Ülkeyi ekonomik, siyasi ve toplumsal krize sürükleyen iktidarın ömrünü HDP Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sendika.org editörü Ali Ergin Demirhan ile konuştuk
İnan Kızılkaya
Kürt karşıtlığı, savaş, zulüm ve yolsuzluk nedeniyle ülkeyi siyasi, ekonomik ve toplumsal krize sürükleyen iktidarın ömrü bir süredir siyasetin ana konularından biri. Son döviz krizi, daha doğru deyimle TL’nin çakılmasıyla bu tartışma alevlendi. CHP ve İYİP’in başını çektiği Millet İttifakı ve çeperindeki güçler sandığa işaret ederek ağır ekonomik kriz ve baskıya maruz kalan yurttaşları ‘provokasyon ve AKP’ye yarayacağı’ gerekçesiyle sokaktan uzak durmaya çağırdı. Millet İttifakı’nın bu tutumu, 3. yolu savunan toplumsal güçlerce yurttaşları sandık gerekçesiyle beklentili ruh haline soktuğu ve AKP’nin ömrünü bu nedenle uzatacağı gerekçesiyle eleştirildi. Olası iktidar değişiminin sandığı bekleyerek mi mücadele ederek mi yaşanacağı, sistem içi değişim mi radikal bir dönüşüm mü, Kürt sorununda savaş politikasına son vermeyi hedeflemeyen bir iktidar alternatifinin AKP-MHP’den ne farkının olacağı, CHP’nin AKP, İYİP’in MHP rolüne büründüğü bir iktidarın sorunları çözmeyeceğine dair değerlendirmeler yapılıyor. Peki anahtar rolde olan Kürtler ne yapacak? HDP, sol ve demokratik güçler nasıl bir hat izlemeli? HDP Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sendika.org editörü Ali Ergin Demirhan ile konuştuk.
Halk canından bezdi
HDP Milletvekili Gülistan Koçyiğit, ülkenin içinde bulunduğu tabloyu şöyle tarif ediyor: “Türkiye bir krizden diğerine savrulan, karanlığın içinde son sürat içerisinde uçurama yuvarlanan bir kamyonu andırıyor. Özellikle ekonomik göstergeler, döviz karşısında TL’nin kaybı, alım gücünün düşmesi, günlük yaşamımızdaki her şey dolarla ilgili. Üreticinin ve çiftçinin üretme kapasitesi düşüyor. Üretimdeki bu daralma fiyatlara yansıyor ve bunun sonucunda yüksek bir enflasyon oluşuyor. Gerçekten ülke yönetilemiyor. Tek adam rejimi ve bunun başındaki Erdoğan’ın klasik anlamdaki burjuva iktisadıyla da çelişen kararları ve politikaları nedeniyle Türkiye halkları olarak her geçen gün yoksullaşıyoruz. Bunun birinci müsebbibi her şeye karar veren tek adam rejimidir. Bunun faturasını da halk ödüyor. Benzin, kira, gıda, elektriğe gelen zam insanları artık canından bezdirmiş durumda. Asgari ücret 2 bin 825 TL, çalışan nüfusun yüzde 57’si asgari ücretle çalışıyor. Bu da demek ki açlık sınırının altında toplumun yarısından fazlası çalışıyor. Bu da gösteriyor ki iflas eden bir ülke gerçeği karşımıza çıkıyor. Toplum iflas ettiriliyor. Bir avuç yandaş ve sermayedar da durduğu yerde para kazanıyor.”
Sokak sandığı garantiler
Koçyiğit; bir yandan toplumsal güçleri ortak inisiyatif için buluşmaya çağırırken, bir yandan da sokağı hedef alan açıklamaları eleştiriyor: “Demokratik kitle örgütleri, toplumsal kesimler, meslek örgütleri, muhalif partiler, sendikaların inisiyatif almaları gerekir. Yan yana gelip bir masa etrafında toplanılmalı. Hızlı bir şekilde acil eylem planı ortaya koyulmalı. Sadece seyrederek, erken seçim yapılsın diyerek geçiştirilecek bir süreç değil. Çünkü bu iktidarın mevcut koşullarda seçime gitmek istemediğini çok iyi biliyoruz. Bunun için hükümetin toplumsal muhalefet tarafından seçime zorlanması ve istifaya zorlanması lazım. Ve en demokratik, meşru, barışçıl gösteri hakkının sonuna kadar kullanılması gerekir. AKP’nin yaklaşımına karşı sokağı kriminalize eden muhalefetin de yaklaşımını da kabul etmiyoruz. Aman sokağa çıkmayın biz onları sandıkta göndereceğiz, aman provokasyonlara gelmeyin telkininin kendisi provokasyondur. Her demokrasinin temel taşı sokak muhalefetidir. Sadece Meclis’te, basın toplantılarında ya da twitterda muhalefet edilmez. Gerçekçi muhalefet sokakta örgütlenir, sokakta hayata geçirilir ve tabii ki halkın özgücüyle örgütlenir. Ve toplumsal muhalefet güçleri de buna öncülük etmelidir.”
Sokak haktır
Koçyiğit; Millet İttifakı’nın sokağı hedef alan açıklamalarına ilişkin, “Bütün süreci tek seçenek olarak sandığa kilitlemek doğru değil. Sandığa gitmek için de toplumsal muhalefetin itici güç oluşturması gerekir. Halkın tepkisini arkasına alarak sandığa gitmeye zorlanmalı. Çünkü mevcut iktidarın sandığa gitmek gibi bir derdi yok. İkincisi bugün toplumsal muhalefet sokakta güçlü bir refleks göstermezse kimse kusura bakmasın yarın seçim güvenliği meselesinde de hiçbir şekilde teminat veremezler. Toplumsal mücadelenin yükseltilmesi seçim güvenliğini de sağlayacak reflekstir, teminattır. Seçimde tarafsız, bağımsız, şaibenin karıştırılmasını engellemenin de yolu da sokaktan geçiyor. Sokakta gösteri hakkı anayasal, meşru bir haktır, topluma ana sütü gibi haktır. 7 Haziran 2015’ten beri AKP ve ne yazık ki onunla ortak hareket eden muhalefet partilerinin de temel yaklaşımı, aman ha sokağa çıkmayın. Toplum hem iktidar hem de muhalefet tarafından çift taraflı baskılanmış durumda. İkisi de halktan değil iktidarcı bakışla aynı şeye taraf oluyor böylece” diyor.
Kürdün serhildanı, Türkün Gezisi
Ali Ergin Demirhan’a göre, toplumun bağrında kabaran bir öfke ve değişim arzusu yükseliyor. Demirhan, bunu AKP’nin toplumun çoğunluğunu ücretli emekçi topluluğuna dönüştürmesine, geçim derdine, Kürtler, Aleviler, kadınlar ve diğer toplumsal kesimlerin zulüm politikalarına tepkisinin ortaklaşmasına bağlıyor. Demirhan, “Yani AKP gitse yerine gelmeye aday partilerin de onarıp yola devam etmek istedikleri sisteme karşı, sermaye düzeninin çok farklı alternatiflerine karşı da gelişiyor bu öfke. Bunun sebebi de şu; Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu ücret gelirine bağımlı yaşayan, başka bir geliri de olmayan ücretli emekçiler topluluğu. Bu toplum işçileşme ve mülksüzleşme süreci yaşadı. Yüzde 60 ücret gelirine bağlı, onun yarısı da asgari ücretle çalışıyor. Parasız eğitim, sağlık gibi imkanlar da büyük ölçüde tasfiye edilmiş durumda. Kendi hayatından daha iyi bir hayatı çocuğuna bırakabilme umudu yok. Sınıfsal çelişkiler gittikçe derinleşiyor. Bir süredir sadece emekçileri değil AKP’nin kendi içini de çözen, sadece bir emekçi tepkisi olarak değil bunun müttefiki olan toplumsal kesimler, kadının, Kürdün, Alevinin tepkisi ile bir araya geldi. Bir bütün olarak halk tepkisine dönüştü. Örneğin reaksiyon olunca kur krizinde de devlet hemen sopasını gösterdi, muhalefet de işte sokak işleri provokasyondur, sandığı bekleyin dedi. MGK dedi ki artık bu hükümetin bütün toplumu yoksulluğa itip bunun üzerinden bir ekonomik düzen kurmaya yani Türkiye’yi Çin’den beter bir emek cehennemine çevirip, kelepir hale getirip yabancı sermayeye pazarlama, bunu üzerinden bir ekonomik düzen kurmaya hazırız. İktidarın politikası devlet politikası haline getirildi ve buna itiraz eden herkesi de güvenlik sorunu olarak görüyorlar. CHP’nin sınırlı muhalefetini bile karşısına alan devletin resmi politikası, tehdit algısı yani.”
Savaşla seçim erteletme
İki yıllık savaş tezkeresine dikkat çeken Demirhan, iktidarın bu kozla seçimleri erteleme imkanını elinde bulundurduğuna vurgu yapıyor. Demirhan, “15 Temmuz darbe girişimi ve onun içinde gelişen AKP’nin başarılı sivil darbe girişimi böyle bir düzen kurdu. Sermayeye dedi ki “ne şikayet ediyorsunuz OHAL döneminde grev mi yapılır” dedi ve emek cehenneminin temellerini kurdu. Muhalefetin bir kısmı, aydınlar bunu görmeyi reddetti. Basit bir demokrasi sorunu olarak gördü. Burjuvazinin güzel ilkeleri uygulanırsa çözülür diye bekledi. Son bir haftada yaşadığımız gösteriyor ki toplumun büyük kesimini karşısına alan, derin bir yoksulluğa iten iktidar ve çıkış gösteremeyen sistem içi muhalefet fotoğrafı var. ‘Erken seçim diye bekleyin seçim gününe kadar, aha bu seçimde gidecekler, sandığa gideriz bu iş hallolur’. Hep bu seçimde gidiyorlar. Gezi’den sonra da bunlara kapıldık. Gitti gitti duygusu ama o arada giden bizden gidiyor. Biz ölüyoruz, savaşlarda, çeşitli darbelerde, OHAL’in süreklileşmesi içerişinde biz canımızı veriyoruz, geleceğimizi. MGK kararlarında da erken seçim meçim yok diyorlar ama Haziran 2023’te seçim olacağının garantisi yok. Çünkü 2 yıllık tezkereyi almış, savaş için. Ve o savaş gerekçesiyle seçimleri de erteleme imkanını elinde bulunduran bir iktidar var” vurgusu yapıyor.
Kitleler patladı mı patlar
Demirhan, tüm bu tabloya rağmen iktidarın zayıflığına işaret ediyor. Demirhan, “Egemen sınıflar içerisinde de iktidarın bu politikalarına itirazlar var, halk sınıfları içerisinde de ciddi itiraz var. Egemenler arasındaki itirazlar doğrudan halkın lehine olmayabilir. Ama şunu ortaya koyar; çok boyutlu ve çok şiddetli çatışmalar, siyasal/toplumsal çatışmalar karşımıza çıkacak. Salt seçimle olmayan bir siyasal karşılaşma. Ne olacak? Bunun içerisinde halk isyanı da olabilir, Kürdün serhildanı da, Türk’ün Gezisi de. Bunlar da işin bir tarafında durur. Bunu bakkala, pazara gittiğinde hissetmeyen halkın içerisinde yaşamıyor demektir. Siyasal toplumsal kriz ve ekonomik kriz üst üste binince hele tencere, tavayla sokağa çıkıldığında başka bir şey olur. Çok ciddi kitle seferberliklerinin olabileceği zamanlardayız. Bizim solun boyunun ölçüsünden bakılarak anlaşılabilecek bir şey değil. Karşımızdaki koca aç bir halk. Kitlelerin kafasında siyasetle profesyonel olarak ilgilenenler gibi bir takvim yoktur. 2001’de esnaf tepkisinde zırhlı araçlara taş yağmurunu hatırlayın. Kitleler patladı mı patlar, kimseyi beklemez. Seçim takvimini beklemez. Bunun nerede nasıl patlayacağını bilemeyebiliriz. İktidar da bunun farkında, o yüzden MGK’den karar çıkartıyor” diyor.
Millet İttifakı’nın tutumu
Millet İttifakı’nın tutumunu değerlendiren Demirhan, dikkat çekici tespitlerde bulunuyor. Demirhan, “Halk seçmen olarak kalsın istiyor, bunun dışında adım atmasın istiyor, çünkü o da yönetebilecek bir şey değil onun açısından. Halkın seferber olmasını istemeyecekler. İYİP provokasyon edebiyatına sarıldı, CHP kendi il yönetimlerine katılmayın eylemlere diye talimat gönderdi. Bu da istediğiniz gibi -sokağa çıkanları- dövebilirsiniz diye AKP’ye verilmiş bir izindir. 6 parti olarak ekonomi programı konuşuyor. HDP, TİP yok. Bu iki partinin dışarıda bırakılmasının sebebi taktik gereği değil. Seçimlerden sonra da iktidar olurlarsa benim senle işim olmaz diyecekler. Gönlünden kopmuş oy vermişsin, kusura bakma diyecekler” tespitinde bulunuyor.
Ne yapmalı?
Demirhan, sistem karşıtı güçlerin nasıl tutum alabileceğine dair de önerilerde bulunuyor: “Düzen içi muhalefetin dışında HDP dahil güçlerin, kontr-gerilla, çeteleşmenin ve sermaye düzeninin dışındaki kesimlerin seçim odaklı düşünmeye biraz daha mesafe koymaları gerekir. Kitlelerin bir özne olabileceği ve sonuç alabileceği bir sürecin örülmesi gerekir. Kitlelerin bir siyasi özne olabileceği, siyasi sonuç alabilecek mücadele biçimi, halk isyanının da bir siyasi iktidar mücadelesi aracı olacağına dair tahayyülün darlığına düşmeden yaklaşılmalı. Özetle direniş hareketi, sistem karşıtı siyasal güçleri de yan yana getireceği bir gerçek zemin olarak direniş hareketine, halkın tepkilerini örgütleyecek politik iktidar sürecine ihtiyaç var. Sol muhalefet için de birlik ve ittifak tartışmalarında doğru zemin budur.”