İlham Bakır
İktidarın sofrasına oturan o sofradan temiz kalkamaz. İktidarın bütün günahlarına bir lokma karşılığında ortak olmuş olur. Hele bu sofraya minnet eyleyen bir sanatçıysa bu günahın kara lekesi bir ömür boyu insanın yakasında asılı kalır. Zulüm ile abat olmaya çalışanların sofrasına oturup mazluma reva görülen zulmü meşrulaştırmak, örtmek, kabul edilebilir, rıza gösterilir, sineye çekilir kılmaktan başka bir şey değildir. Daha önce halkın gönlünde taht kurmuş bir sanatçı olmak, yaptığınız bu yanlışta sizi mazur kılmayacağı gibi halkın gönlündeki taht da öyle muktedirlerin tahtına benzemez, o tahta öyle geçmişinizin hatırına yapışıp kalamazsınız. Bir sanatçı olarak halkın gönlündeki o tahta yerleştiysen, sazınla, sözünle, müziğinle halkın derdini, ıstırabını anlattığın içindir. İktidarın sofrasındaki nimetlere meyledip yapılan zulmü görmezden gelmediğin içindir. İktidar senin konserlerini yasakladı, senin müziğini halkla buluşturmana engel oldu, seni solcu diye damgalayıp sana nefes aldırmamaya çalıştı diye seni de kendi gibi mazlumdan saydığı içindir. Daha önce Saray’ın sana verdiği ödülü kabul etmediğin için halk seni gönlüne serdiği sofranın başköşesine buyur etmişti.
Sanatçı, sebep her ne olursa olsun eğer adı zulümle anılan, ülke insanın emdiği sütü burnundan fitil fitil getiren iktidarın herhangi bir mensubu ile yan yana düşmüşse insanlar buna tepki gösterir. Bir sanatçıya gösterilecek en doğal tepki ise onun sanatıyla olan bağını keseceğini söylemesidir. Türküler söyleyen bir sanatçıya “Seni zulmün sofrasında lokma çiğnerken gördüm, artık senin türkülerini dinlemeyeceğim” demekten daha tabii bir tepki olamaz. Bu bazı çokbilmişlerin iddia ettiği gibi bir linç falan değildir. Linç başka bir şeydir, bu ayrı bir tartışma konusu olduğu için buna girmeyeceğim. Halkın bu tepkiyi vermesi, iktidarın bütün yönelimlerine, baskılarına rağmen hâlâ sağlıklı tepki verebilme yeteneğini koruduğunun göstergesidir ki bu eleştirilecek değil, umut vadeden bir şey olarak görülmeli. Kendisine, müziğine eşlik etmesi için telefon açan muktedire “Benim için bağlama çalan ve halk müziği seven bir insansınız, tabii çalarım” diyen sanatçı, gelen tepkiler üzerine bu muktedirin sadece bağlama çalmadığını, halkın çalınan geleceğinin müsebbiplerinden biri de olduğunu anlamış göründüğü şu açıklamasından anlaşılıyor: “İçimin bir köşesi cız etmişti, benim ne işim var diye. Belki benim de hatam olmuş olabilir, böyle bir şeyi kabul etmekle.”
Sanatçının içinin cız ettiğini, o sofraya ait olmadığını ona hissettiren onun dinleyicilerinin gösterdiği sağlıklı tepkilerdir. Sanatçıyı eleştirmek, küfür, hakaret, saldırganlık içermediği sürece hele iktidar ile girilen ilişkiler konusunda eleştirmek toplumsal refleksi diri tutmak adına son derece sevindiricidir. İktidarın kendini bağlama çalan türkü söyleyen bir yüzle gösterme meselesine gelince bu biraz sevgili Selahattin Demirtaş’tan aparılmış bir taklitten başka bir şey değil. Selahattin halkın sofrasında söylüyordu, şimdi de halk için yattığı zindandan söylüyor türküsünü, muktedir gibi saray odalarından değil. Tutmaz, halk üzerinde etkisi olmaz.