Gerçek olmayan nedir? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çocuk işçilikle mücadele etmek ve çocuk işçiliği durdurmak için ‘Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı’ hazırlar ve 2018 yılını ‘Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı’ ilan eder. Geçen ay TESK ile UNICEF’in düzenlediği ‘Çocuk Hakları ve İş İlkeleri Programı’nın tanıtım toplantısına katılan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk da “Çocuk işçiliği ile mücadelemiz ve bu konuda gösterdiğimiz hassasiyet, istatistiklerimize de yansıdı. Bu anlamda, ülkemizde 1990’lı yıllarda yüzde 15’i aşan çocuk işçi oranı bugünlerde yüzde 5’in altına düşmüş durumda” diye bir açıklamada bulunuverir.
Bu sözler 15 yaşındaki çocuk işçi Halil Yeloğlu’nun ölmesinden saatler sonra söylendi. Halil, atık kâğıt işçisiydi. 13 Kasım’da Adana Yüreğir’de meyve suyu fabrikasından kamyona yüklenen narenciye posası boş araziye dökülürken tonlarca posanın altında kalarak ağır yaralandı. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde ise hastanede yaşamını yitirdi. Gerçek olan budur işte.
Güneş balçıkla sıvanmıyor. Ne kadar program hazırlansa, istatistikler söylense ve referanslarda verilse de Türkiye’de çocuklar çalışırken ölüyor. Bu durum öyle bir noktaya varmış ki 2018 yılında 8 yaşında ölen çocuk işçi var. Yine mücadele yılı denilen 2018, en çok çocuk işçinin iş cinayetlerinde öldüğü yıl olmuş durumda. Çünkü Türkiye’de çocuk işçilik, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere biçimlendiriliyor.
Türkiye’de çocuk işçilik konusunda çözüm üretilmek isteniyorsa çocuk işçiliğin boyutunun gözler önüne serilmesi gereklidir. 6 yıldır çocuk işçiliğine dair verileri açık bir biçimde yayınlamayan ve hatta gizleyen iktidarın çocuk işçilikle mücadele edebilmesi mümkün müdür? ‘Çocuk işçiliği ile mücadele’ ettiği iddiasında olan iktidarın bir görevi de çocuk işçiliğini denetlemek iken Türkiye’de bu denetimden açıkça kaçılmaktadır. Çocuk işçiler, zaten ağır aksak ilerleyen işyeri denetimlerinin ‘görünmeyen’ özneleri olmakta, dahası çocuk emeği gün geçtikçe daha çok denetim alanlarının dışında olan alanlara, işyerlerine kaydırılmaktadır.
21 Kasım itibarıyla bu yıl en az 64 çocuk işçi yaşamını yitirdi. Çocuk iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı üç il sırasıyla Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’dir. Bu şehirlerde tarım işçiliği ve kırsalda yoksulluk had safhadadır. Yine en fazla çocuk iş cinayeti yaşanan illerin aynı zamanda mülteci nüfusun da yoğun olduğu iller olması dikkat çekicidir.
Çocuk iş cinayetlerinde ölen kız çocuklarının oranı ise yüzde 11 ile genel iş cinayeti verilerindeki kadın işçi oranının neredeyse iki katıdır. Bu durum kız çocuklarının özellikle tarım sektöründeki yoğun sömürüsünden kaynaklanmaktadır. Çocuk işçiler en çok ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın yaygın olduğu tarım sektöründe ölmüştür. Her zaman söylediğimizi tekrar edelim: “Çocuk işçilik olmazsa mevsimlik işçilik olmaz.” Çocukların sağanak yağmur altında tarlalarda çalıştırılması sonucu yıldırım düşerek ölmeleri bile çalışma koşullarını gösteren önemli bir göstergedir.
İş cinayetinde yaşamını yitiren 64 çocuğun 22’si 14 yaş ve altındadır. 14 ve altı yasal olarak çalışması tamamen yasak olan bir yaştır. Çalışması ‘yasal’ olan 15 yaşın üstündeki çocuklar ise kimya, metal gibi ağır ve tehlikeli olup çalışması kanunen yasak işlerde de çalıştırılmaktadır. Yasak çalışmanın yanı sıra Türkiye’de yasal kılıf altında ‘meşrulaştırılan’ çıraklık ve stajyerlik de ‘mesleki eğitim’ adıyla çocuk emeğini sömüren yaygın çalıştırma biçimleridir. Çıraklık ve stajyerlik yapan çocuklar, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden ve sosyal güvenlik korumasından uzak bir biçimde çoğu zaman yetişkinlerle aynı iş yaptırılarak çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.
Eğitim sisteminden yasal yaptırımlara kadar birçok talep sunulabilir. Ancak işçi sınıfı mücadelesinin ‘çocuk işçiliğin yasaklanması’ talebini sadece belirli günlerde değil acilen mücadele programına alması gerektiğinin altını çizelim…