İki büyük emperyalist ülke olan ABD ve Rusya’nın Ukrayna’da süren paylaşım dalaşının galibi ABD gibi gözükürken, Ukrayna halkları ise bu savaştan zarar görecek öncelikli kesimdir. Paylaşım savaşının Trump döneminden bu yana Avrupa’ya taşınan Rusya doğalgazını engelleyip, ABD’de yoğun olarak üretilen ve üretim bölgerinde büyük bir ekolojik yıkım yaratan kaya gazını AB’ye bağlama amacıyla geliştiğini belirtmek gerekiyor. ABD, aynı zamanda bu savaşla Rusya’yı zayıflatmayı amaçlayan tezgahı, AB’deki uzantılarıyla birlikte kuran ülke.
AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, Rus gazını Baltık Denizi’nin altından Almanya’ya taşımak için başlanmış olan Kuzey Akım 2 Doğal Gaz Boru Hattı’nın Ukrayna’da yaşanan gerilim nedeniyle askıya alındığını daha önce açıklamıştı. Ukrayna üzerinde yaşanan gerilimin savaş ve işgale dönüşmesi sonrası Almanya’nın Olaf Scholz hükümeti, Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının ruhsatlandırma sürecini durdurduklarını duyurdu.
Kuzey Akım 2 projesi, 2019 yılında ABD’nin Berlin Büyükelçisi tarafından şirketlere uyarılarda bulunulmuştu. Büyükelçi Richard Grenell’in, Kuzey Akım 2 projesiyle bağlantılı şirketlere mektup göndererek Amerika’nın ‘Yaptırımlar Aracılığıyla Düşmanlarla Mücadele Yasası’ (CAATSA) kapsamında cezalandırılabileceklerini belirttiği orataya çıkmıştı. O dönem ise bugün yaşanan Ukrayna krizi gündemde yoktu.
Yine Ukrayna gerilimi ortada yokken dönemin ABD Başkanı olan Donald Trump ise, Kuzey Akım 2 projesi nedeniyle Almanya’nın Rus doğalgazına bağımlı olduğunu ve “tamamen Rusya tarafından kontrol edildiğini” öne sürerek, Berlin’in Moskova’nın “esiri” olduğunu belirtmişti. Trump, yine dönemin Almanya Başbakanı olan Angela Merkel’e, “Rusya’dan korunmak istiyorsun, ama Rus gazına milyarlar ödüyorsun, üstelik NATO’ya para vermiyorsun” ifadeleriyle baskı oluşturuyordu.
Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) projesi ile TürkAkım projelerini de “rakip boru hatları” olarak niteleyen Trump, Avrupa Birliği için ABD’den ve Katar’dan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatı amacıyla onlarca liman inşa edeceğini ifade ederken, Trump ile AB Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker’in LNG’de ‘Sıfır gümrük vergisi’ uzlaşısına varıldığı ve görüşmede LNG alımının artırılmasının kabul edildiği bildirilmişti.
Avrupa’nın 2021 yılında doğalgaz ihtiyacının yüzde 70’i üç ülke tarafından karşılanırken, yüzde 24’ü ABD, yüzde 24’ü Katar ve yüzde 20’si Rusya tarafından tedarik edildi. 2019 yılında Katar Avrupa’ya 30 milyar metreküp LNG ihraç ederken, Rusya 21 milyar metreküp, ABD ise 17 milyar metreküp LNG ihraç etmişti. 2021 yılında ise ABD Rusya’dan alınan LNG ithalatını aşarak ihracatını 7 milyar küp arttırmış olması Juncker’le yapılan uzlaşının bir sonucuydu.
Diğer yandan Yunanistan’ın kuzeyindeki Dedeağaç yüzer LNG terminali (FSRU) projesi başlatıldı. Terminalden yılda 6,1 milyar metreküp doğalgazın geleceği belirtilirken, ABD ve Katar’dan taşınacak olan LNG’nin Yunanistan-Bulgaristan Boru Hattı yolu ile Güneydoğu Avrupa’ya ulaştırılmasının planlandığı duyuruldu. Türkiye’de ise Saros Körfezi’ni yıkıma uğratacak olan FSRU tesisinin bu bağlamda inşa edildiği iddiaları gündemde. Katar’ın Trakya’da petrokimya tesisi kuracağı gerekçesiyle FSRU tesisi ve limanı inşaatı başlatılırken asıl gerekçe ABD planlarının bir parçası olmasıydı.
ABD yeraltı sularını zehirleyip tüketen kaya gazı üretimleriyle Avrupa’nın doğalgaz pazarını ele geçirme adımları son noktaya varmış durumda. Ancak bu son, Rusya’yı zayıflatma adımlarının devam etmeyeceği anlamına gelmemektedir. Ortaya çıkan ve savaşa dönüşen gerginliklerin en önemli nedeni büyük bir pazar olan Avrupa’nın gazını hangi süper gücün sağlayacağı noktasında gelişti. Nerede duracağı belli olmayan bu savaş ortamının kapitalizmin uzun yıllardır içinde olduğu büyüyememe sorununun bir parçası olarak yayılma olasılığı sürüyor.
Ukrayna’da batı yanlısı iktidar, Rusya’nın AB üzerindeki çıkarları nedeniyle Kırım dışında büyük sorunlar yaşamadan bugüne kadar gelirken, Ukrayna’yı NATO’ya alma girişimlerinin Rusya’yı tetiklediği söylenebilir. Rusya’nın 10 yıldır Ukrayna’dan ayrılıp bağımsızlık mücadelesi yürüten Donetsk ve Lugansk’a Rusya’nın destek vermesi ise bu özerk bölgelerin Rusya yanlısı olduğunu göstermez.
2014’te faşist çetelerin kullanıldığı darbe ile Ukrayna, batı emperyalizmi tarafından adeta yutuldu. Kiev’deki faşist darbe gösterileri sürerken, Donetsk’de Lenin alanında farklı gösteriler kızıl bayraklar eşliğinde yapılıyordu. Bu süreçte Donetsk ve Luhansk’da halk hareketi devlet dairelerini bastı ve yönetimleri üzerine aldı. Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyet’lerinin bu şekilde oluştuğu unutulup Rusya yanlısı yaftasının yapıştırılması doğru bir tutum değil.
Avrupa’da ise en sağından en soluna kadar Rusya karşıtlığının ABD ve AB’nin emperyalist politikalarını görmeyen bir yerden gelişmiş olması ABD’nin Avrupa’yı yeniden kendi çıkarları doğrultusunda tamamen kontrol etme ortamı yaratmış durumda. Avrupa da ABD çıkarlarına hizmet eden kesimlerin gelecekte daha da güçlenebileceğini belirtmek ise abartı olmasa gerek. Savaş politikalarının daha çok öne çıkacağı bir döneme doğru ilerlenirken salt Rusya karşıtlığına doğru gelişen savaş karşıtlığının doğru bir yere varmayacağı bir gerçek.
Dünya halklarının açlığa ve sefalete itildiği, doğal yaşama ve tüm canlılara adeta soykırım uygulanan, yağmanın ve talanın genişleyerek devam eden ekolojik krizle birlikte yaşamın sonuna doğru hızla yol alınmakta. Günümüzde emperyalizm karşıtlığını kapitalizm karşıtlığı ile birlikte ele alan bir perspektifle hareket edilmesi ertelenemez bir gerekliliktir. Bu tutum hem halkların hem de genel anlamda yaşamın kurtarılmasının taşlarını döşeyecek biricik yol olacaktır.