Bu yazımda Süleyman Demir’i yardımcı olarak yanıma aldım.
Burada ben mi ustayım, o mu usta, bilmem. Eskiden toplam bahsinde denirdi ki, “Bir cinsten olmayan şeyler toplanmaz.” Örneğin beş, bir armut gibi. Ama yine de toplamadan önce bir tabağa konulup yenilebilir. Burada da Süleyman Bey’in cins ve sınıfından olmadığımız için kolay kolay toplanmayız ve ustalıklarımız da başka başka sahalarda olur.
Burada Süleyman Bey’in yazıma katkısı, bir günlük basında çıkan sözleri kafi geliyor. Bakın sayın Başbakan ne diyor:
“Sekiz senedir eşkiyalığı sanat haline getirenleri…”
Sayın Süleyman Bey, demek iyi olmayan sanatlar da vardır. Peki, 30 yıldır bu fakir milletin başına musallat oluşun güzel bir sanat mıdır? Bence değildir. Ve bence, o “eşkıya sanatı” dediğin sanat da geniş manada sizin ve sizin gibi diğer sanatkârların sanat ürünleridir.
Yine Başbakan Demirel diyor ki, “Güneydoğu Anadolu’nun terör hareketinin bir ucu, uyuşturucu olayı ile bağlantılıdır. Ve bununla ilgili olarak Almanya, Suriye ve İran hükümetlerini önemli şekilde ikaz ettik.”
Evet Süleyman Bey, siz diğer geçersiz ikazlarınız gibi ikaz ettiniz de acaba karşı taraf size ne cevap vermiştir? Tahmin ediyorum ki, bir kısmı gülmüştür. Sizi yakından tanıyanlar da diyebilirler ki, “Peki Sayın Başbakan, hacıyatmaz gibi yedi kere devrilip yine iktidara gelişinin ucu nereye ve nerelere bağlıdır.”
“Benim iktidarımda kimse gece yarısı evinizin kapısına dayanamaz” diyor Sayın Başbakan. İşte bu doğru. Cidden gece yarısı, yani saat 12’de değil de bir hafta önce benim kapıma gece yarısını iki saat geçe Süleyman Bey’in sevgili memur ve polisleri dayandılar. Allahtan ki, kapımı açmadım, yoksa “terörist” diye beni öldüreceklerdi. Ve inanıyorum, ertesi gün Süleyman Bey, televizyonda rahatça gerdan kırıp Zati Sungur gibi uyutucu bakışlarla halkın gözüne bakarak, “Musa Anter yazar değil, yazar kılığına girmiş bir teröristti” diyecekti.
“Güneydoğu’da Hizbullah vardır” diyor, Sayın Başbakan. Demek istiyor ki, “Doğu ve Güneydoğu’da gazeteci ve masum insanları vuran, benim kontrgerillam değil, İslami bir örgüt olan ve kafirlere cihat açan Hizbullah’tır.” Eh, böyle olunca da elbette bu teşkilat, yerli yersiz “inşallah”ı, “maşallah”ı ağzından eksik etmeyen Süleyman Demirel ve adamlarına el kaldırmaz. Haliyle hedefleri Amerikancı kafir, komünist, kapitalist, faşist ve işbirlikçi Kürtleri vuracaklardır.
Sayın Süleyman Bey, yani inanıyor musun ki, senin bu yavan ve doğru olmayan sözüne, en aşağı senden ve adamlarından yüzlerce kat daha Müslüman olan tüm Kürt milleti ve Hizbullahçılar inansın?
Daha iki gün önce, sağ kolun İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, o sevimli ve güleç yüzü ile televizyonda dedi ki, “Doğu ve Güneydoğu’da Hizbullah diye bir örgüt yoktur ve tüm kayıtlarımızda böyle bir örgüte rastlanamamıştır.”
İşte burada adam coşup bu felsefesini ortaya koyuyor ve diyor ki, “Kimse devletten kuvvetli değildir. Bunların, yani PKK’nin, hatta tüm Kürtlerin analarından emdikleri sütü fitil fitil burunlarından getireceğiz.”
İşte Süleyman Bey’in yıllarca emperyalist Amerika ve sinsi mason felsefesinin bir karışımı. Bu felsefenin formülü, “Hak kuvvetin”dir. Eh, madem ki, devlet kuvvetlidir ve devletin en kuvvetli adamı Süleyman Bey’dir; öyleyse “Hak Süleyman’ın”dır.
Ben çok dua edip gelişi güzel çıkarlarım için Allah’ı rahatsız etmek istemem; ama mecbur kaldım, bu sefer içtenlikle dua edeceğim:
“Yarabbi, tüm Anadolu fakir halkını bu adamların şerrinden kurtar. Kurtar da ne şekilde kurtarırsan kurtar. İstersen Lut olayını düşün; ama yine de en iyisini sen bilirsin. Amin.”
23 Ağustos 1992