Türkiye’nin kimyasal silah kullanımının araştırılması için yapılan çağrılara rağmen OPCW, herhangi bir inceleme yapmazken, CPT gibi uluslararası kuruluşlar da İmralı başta olmak üzere cezaevlerinde yaşanan ağır hak ihlallerini sadece izlemekle yetiniyor
Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan’da başlattığı saldırılar 6’ncı ayını geride bıraktı. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığıyla devam eden saldırılarda, uluslararası sözleşmelerle yasaklanan ve insanlığa karşı suç olarak kabul edilen kimyasal silahlar kullanılıyor. En son Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kimyasal silah kullanımından kaynaklı 17 HPG ve YJA-Star üyesinin hayatını kaybettiği açıklandı. Kimyasal silaha maruz kaldıktan sonra yaşamını yitiren 2 HPG’linin görüntüleri de yayınladı.
Heyete KDP engeli
Uluslararası kuruluşlar, görüntüleri yayınlanarak araştırılması için çağrı yapılan kimyasal silahlara dair sessiz. Bağımsız kuruluşların bölgede inceleme yapması ise bugüne kadar hep engellendi. 20-27 Eylül’de Federe Kürdistan Bölgesi’ne giden Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (IPPNW) üyesi doktorların yerinde inceleme yapmasına izin verilmedi. Heyet, bölgede kimyasal gazlardan etkilenen yurttaş ve doktorlarla görüşmek istedi. Ancak KDP’nin engeline takıldı.
Heyet, 21 Ekim’de açıkladığı raporunda, Türkiye’nin kimyasal silah suçu işlediğine dair güçlü kanıtların bulunduğu ifade etti. Raporda, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) soruşturma açması yönünde çağrı yapıldı.
Uluslararası sözleşmeler
Geçmiş yıllarda da birçok kez kullanılan kimyasal silahlar, 1899 ve 1907 Lahey Sözleşmeleri, Cenevre Sözleşmesi ve 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından imzaya açılan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) ile yasaklandı. Ayrıca sözleşmelerde kimyasal silah kullanımı “savaş suçu” olarak kabul edildi. En son imzalanan sözleşmeye göre kimyasal silahların üretimi, stoklanmasını ve kullanımını yasak. Türkiye de bu sözleşmeye imza atan ülkeler arasında bulunuyor.
Akar’ın itirafı
Ancak tüm uluslararası sözleşmeler ve protokollere rağmen Federe Kürdistan Bölgesi’nde kimyasal silah kullanımına dair herhangi bir inceleme yapılmadı. Türkiye, bugüne kadar hep yalanlamakla yetindi. 16 Kasım 2021’de Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşan Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın itiraf niteliğindeki konuşması da dikkate alınmadı. Ordunun envanterinde kimyasal silah olmadığını belirten Akar, “Biz yalnızca biber gazı kullanıyoruz” dedi. Fakat CWC’ye göre savaş sırasında biber gazının kullanımı da yasak. İtiraf niteliğindeki bu sözlere karşı uluslararası kurumlar yine harekete geçmedi.
Uluslararası sessizlik
OPCW, en son yaşanan kimyasal silah saldırılarına dair JINNEWS’e verdiği yanıtta, taraf devletlerden herhangi birinin talebi üzerine araştırma yapabileceklerini belirtti. Daha önce Suriye’de kullanılan kimyasal silahlara dair birçok rapor hazırlayan OPCW, konu Kürtler olunca adım atmayacağını son verdiği yanıtla bir kez daha gösterdi. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, insan sağlığı üzerinde araştırmalar yapan Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar da konuya dair şu ana kadar herhangi bir tepki göstermedi.
Bağımsız kurumların tavrı
Kimyasal silah ve benzer suçlara karşı mücadele veren sivil toplum örgütlerinin sessizliği de bu süreçte dikkati çekti. Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları ve Suriye iç savaşıyla ilgili birçok açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü bunlardan birisi. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) da kurumsal olarak açıklama yapmadı. MSF eski başkanı ve şu an danışma kurulu üyesi Dr. Brauman bireysel bir açıklama yaparak, bağımsız uzmanlardan oluşan bir bilirkişi heyetinin iddiaların olduğu bölgeye giderek araştırma yapmasının tek çözüm olduğu söyledi.
Tecritte de tutum aynı
Uluslararası kurum ve kuruluşların Türkiye sessizliği sadece kimyasal silah kullanımında değil, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı da devam ediyor. Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezayı Önleme Komitesi (CPT), Türkiye’deki cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini sadece “izlemek ve raporlamakla” yetiniyor. CPT, 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı Cezaevi’ni ziyaret etti ancak rapor açıklamadı. CPT, tıpkı OPCW gibi “taraf devletlerin izni” olmadan rapor açıklayamayacağını belirtiyor. Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışan İşkenceye Karşı Komite de Türkiye’de yaşanan işkence, şüpheli ölüm ve tecride karşı tek bir adım atmıyor.
Kaynak: Tolga Güney / İzmir-MA