Ulusal hafıza, sadece geçmişte yaşanan olayların kronolojik bir dökümü değildir; aynı zamanda bir halkın kimliğini, dayanışma ruhunu ve geleceğe dair hedeflerini şekillendiren en güçlü araçtır. Kürt ulusu için bu hafıza, zulme karşı direnişin, özgürlük için verilen mücadelenin ve kimlik arayışının bir aynasıdır
İsmail Aktaş
Bir halkın tarihi, onun ulusal hafızasının temel taşını oluşturur. Kürtler, dört parçaya bölünmüş yurtlarında, yüzyıllardır süren direnişleri ve fedakarlıklarıyla, bu hafızayı her dönemde diri tutmayı başarmışlardır. Ancak tarih bilincinin ulusal bir birlik ve statü mücadelesiyle harmanlanması, Kürt ulusunun geleceği için kritik bir gereklilik olarak karşımızda duruyor.
Tarih boyunca Kürtlerin verdiği mücadele, yalnızca bir direniş değil, aynı zamanda bir kimlik inşasıdır. Bu kimlik, Med’lerden Mervanilere, Mahabad’dan Halepçe’ye, Diyarbakır zindanlarından Kobani’ye kadar uzanan bir hafızanın yansımasıdır. Ancak bu hafızayı korumak ve gelecek nesillere aktarmak, yalnızca geçmişi hatırlamakla değil, ulusal birlik ruhunu sürekli canlı tutmakla mümkün olacaktır.
Ulusal hafıza, sadece geçmişte yaşanan olayların kronolojik bir dökümü değildir; aynı zamanda bir halkın kimliğini, dayanışma ruhunu ve geleceğe dair hedeflerini şekillendiren en güçlü araçtır. Kürt ulusu için bu hafıza, zulme karşı direnişin, özgürlük için verilen mücadelenin ve kimlik arayışının bir aynasıdır. Ancak bu aynanın tozlanmasına izin verildiğinde, geçmişteki hatalardan ders almak ve geleceği inşa etmek zorlaşır.
Kürtlerin dört parçaya bölünmüş coğrafyasında ulusal hafızayı diri tutmanın önündeki en büyük engellerden biri, parçalanmışlık ve buna bağlı olarak gelişen bölgesel ve siyasi farklılıklardır. Kuzey’de (Bakur) bir destan yazılmış, Güney’de (Başur) başka bir destan. Doğu’da (Rojhilat) yarım kalmış mücadeleler, Batı’da (Rojava) yeni bir direnişin sesi duyulmuş. Her biri Kürt ulusunun tarihine ayrı bir değer katmış olsa da, bu farklılıkların ulusal birliğe zarar verecek şekilde derinleşmesi, hafızanın ortak bir zemin üzerinde buluşmasını zorlaştırmıştır.
Bununla birlikte, tarih bizlere ulusal hafızanın birleştirici bir güç olduğunu da gösterir. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kısa ömrüne rağmen Kürtler için bir umut simgesi olarak hafızalarda yer etmesi, Halepçe Katliamı’nın dünyanın dört bir yanında yankılanarak Kürt halkının haklı davasını görünür kılması, Diyarbakır zindanlarında sergilenen direnişin Kürt gençliğine cesaret aşılaması, Kobani zaferinde insanlığın ve Kürtlüğün onurunun kurtarılması… Tüm bunlar, ortak bir hafızanın, halkı coğrafi sınırların ötesinde birleştirme gücüne sahip olduğunu kanıtlar.
Bu yüzden, Kürtler için ulusal hafızayı diri tutmak, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda geleceği şekillendirme sorumluluğudur. Bu hafıza, yalnızca tarihin acı sayfalarını değil, birlik ve dayanışmanın zaferlerini de içinde barındırmalıdır. Kürt ulusunun ulusal bir statüye kavuşması, geçmişi unutmadan ama geleceğe odaklanarak mümkün olacaktır. Ulusal birliğin önemine her fırsatta değiniyoruz, bugünlerde ise Ulusal birlik tüm Kürtler için mecburi istikamettir.
Herkesin hafızayı ve birliği canlı tutmak için yapabileceği bir şey vardır. Yazarlar kalemiyle, sanatçılar eserleriyle, siyasetçiler cesur adımlarıyla, halk ise dayanışma ruhuyla bu hafızayı yaşatabilir. Çünkü Kürtlerin ulusal mücadelesi, yalnızca bir halkın özgürlüğü değil, aynı zamanda insanlığın adalet arayışının bir parçasıdır.
Son söz olarak, geçmişimizi unutmadan, bugünde birleşerek ve geleceği hedefleyerek ilerlemek, Kürt ulusunun en güçlü silahı olacaktır.
* Golik dergisi Genel Yayın Yönetmeni