Nehir yazı-tartışmalara devam ediyoruz. Geçen hafta kaldığımız yerden…‘Herkese Bedava Bisiklet’ kadının ulaşımda aşağıdan erkek tekelini kıran bir eylemdir aynı zamanda…’ile bitirmiştik…
Kent, neoliberalizm ile artık kapitalizmin ta kendisi olan erkeğin ulaşım üzerindeki kurucu iktidarıdır.
Bunun bir manası otomobilin tanrısal gücünün yansımasının yeryüzünde (!) erkek olmasıdır. Sadece insani bir keyif için değil böyle bir keyif kaldı mı ,onu da bilemiyorum iktidarın hizmetine koşmak için bile, erkeğin ulaşım hükümranlığı altında hareket edilir.
Başka türlü kent içinde hareket edilemez ya da edilebilse de bunun yarattığı zorluk, kadını eve hapsetmenin makul sebebidir de. Tabii ki otomobili yoktur kadının ama sadece bununla da kalmaz. Bedava ya da indirimli kartı da yoktur. Her gün iktidar eteklerine gidip gelme zorunluluğu olan erkek, aynı zamanda bu yolcuğu yapma ayrıcalığına da sahiptir. Bazen bu yolculuktan yakınsa da bu yakınmanın ceremesini de kadın çeker. Şanslıdır! kadın. Tıklım tıklım bir otobüste sürünerek bir yolculuk yapmamıştır. Bu yolculuk ayrıcalığına sınırları içinde sahip olan, çalışmak zorundaki indirim kartlı kadınlar da ulaşım içinde hakim çoğunluk erkek olduğu için bir serf olarak, en azından erkek bakışları altında, sürekli cehennem sorgusu içinde, bu yolculuklarını tamamlarlar. Yani sadece evin erkeği değil, mesela otobüsteki bütün erkekler, genel erkeklik duygusu da onun hangi saatlerde yolculuk yapacağını belirler. “Bu saatte kadın otobüste ne arıyor?” sorusu yalnızca gecenin bir yarısı için söylenen bir şey değildir.(Benim bir durumu açıklamak için böyle yazmam bile erkekçedir aslında)“İş saatinde bu kadın nereye gidiyordur, zaten otobüs doludur. Bu kadar çoluk çocukla nereye gidiyordur? ”Ya da bu durumdan kurtulmak için kadınlara ayrı, haremlik otobüs tahsis edilmelidir. Yani kadın, mobil bir haremle, yeni bir kapatılma ile ancak iktidara hizmet etmeye gidebilir ya da en iyi olasılıkla eltisine…
Otomobilin tanrısal etkisinin yeryüzündeki yansısı erkeğin bu hükümranlığını kırmanın tek yolu, kadınların özgürce hareket araçlarına sahip olmasıdır. Onların da otomobil sahibi olması sadece direksiyon başında ayakları altında gaz pedalı olduğundan erkek iktidarına dahil olmasından başka bir şey değildir. Çünkü otomobilin vergisinden benzinine, otobanda erkek hakimiyetine, otoritelerce verilmiş ehliyetlere kadar, her şey insanın özgürce hareket edemediği manasındadır. Zaten en başta otomobilin satın alınması bile bir ‘sermaye’ ihtiyacı doğurur. Bu yüzden otomobil özgür bir ulaşım aracı değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Bir hatırlatma yaparsak mesela bir yere otomobille 15 dakikada gidiliyordur, bisikletle bir saatte. Otomobil daha hızlı hareket ediyor gibidir ama otomobili satın almak için mesela 3 yıl çalışmanız, bisikleti satın almak içinse bir ay çalışmanız gerekmektedir. Yani otomobil ile 15 dakika artı 3 yıl, bisiklet ile 1 saat artı 1 aydır seyahat süreniz. Hangisi daha hızlıdır? Bu yüzden ‘Herkese Bedava Bisiklet’ kadının ulaşımda aşağıdan erkek tekelini kıran bir eylemdir aynı zamanda. Ancak bu demokratikleşmenin pratikleşmesi yine çocuklardan başlamalıdır. Bu şekilde ancak otomobilin tanrısal gücü, onun yeryüzündeki temsilcisi erkeğin ulaşımdaki tekeli kırılabilir. Yerel yönetimler mesela 6. sınıfa giden her çocuğa bedava bisiklet vererek bu işe başlayabilir. Ulaşım özgürlüğünü eline almış bir çocuğun elinden bir daha özgürlük alınabilir mi? Bu ‘Ütopya’nın yerel yönetimler tarafından nasıl pratikleştirebileceğini gelecek haftaya bırakalım o zaman…