Yediğimiz yemeği boğaza indirdiğimiz yerdir ümük. Orada hem yemek borusu, hem soluk borusu var; sıkmaya ve sıkıntıya gelmez.
Yemek ümükten engelsiz geçtiği oranda rahat yer, içer ve yaşarız. Yoksa maazallah; yaşamımızı kaybedebiliriz.
Anadolu’da biri birine kızdığında, “vallahi şimdi ümüğünü sıkıveririm!” der. Ümük sıkmak, ölümle (öldürmekle) eşdeğerdir de, ondan öyle söyler.
Gıda (ürün) üretiminin başladığı şey (ümüğü) tohumdur. Tohum olmazsa, ürün üretil(e)mez.
Tohumla başlar her şey
Toprağa tohum atmazsanız, toprağı istediğiniz kadar sulayın, ilaç atın, gübre saçın ürün alamazsınız. Ama toprağa tohum atarsanız, sulama yapmazsanız, hiç ilaç atmayıp, gübre saçmasanız bile, yine de ürün alırsınız. Anlatılandan da anlaşılacağı üzere tohum, ürün üretiminin sade başlangıcı değil, olmazsa olmazıdır!
Binlerce yıldan bu yana insanlar ve tüm canlılar için tohum, ortak bir varlıktır. Halen de öyle. Ama şimdi iki elin parmağından az sayıdaki şirket, çiftçilerin ortak varlığı olan tohumları sahipleniyor.
Oysaki çiftçi tohumları;
– insanları doyurmaktadır.
– güvenilir, ulaşılabilir ve ucuzdur.
– çok çeşitlidir. Geniş, derin bilgi birikimine dayalıdır.
– kadınların koruması altındadır.
– besin değeri bakımından zengin, lezzetli ve sağlıklıdır.
– kimyasal kullanımını gerektirmeyen, ekolojiyi ve gıda egemenliğini desteklemektedir.
Gerçekler böyle. Ya uygulamalar?
Çiftçilerin tohumlarının ellerinden alınıp, şirketlere verilmesi için Türkiye dahil dünya genelindeki ulusal hükümetler bir dizi kanun ve yönetmelikler çıkarmaktadırlar.
ABD eski Dışişleri Bakanı (1973-1977) Henry Kissinger bir sözünde; “Enerjiye hükmederseniz ülkeleri, gıdayı denetlersiniz tek tek insanları kontrol edersiniz” demişti.
Demek ki neymiş tohum?
Şirketler için yönetme ve kontrol etme aracı!
Çiftçiler ve tüketiciler (halk) için ise; yaşam!