Salih Yılmaz
İnsanlık kapitalist sömürü düzenine karşı kesintisiz bir direniş içerisindedir. Kapitalist sistemin maddi ve manevi tüm araçlarını insan ve toplum üzerinde baskı ve sömürü olarak kullanmasına rağmen insanın ve toplumun özgürlük arayışı ve buna ulaşmak için geliştirdiği mücadele son bulmamıştır. Son bulmaz da. Çünkü yaşamın anlamı, değeri buradadır. İnsanın bundan vazgeçmesi, eşit ve özgür bir toplumsal yaşam arayışından vazgeçmesi mümkün değildir. Vazgeçme değil, bunun mücadelesi söz konusudur. Umutsuzluk yok, mücadele ve direniş var.
Kapitalist sömürü düzeni birey ve toplum üzerinde gerçekleştirdiği sömürüsünü sürekli ve kesintisiz kılmak için çok büyük bir saldırı içerisinde oldu, olmaya devam etmektedir. Bunun sonucunda kişilikte ve toplumsal yaşamda derin çatlaklar ve yaralar açtı. Yaşamı olabildiğince sömürülü ve acılı kıldı, kılıyor. Bu durum sadece insanla da sınırlı kalmadı. Azami kâr ve tüketim hırsıyla doğada da büyük tahribatların oluşmasına yol açtı, açıyor. Fakat buna rağmen kendisini baki kılmayı başaramadı. Bunu başaramayacağı da umulanın tersine kapitalist sömürü düzeninin her gün biraz daha insanlık tarafından, toplum tarafından gerçeğinin anlaşılması ve ona karşı çıkanların, mücadele edenlerin sayısının artmasından anlaşılmaktadır. Kapitalist sistemin ortaya koyduğu modernitenin, yani yaşam biçiminin sömürücü, insanlık düşmanı, sahte ve yalana dayalı olduğu her gün biraz daha ortaya çıkmakta ve gerçeği anlaşılmaktadır. Herkes artık bu son sömürü düzenine karşı çıkmakta, ona karşı bir mücadele içerisinde bulunmaktadır.
Kapitalist sömürü düzeni gerçekten de son sömürü düzenidir. Bunun ötesinde bir sömürü olamadığı gibi, bu sistemin alaşağı edilmesinden sonra toplumun dünyanın her yerinde özyönetimine dayalı özgür birey ve demokratik komün anlayışını temel yaşam biçimi haline getirmemesi düşünülemez. Bunun önünde toplumdan kaynaklı herhangi bir engel yoktur. Tek engel egemen düzendir. Onun oluşturduğu sistem ve kalıplardır. Kapitalist sömürü düzeni aşıldığında yerine başka bir sömürü düzeni gelmeyecektir. Çünkü toplumda zihniyet çok ileri bir düzeydedir. Bu zihniyet elbette tarihsel geçmişin, özellikle de yakın tarihin toplumsal mücadeleleri sonucunda elde edildi. Toplumsal doğanın ne olduğu, nasıl yeniden inşa edileceği ve yaşanılacağı bugün dünden, birkaç on yıl öncesinden ve birkaç asır öncesinden daha iyi bilinmekte veya tanınmaktadır. Gerçekliği doğru bir şekilde bilmek ve tanımak çok önemlidir. Yanılgılı yaklaşımlar sonucu büyük mücadelelerle yaratılan imkanların yeterince değerlendirilemediği en az iki yüzyıllık bir süre geride bırakıldı. Büyük imkanlar yeterince değerlendirilemedi ama çok önemli sonuçlar elde edildi. Ve günümüz dünyası ve insanı bu sonuçlara dayanarak doğru olanı gerçekleştirmenin mücadelesini veriyor. Bu konuda kesinlikle azımsanmayacak bir mesafe alınmıştır.
Direniş ve mücadele her yerdedir. Dünyada kadınlar her yerde mücadele içerisindedir. Bu durum sömürü sisteminin erkek egemen zihniyet ve anlayışından kaynaklandığı ve değişim, dönüşümün veya kırılmanın evvela buradan gerçekleşmesi sağlanmadan sömürüsüz ve özgür bir yaşamın olamayacağını ortaya çıkardı. Şimdi bu bilinç vardır ve bu çok önemlidir. Kadının günümüzde yaşama bu şekilde katılması ve yaşamın buna göre dönüşmesi gerektiği düşüncesi bir tutuma dönüşmüştür. Çağımızın en ileri fikri budur. Zamanı gelen bir düşünceyi bastırmanın mümkün olmadığı deyimi şimdi bu fikir için geçerlidir. Bu büyük bir devrimdir.
Türkiye ve Kürdistan’da faşizme karşı çok büyük bir mücadele ve direniş vardır. AKP-MHP iktidarı milliyetçilikle toplumu uyutmaya, itaatkar kılmaya, zehirlemeye ve bu şekilde egemenliği altına almayadursun, Kürdistan ve Türkiye’de halkların duruşu bunun tersidir. Her gün biraz daha yaşamı her yönüyle sıkıştıranın, sömürenin AKP-MHP iktidarı, onun zihniyeti olduğu anlaşılmakta, buna inanan insanlar artmaktadır. Beka söylemiyle Kürtlere saldıran, sayıları yüzlerle ifade edilen savaş uçaklarıyla her gün Kürdistan’ın doğası, dağları bombalanırken, yangınları söndürecek bir düzine uçak bulunmamaktadır. Böyle olmasaydı, toplum, insan, ekoloji düşünülseydi ve buna göre davranılsaydı bunca orman yanmazdı. İnsanlar bunların tümünü görüyor. İnsanlar bunun hesabını soracaktır elbet.
Eksik bir şeyler yok mu peki? Eksikler de vardır. Her şey mükemmel gitmiyor. En önemli eksiklik mücadelenin gerektiği kadar geliştirilmemesidir. Topluma ve mücadeleye öncülük etmesi gerekenler bunu yeterince yapmıyorlar veya yapamıyorlar. Bu yeterliliğin ölçüsü birey ve toplumdaki düşüncedir. Toplumdaki düşünce yeterince örgütlenemiyor. Eğer bu yapılmış olsaydı ve buna rağmen AKP-MHP bloğu ayakta kalsaydı, o vakit düşüncenin doğruluğunu veya yeterliliğini tartışırdık. Fakat ne Türkiye’de ne de Kürdistan’da bu sınırlara ulaşılmış değil. Toplumdaki özgürlük fikri örgütlenmiyor ve eyleme dönüştürülmüyor. Bunun yarısı bile yapılabilse, örneğin toplumdaki özgürlük arayışı, tutkusu, faşizme duyulan öfke ve ondan kurtulma özlemi örgütlendirilse ve eyleme dönüştürülse AKP-MHP iktidarı ayakta kalamaz, çöker ve o zaman her şeyin önü açılır. Bunun olması durumunda sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu çapında önemli gelişmeler olacaktır.
Bu eksiklik aşılır, burada mesafe alınırsa önemli gelişmeler yaşanacaktır. Çabamız bunun gerçekleşmesi için olmalıdır. Umutsuzluk yok, direniş ve mücadele var. İnsana, yani kendimize güvenelim. Ne demişti şair? Umut insanda…