Abdullah Aysu
Türkiye 1950’li yıllarda, üzerine bastığı dallardan biri olan hayvancılığa baltayı salladı. O gün bugün Türkiye hayvancılığı eğik düzlemde kayıyor.
Eğik düzlem
O yıllarda traktörleşme ile mera talanına giriştik. Buna “modern tarım” dedik. Çiftçiyle birlikte halkı da avuttuk!
1960’lı yıllarda verimlilik adı altında buğday boyuyla oynadık, kısalttık. Kısalan boy oranında saman kaybına uğradı Türkiye. Buna “çağdaşlık” dedik, çiftçiyi ve halkı inandırdık, kendimizi kandırdık!
1970’li yıllarda halkımızın, “buğday ile koyun gerisi oyun” dediği doğruyu bıraktık, elin aklına uyduk. Hayvancılık politikalarının direksiyonunu koyunculuk yerine sığırcılığa kırdık. Buna “yüksek verimlilik” dedik. Ters yola girdik!
1980’li yıllarda hayvancılık desteklerini koyun yetiştiricilerine kıstık, sığır yetiştiricilerine musluğun vanasını açtık. Açılan musluktan akan parayla çiftçi hariç herkes abdestini aldı. Buna “Modern hayvancılığa geçiyoruz” dedik, bir güzel yaldızladık!
2000’li yıllarda saman ithal duvarına çarptık, saman duvarı yumuşaktı, esnedi, hafif sıyrıklarla atlattık, ayıkmadık!
2010’lu yıllarda canlı hayvan ve et ithaline başladık. “Niye alıyoruz, kendimiz üretelim” diyenlere “Paramız var alıyoruz” dedik. Mirasyedi hovardalığıyla ithal barlara dadandık, çıkmak bilmedik!
Geldik bugüne
Mera bulan çeyrek bilete milyar vurmuş gibi seviniyor.
Saman bulan çiftçi define bulmuş gibi ellerini ovuşturuyor.
Çiftçiler yerli sığırın 20 katı yem tüketen kültür sığırlarına yeterli yem bulduğu gün karnı tok insan gibi keyifli yatıyor.
Buğday hasadı başladı. Parası olan, “Dolara mı yoksa samana mı yatırayım?” diye düşünüyor. Karar veremiyor, iktisatçılardan tüyo bekliyor.
Çobanlarımız Suriye’den en çok da Afganistan’dan. Sakın üzülmeyin siz sevgili halkımız. Düşünüp incinmeyin, beş kuruş bozdurmayan, dolar bozduran hükümetimiz. Biliyorsunuz, tarımda Avrupa birincisiyiz!