Doğduğu, büyüdüğü coğrafyayı unut(a)madığı mısralarından anlaşılan Akbaba, Fırat’a özlemini yansıtırken, Antakya’da “ters akan Asi” Nehri’ne de tutulduğunu ifade ediyor. Zamanda yolculuk yaparken Asi ile Fırat’ın sularını birbirine karıştırıyor. Ya da onun imgelerinin derinliği bizi bu izlenime kaptırıyor
Adil Okay
“Senin kalbinde bin kez Hicret’im / Aşktan büyük bayrak yok / (…) / Bağışla sevgili / doğudan geldim/ Yüzümdeki izden bilirsin / Acının kaç çentik attığını…” Servet Üstün Akbaba
Elimde şair ve fotoğrafçı Servet Üstün Akbaba’nın yazdığı “Yalnızlık Yer Değiştiriyor” adlı bir şiir kitabı var. 1966 doğumlu Akbaba; Karlıova’da doğmuş, Elazığ’da orta öğrenimini tamamlamış, Antakya’da Eğitim Yüksek Okulu’nu bitirip öğretmenliğe başlamış. Aksaray ve Zonguldak’tan sonra Antakya’ya yerleşmiş. Eğitim Sen ve İnsan Hakları Derneği’nde yöneticilik yapmış.
“Ülkemin kalbini ikiye bölen / Nehirlerin uzun elleriydi / Sesimin eşiklerine düşürmeden dilimi / Yasak bir kitaptı göğsümün zulasında / Sesin diyorsun dağ gibi sardı / Gelse bahar anlatsam kardeş kanını / Açılacak / Bir annenin ağıdında…” s. 18
Doğduğu, büyüdüğü coğrafyayı unut(a)madığı mısralarından anlaşılan Akbaba, Fırat’a özlemini yansıtırken, Antakya’da “ters akan Asi” Nehri’ne de tutulduğunu ifade ediyor. Zamanda yolculuk yaparken Asi ile Fırat’ın sularını birbirine karıştırıyor. Ya da onun imgelerinin derinliği bizi bu izlenime kaptırıyor. Zamanda yolculuk dedim, zaman, Servet Üstün Akbaba’nın şiirlerinde yan anlamlar yüklenen bir imge. Akbaba zamanı doğanın / insanın değişen yüzüyle ya da doğup büyüdüğü coğrafyanın kaderiyle ve kederiyle betimliyor. Akbaba’da “zaman” gibi bazı imgelerin sık sık tekrarlanması, o sözcüklerin bilinçli tekrarı düz yazıya / şiire müzikten giren, ritim – nakarat anlamına gelen “Leitmotive”e yol açıyor. Yani bazı imgelerin, sözcüklerin bilinçli tekrarı –zaman, susmak, kanamak, umut, dağ gibi – Akbaba’nın şiirine renk ve ahenk katıyor.
Zamanın onun şiirlerine nasıl renk kattığını, bu rengin bazen kan kırmızısı, bazen kara, bazen de umudun rengi maviye dönüştüğünü farklı şiirlerinden seçtiğim mısralarla / imgelerle göstermeye çalışayım
“Geniş zamanın uçurumlarına uzanıyor gitmeler / Zaman yalancı bir sevgilinin tutanakçısı / İhanete uğrayan bir halkın gözlerinde…” s. 11
“Sussun Mem’in çığlıkları göğsünde / Ayrılıklarda acımış ayetler getireceğim dudaklarına / unutulmuş alfabeden rüyalar / Ahir zamanların sözlerinden sedef boncuklar…” s. 17
“Mavi bir şarkıydı her yer / Yüreğimin saatini vurmuştu / Zamanın çanını çalan aşk…” s. 20
“Durmadan şiir okuyor zaman / Defne hüzün damıtıyor maviye / Asi durmadan akıyor” s. 18
“Yırtılan bir coğrafyanın kanayan düşleriydiler / Gittiler / Tüm zamanların en acı yolculuğuna” s. 31
“Acı kokan taşların yüzünde sürgünlerin yazgısı / La’dır kalbimizde aşkın kandilini ateşleyen (…) Susma / Tüm zamanların kanıyım ellerinde…” s. 56
“Düşlerimi ikiye bölen Fırat’ın kıyısında / Mem’in dudağından içiyorum şarabı / Yakarak düşlerimi ateş sunağında/ (…) / Dedem onun hikayesini anlatıyor çocuklara / Dilinde eski zamanların kanlı hançeri / Yüreğimin tam ortasında duruyor / Ötüyor pepûk…” s. 61
Akbaba’nın sadece ahir zamanla / tarihle değil, bugünle ve gelecekle ilgili de derdi var, söyleyecekleri var, belli. Ama miting alanında olmadığının, sanat yapmaya uğraştığının bilincinde. Şiirlerinde hazır kalıplar-sloganlar yok. İmgeler- simgeler var. 21. yüzyılda “yazın”ın geldiği aşama bunu gerektiriyor. Artık “eser”in tamamlanması için okuyucuya boş sayfa bırakmalı. Yani okuyucu da çaba harcamalı. Her şeyi hazır almamalı. Metnin – şiirin içine kendini katmalı.
Neruda’nın dediği gibi: “Gerçekçi olmayan bir şair ölüdür ve yalnızca gerçekçi olan şair de ölüdür.”
Akbaba bu hakikati kavramış. Bu çalışmayla zoru başarmış. Divan edebiyatından ninesinin mesellerine, dengbêjlerden Kürt, Acem ve Türk edebiyatına kadar geniş bir alandan beslenmiş. Aldıklarını harmanlamış ve yeni sembol ve metaforlarla estetize ederek sunmuş.
“Annem şafağın rengiydi / Yüzünden öperdi suyun / Toprak kokardı elleri / Güneşten ıslanmış saçlarıyla / Ayine dururdu…
Dağ kokularının rengiydi annem / Toprağa diz çöküp doğurduğunda beni / Düşlerini de bağışlamıştı ömrüme / Uçurum gibi durur içimde sözleri / Bir ömre kaç acı sığdıracağımı / Onun gözlerinden öğrendim…
Yüzünü yitiren coğrafyaydı babam / Kayıp ömürlerin yasını tutuyordu bir ayette / Durmadan Mem’in dilinden anlatıyordu aşkı / Mevsimlerin yüreğindeki ayrı düşmeleri / Kanlı günlerin yaktığı coğrafyayı…”
Akbaba’nın şiirlerinin hemen hepsinden aforizmalar, başarılı metaforlar aktarmak – alıntılamak mümkün. Ama her okuyucu kendi feneriyle ruh haline yakın bölümü seçecektir okurken.
Son söz de yine Servet Üstün Akbaba’dan olsun:
“Susmuş ve susturulmuş bir çocuğun ‘’ben de varım” demesidir şiirim. Var olan insan doğasını tahrip eden sisteme bir itirazdır. Bu nedenle şiirimin günlük hayatımla bağını kurup oradan sistem karşıtlığımı geliştiriyorum. Kendimi yaratmak ve tüm duygularıma, düşüncelerime, algılarıma evrensel bir boyut katmak için kendimden dışarı çıkıp her şeyin bir parçasıymışım gibi bakıyorum hayata. Bir yandan da üzgünüm; dilimin sınırlarında yazamadığım için…”
Künye: Servet Üstün Akbaba, Yalnızlık Yer Değiştiriyor / Şiir, Red yayınevi, Diyarbakır.