İmralı sisteminin uluslararası konsensüsün ürünü olduğunun altını çizen Av. Mahmut Şakar, ‘İmralı’daki mekanizmada hegemonik güçlerin çok büyük sorumlulukları var’ dedi
İmralı Adası’nda tecridin yeniden ağırlaştırıldığı 5 Nisan 2015’ten bugüne PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan sağlıklı bir haber alınamıyor. 27 Temmuz 2011’de devreye konulan avukat görüş yasağı, “çözüm” adı altında 2013 ile 2015 yılları arasında yürütülen süreçte İmralı Heyeti üyeleri İmralı Adası’na gitmesine rağmen “koster bozuk” veya “hava muhalefeti” ile gerekçelendirildi. 15 Temmuz darbesinin ardından Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile 4 kez 6’şar aylık yasaklarla sürdürülen yasak, bu kez “disiplin” adı altında verilen cezalarla gerekçelendiriliyor.
İmralı seçiminin nedeni?
Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Mahmut Şakar, İmralı tecridini, görüş yasağını ve bunun yansımalarını MA’dan Özgür Paksoy’a değerlendirdi. Avukat görüş yasağının İmralı işkence ve tecrit sisteminin önemli bir parçası olduğuna vurgu yapan Şakar, “İmralı sisteminin kuruluşundan itibaren savunma hakkını engelleyen bir durum. Gerçek anlamda avukatlar ile Sayın Öcalan arasındaki iletişimi mümkün kılan bir şekilde dizayn edilmedi. Aksi şekilde dizayn edildi. İmralı’nın Sayın Öcalan’a göre inşasında yer alan kurgunun temel bir parçası. Dolayısıyla İmralı’nın seçilmesi de tecrit uygulanabilir bir alan olmasından kaynaklanıyor” dedi.
Devlet izaha kavuşturmadı
Avukat görüşlerinin kısıtlanması, savunma hakkının bir sınıra tabi tutulması, dönem dönem keyfi engellemeler yerine süreklileşen bir avukat yasağı dönemine geçildiğinin altını çizen Şakar, “2011’den bugüne kadar bir yasaklama söz konusu. 11 yıl boyunca -2019’da 5 görüşmeyi saymazsak- müvekkilimiz Sayın Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesini, teknik anlamda bir avukat engeliyle özdeşleştiremeyiz. 11 yıllık bir ambargo söz konusu. Avukatlar İmralı sürecinden koparıldı. Sayın Öcalan ve arkadaşlarının cezaevi koşulları ve hakları, devam eden duruşmaları, uluslararası hukuktaki davaları konusunda kendisiyle tartışabilecek avukatlarla bağı koparıldı. Avukatlar İmralı sisteminden dışlandı ve bu yapısal bir politik karar olarak alındı. İlginç olan temel noktalardan biri de devlet bunu bir izaha kavuşturmadı” diye belirtti.
Hukukta yeri yok
İmralı sisteminin Türkiyelileştiğine vurgu yapan Şakar, şöyle devam etti: “1999’dan beri devletin hukuksal ve politik olarak inşa ettiği mekanizma, 15 Temmuz’dan sonra tüm Türkiye cezaevlerine uygulandı ve KHK’lerle bunu yasallaştırdılar. Cezaevleriyle ilgili KHK’lerin tümü İmralı’dan edinen tecrübelerdir, İmralı’da pratik olarak uygulanan, daha sonra KHK’ye dönüştürüldü ve tüm Türkiye’ye uygulandı. İmralı sistemi Türkiyelileştiği zaman, ona bir gerekçe sunma girişiminde bulundular. Burada aile ve avukat görüşüne iki ayrı gerekçe sunuyorlar. Hukuksal açıdan ele aldığımızda, her tarafı dökülen bir yaklaşım var.”
Komplonun parçası
İmralı sistemini sadece Türkiye’nin yarattığı bir olgu olmadığına vurgu yapan Şakar, “Baştan itibaren biz avukatlar Sayın Öcalan’ın yanına gitmeden, Avrupa’da bir heyetin İmralı’daki koşullara baktığını biliyoruz. Daha sonra Sayın Öcalan bunu ifade etti. ‘Avrupa’dan bir heyet geldi. İmralı sistemine onay verdi ve gitti’ dedi. İmralı sistemi aslında uluslararası bir konsensüsün sonucu olarak inşa edildi. İmralı sistemi uluslararası komplonun bir parçası ve devamıdır. İmralı’daki tecrit olgusu, uluslararası iradenin sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bu mekanizmada hegemonik güçlerin çok büyük sorumlulukları var” dedi.
Çözüm gücü olamıyor
1999’dan bugüne PKK Lideri’nin yaşamı, sağlığı, kısaca her şeyin CPT’ye devredildiğinin altını çizen Şakar, son olarak şunları söyledi: “İmralı tecridi, özellikle son 2 yıllık haber alamama durumu, sadece CPT’nin ortadan kaldıracağı bir mesele değil. Hem komplo hem İmralı’nın inşası, uluslararası konsensüsün ürünüdür. Dolayısıyla siyasal bir meseledir. Bizim beklentimiz herhangi bir kavram, yeni bir analiz değil, ekstra söylenecek bir şey yok. Haber alınamama durumu var, biz ulaşmak istiyoruz, ailesi görüşmek istiyor, toplum haberdar olmak istiyor. Sayın Öcalan’ın söyleyeceği her söz toplumun, insanların hayatını kolaylaştıracak.”
ANKARA