Öyle uyduruk bir ‘ulusalcı’ değildi o. Dümdüz ortaya çıkıp ‘İran petrolleri İranlılarındır’ dedi ve gereğini yaptı. O kadarı ölüm fermanının imzalanmasına yetti de arttı bile
Arif Mostarlı
1970’lerin İran’ından Tahran fotoğrafları paylaşmak ve sonra da altına “İşte mollalar gelmeden önce İran böyle bir ülkeydi” diyerek yirminci yüzyılın en kötü şöhretli katil ve hırsızı olan Şah Rıza Pehlevi’nin dönemine övgü düzmek şimdilerde pek yaygın bir moda. Evin Cezaevi bodrumlarında katledilen yüzlerce devrimciyi, Şah’ın kaçarken uçaklara sığdıramadığı altınları yok sayan bu cehaletin ufkunun sınırları, en fazlasından 1970’lerle sınırlı.
Ama ondan öncesi var. Mollalardan ve Katil Şah’tan önce Muhammed Musaddık’ın trajik hikâyesi var…
1953 Ağustos’unda devirdiler onu. 1967’de ev hapsinde öldüğünde, cenaze töreni bile yaptırmadılar ve evinin oturma odasına gömdüler.
Klasik bir bürokrat
Muhammed Hidâyet Musaddık, İran bürokrasisinin köklü ailelerinden birinden geliyordu. Lozan Üniversitesi’nde hukuk doktorası, 1914’te İran’a döndükten sonra valilik, Pehlevi’nin babası Rıza Han’ın 1921 darbesinden sonra maliye bakanlığı, dışişleri bakanlığı… 1923’te de Ulusal Danışma Meclisi üyesiydi ama Rıza Han’ın 1925’te kendisini şah ilan etmesine karşı çıkınca bütün görevlerinden uzaklaştırıldı.
Rıza Şah, 1941’de tahtını oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’ye bırakınca Musaddık, yeniden siyasi yaşama dönüp meclise seçildi.
Daha sonra işler karıştı ama. Pehlevi, Tahran üniversitesinde uğradığı bir suikast girişiminden sonra komünistlere ve tüm muhaliflere savaş açarak İngilizlerin desteğiyle ipleri hızla eline alırken, muhalefeti ‘Milli Cephe’ ittifakı ile bir çatı altına toplayan Musaddık da güçlü bir lider olarak sahneye çıkmıştı. Musaddık’ın evinde bir araya gelen muhaliflerin 23 Ekim 1949’da bir bildiri yayınlayarak ilan ettikleri programlarının başında ‘İran petrollerinin millileştirilmesi’ vardı. Sömürgeci anlaşmalarla İran petrolüne el koyan ve ancak yüzde 16’sını İran’a bırakan İngiliz şirketleri doğal olarak bundan çok rahatsızdı.
Milli Cephe de karmaşıktı aslında. Orta sınıf dükkâncılardan İran Komünist Partisi’ne (TUDEH), liberallere ve bir kısım mollaya kadar herkes vardı. Yine de ‘Her şey İran için’ sloganı hepsini bir arada tutuyordu. 1951’de kurulan hükümetin Petrol Komisyonu Başkanı olan Musaddık millileştirme işine girişirken, TUDEH’in petrol rafinerilerinde ilan ettiği greve İngiliz donanmasının müdahalesi olayları iyice hızlandırdı. Böylece Milli Cephe millileştirme yasalarını Meclis’ten geçirirken, Musaddık da başbakan oluyordu.
Darbe yaklaşıyor
Artık bardak taşmış, kazan kaynamaya başlamıştı. İran’ın işgali bile gündemdeydi ama daha sonra darbenin daha akıllıca olduğu fikri emperyalist metropollerde yayılmaya başladı. Bu arada, kendisini olağanüstü yetkilerle güçlendiren Musaddık daha güçlü adımlar atmaya başlayınca, artık karar verildi.
Yakın zamanlarda kamuoyuna açılan CIA belgelerinde açıkça görüldüğü gibi AJAX operasyonu bizzat CIA ve İngiliz MI6 örgütü tarafından organize ediliyordu. MI6 İran büro şefi Norman Darbyshire, hükümette TUDEH’ten tek bakan olduğu halde Musaddık’ın eninde sonunda Sovyet etki alanına gireceğinden kuşkulandıklarını yıllar sonra anlatacaktı. Mart 1953’te ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, kardeşi Allen Dulles başkanlığındaki CIA örgütüne darbe talimatı verdi ve bu işe 1 milyon dolarlık ödenek ayırdı. Haziran başında CIA ve MI6 şefleri Beyrut’ta yeniden bir araya geldi ve son rötuşları yaptılar. Önce, Musaddık’ın altını oymak için rüşvetler devreye girdi. Darbyshire, “Büyük miktarda paralar bisküvi kutularında dağıtılıyordu. Sanırım o sırada 1.5 milyon sterlini aşkın para harcamıştır” diyecekti sonradan. Nihayet 16 Ağustos 1953 sabahı Şah’a bağlı birlikler harekete geçti ama darbe teşebbüsü kısa sürede ortaya çıkarılarak püskürtüldü. Darbecileri başı olan General Zahidi tutuklanırken Şah Muhammed Rıza ülke dışına kaçmıştı.
Aynı günlerde yüzbinlerce kişi Musaddık’ı desteklemek için sokaklara döküldü; fakat Musaddık’ın solcuların taşkınlık yapacakları endişesiyle orduyu, halkı kontrol altına alması için sokağa davet etmesi ‘devletçi’ kafanın trajik bir hatasıydı. Böylece darbeciler ikinci bir şans elde ettiler ve bu kez işi şansa bırakmadılar. Silah zoruyla herkesi ezerek 19 Ağustos’ta iktidarı ele geçirdiler. İlk işleri Musaddık kabinesinden bazılarını idam etmek ve Musaddık’ı ‘vatana ihanet’ten hapse mahkûm etmek olan darbeciler, ikinci olarak da petrolün millileştirilmesi yasalarını iptal edip eski düzene geri döndüler. Böylece her karışıklıkta yurt dışına kaçmayı huy edinen Şah Rıza Pehlevi’nin İran’a geri dönmesinin yolu açılmıştı. O günden 1979’da mollaların ‘İslam Devrimi’ne kadar sürecek olan kanlı Şah dönemi böylece başlamış oldu.
İran’ın neredeyse 70 yılını önce Şah, sonra onun vahşetinden doğarak kendi vahşetini örgütleyen Molla rejimi ile kana bulayan emperyalist odakların, şimdi başlayan Jîna Amini isyanını, ‘özgürlük hareketi’ olarak alkışlaması, size de riyakârca gelmiyor mu gerçekten?