Tabii ki bir nedensellik var her şeyde. Yani her şey bir nedenler, toplamının sonucu ama bu nedensellikler, o kadar yağmur gibi yağıyor ki ancak laboratuvar koşullarında, meşhur kimya dersi terimiyle NŞA-normal şartlar altında, gerçekleştiğinde istediğiniz sonuca ulaşıyorsunuz. Hatta bu laboratuvar koşullarında bile -bir sürü zaman- yapanın istediği gibi olmuyor. Yani ‘toplum mühendisliği’ denilen şey, başka uzmanlıklar gibi kocaman bir uzman etiketinden başka bir şey değil. Hele öznesi, hatta nesnesi, insan olursa hiç de mümkün olamayan bir şey. Çünkü insan, fizik kurallarına tabi değil ve bir taraftan itince, diğer tarafa gideceği kesin değil, hiç değil…
-Deleuze ve Guattari nedenselliği, bir çuval buğdayın, -‘neden’lerin- boşalması olarak tanımladıklarında, aynı şeyden söz ediyorlardı. Her şeyin bir nedeni vardı, bin nedeni vardı…-
Bu yüzden ‘Ütopya’ yapmak (!), mesela Thomas More’un tarifiyle: Mutfakta hassas ölçer, kuyumcu terazisiyle, yemek yapmaya benziyor. Ütopyanın sınırlarını belirleme şansınız yok, daha doğrusu böyle ütopya yapamıyorsunuz ya da yapmaya kalktığınızda, ortaya çıkan şey hiç de ağzınıza layık olmuyor. Yahut hiç kimseyi doyurmuyor.
Bunun manası, ‘Ütopya’nın, genel kabul gördüğü gibi zaten ‘imkânsız’, olması değil. Ütopyanın zaten, dışarıdan doğru, yukarıdan ve birileri tarafından, ‘yapılamıyor’ olması. Bu yüzden, basit bir karşılaştırma yaparsak, sayıları, ölçüleri ve başka ayrıntıları belli olan ‘More’un Ütopyası, zaten bir kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm ya da bir başka dünya -paradoksal gelebilir size ama- mümkün olan dünyanın, sadece bir anlatımı olarak kalıyor. Ancak Kürt siyasal hareketinin, ‘paradigması’ böyle değil. Yani bunun aksine, ekolojik demokrasi, Zapatistalarla da bağlantı kurarak tanımlarsak, ‘Buen Gobierno- iyi hükümet’, daha doğrusu hükümetsiz topluluklar önerisi, gerçek bir ütopya’.
Bu yazı nereden çıktı derseniz; dünyanın her yerinde, pandemi sonrası nasıl kentler, nasıl bir hayat, nasıl bir gelecek tartışmaları içinde, Kürt siyasal hareketinin politik önerileri, ekolojik demokrasi ve herkesin, özne olarak içinde yer alacakları toplumsal birliktelikler, komünler, toplumsal cinsiyetçi ütopyasının önemini vurgulamak istemek. Ve daha da önemlisi, daha önce akla bile gelmemiş bir koca neden, ‘korona’ karşısında, hâlâ ayakta durduğu için bir kez daha hatırlatmak…
Yani düşüncelerimizin üstündeki maskeyi sıyırınca göreceksiniz ki ütopya paradigması duruyor orada…