sorunu var. Sadece son on yılda ortaya çıkan güven sorunu değil bin yıllık ortak yaşamın açtığı yaralar var. Özetle Kürt – Türk ilişkisinde en çok yara alan ve güven sorunu yaşayan Kürt tarafı olmuştur. Dolayısıyla Devlet Bahçeli’nin son yaklaşımlarını temkinli izlemek Kürdün bin yıldır biriktirdiği karşı tarafa olan güvensizliğin sonucudur.
Bahçeli’nin son açıklamaları ve üstüne basa basa tekrarlaması ancak “tamam, sen ciddisin” yaklaşımını hak eder. Ancak bu tek başına yeni bir süreç başlatacak kadar zengin bir perspektif değil tam aksine, içi doldurulmamış ve niyeti belli olmayan bir yaklaşımdır. Grup toplantılarında dile gelen yaklaşımlara ek olarak MHP’nin kendi sitesinde yaptığı paylaşımlar, Kürt- Türk ilişkilerinde yeni bir döneme girişilmesi gerektiğini değil tehdit altında olan Türk devletinin kendisini yaşatması için yeni bir manevra alanı yaratma girişimi olarak algılanması mantığına daha çok uyuyor. Çünkü Devlet beyin yaklaşımlarında Kürt sorunu ve Kürtlere yapılan haksızlıkların giderilmesi değil, Ortadoğu’da büyüyen savaşın Türkiye’yi de içine alacağının ön hazırlığını yapabilme endişesi görünüyor. Yani ortada var olan ve giderilmesi gerekli Kürt sorunu değil, olası bir savaşta Kürtleri susturma ya da tarafsız bırakma gibi bir yaklaşımın ortaya çıktığı açık bir yaklaşım var. Bahçeli’nin açıklamalarında, demokratikleşme ya da demokratik bir cumhuriyetin temellerini oluşturma gibi bir yaklaşım değil, Türklüğün bekasını devam ettirmenin kaygısı daha fazla ön plana çıkıyor.
Bahçeli’nin bu kaygısı elbette ki anlaşılırdır. Halk olarak buraya bin yıl önce geldiler. Buradaki yerli halkların birçoğunu kendi oluşturdukları devlet yapısı altında topladılar. Bunu yaparken bazılarına çok zulümler de yaptılar ama bugünün konusu olmadığı için değinmeyeceğim. Yerli halkı bir çatı altında yaşamaya zorlamakla yetinmediler, kendi çatıları olan birçok halkın çatısını yıkıp kendi çatıları altında yaşamaya mecbur ettiler. Avrupa’ya, Afrika’ya açıldılar. Dönemine göre iyi ya da kötü altı yüz yıl hüküm sürdüler. Zamanla batılı devletler güçlenmeye başladı ve Osmanlı’nın hükmü altındaki halklara destek vererek onları birer birer Osmanlı’dan kopardılar. Batının kopardığı ve kendi bağımsızlıklarına kavuşturdukları ülkelerin çoğunu bu kez batı sömürmeye başlamıştı ama en azından o halklar kendi devletlerinde yaşamaya başladılar. Kültürel asimilasyonlar oldu ama en azından dillerini konuşabildiler. Kör topal da olsa halk olmaya çalıştılar. Egemen sistemlerin nimet kırıntılarından koparmaya çalıştılar. Kimisi çok zengin oldu. Kuzey Kore’ye inat batının desteklediği Güney Kore dünyanın sayılı sanayisine kavuştu. Bu örnekleri onları olumlamış gibi vermiyorum. Durum anlaşılsın diye veriyorum.
Şimdi gelinen aşamada batı çok daha güçlü bir konumda. Üç bin yıldır acı çeken Yahudilere bir devlet kurdu ve Ortadoğu’nun en güçlü silahlarına sahip. Üç bin yılın acısını çıkarırcasına tehdit olarak gördüğü her yere saldırıyor. Ona destek veren dünyanın süper gücü Amerika Ortadoğu’nun her yerinde üsler kurmuş. Üs kurduğu yerlere son on yılda muazzam bir silah yığını yaptı. Son bir yılda Güney Kıbrıs ve Ege adalarına tüm Ortadoğu’yu yerle bir edecek silahlar konuşlandırdı. Bir diğer süper güç olan Rusya başına bela edilen Ukrayna ile hala savaş halinde ve Pirus Zaferi ile sonuçlanacak gibi.
Yani iki süper güçten biri olan Rusya kendi sorunları ile meşgul ve meydan tamamen ABD ile İsrail’e kalmış vaziyette.
Öte yandan cumhuriyetin kuruluşundan beri ezilen, sömürülen Kürtler var. Bu halk her ne kadar dört parçaya bölünmüş ise de son kırk yıldır durmadan güçleniyorlar. Kırk yıl önce başlattıkları mücadele şimdi Rojava’da yarı otonom haline geldi ve on binlerce tam teçhizatlı, modern eğitimden geçirilmiş profesyonel bir askeri güce sahip. Sadece askeri anlamda değil siyasi alanda da dünya diplomasisinde yer almış bir güç. Ortadoğu’nun en güçlü iki gücünün, ABD ve İsrail’in de çok önemsediği ve bunu açıkça dile getirdiği büyük bir güç haline geldiler. Güçleri Suriye ile sınırlı değil, Türkiye, Irak ve İran’da da büyük bir güç sahibi oldular. Özellikle örgütlenme alanında tüm dünyada örneği görülmemiş bir bağlılık var. İran’daki Kürdün kaygısını aynı anda Türkiye’deki Kürt de fark ediyor. Türkiye’deki Kürdün kaygılarını ve isteklerini aynı anda dört parçada olan diğer Kürtler de fark ediyor. Kısacası devletleri olmayan ama bir devlet çatısı altındaymış gibi tepkileri ve kaygıları bir olan bir halk gücü var. Ve bu halkın silahlı güçleri de var.
Başa dönersek yani Bahçeli’nin kaygısını anlamaya dönersek, Bahçeli elbette kaygısında haklı. Osmanlı’yı kırk parçaya bölerek Ortadoğu’ya sonradan gelen Türkleri dar bir alana sıkıştıran batı güçleri yeni bir hamleyi neden yapmasın? Muhatap olarak güçlü bir Türkiye’yi görmektense zayıf bir Türkiye ve ondan yeni ayrılmış Kürdistanlı kardeşleri muhatap görmek batının siyasi çıkarlarına daha fazla uygun değil midir? Böyle bir senaryoya mümkün değil diyenler olursa biraz tarih okumalarını öneririm.
Ortada bu kadar açık bir süreç varken Bahçeli’nin açıklamaları sadece bir noktaya odaklanmış durumda: “Öcalan gelsin açıklama yapsın. PKK silah bıraksın.” Evet bu konuda ısrarla, kendi dediğimin arkasındayım demesi bu konuya ciddi yaklaştığı anlamına geliyor. Yani bunca yıldan sonra Bahçeli’nin ciddi olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bahçeli’nin ciddi olması elbette bir adım sayılabilir. Ama bu ciddiyetin altında neler var? Bahçeli’ye göre “Vakit tamamdır. Bin yıllık kardeşliği kimse bozamaz”… Bahçeli’ye sorarlar, vakit hangi devlet için tamamdır? Yeni oluşturmak istediğin devletin içeriğini bu devlette yaşamak zorunda kalacak olanlar merak ediyordur. Kürtlere göre de vakit tamamdır. Kırk yıldır mücadele ediyorlar ve artık büyük bir güç oldular. Ve Ortadoğu’da birçok seçenek var. Ortada yeni bir vakit var. Ama bu vaktin kime yarayacağını tarafların samimi duruşu gösterecek….